Yobaz izafiyet…Zındık izafiyet…
Albert Einstein’ınizafiyet teorisine sol kesim yobaz diye bağırmıyor; sağ kesim ise zındık diye bakmıyor. Her iki kesim de bu teoriyi bir bilim insanının akıl teri olarak görüyor. Sadece tefekkür ehli daha derinlemesine bakıyor ve geçen aynı zaman içinde birbirinden farklı neticeleri görüp; “Sübhanallah” diyor. Yine aynı kesimler, iki kere ikinin dört ettiği sonucuna çağ dışı veya “Allah’ım sen bizim başımıza taş yağdırma!” ürkekliğiyle bakmıyorlar… Neticede, apartmanın aynı cephesinin, her hangi penceresinden bakılırsa bakılsın, güneş aynı haşmettedir.
Bilime, astronomiye, matematiğe objektif bakıldığı
ve neticelerine teslim olunduğu gibi gündelik hayatta, hadiselere, siyasete ve
olup – bitene karşı aynı şuurlu bakabilsek gerçek medeniyete kavuşmuş olacağız. Ateist
bir imalatçının, sağlam ürettiği ayakkabı dinden çıkarmaz, dindarın ürettiği
ayakkabıda geri bırakmaz... Neye ihtiyacımız var ise onun sağlamlığına ve
uygunluğuna bakarız, sahiplerinin dünya görüşüne değil. İşte bu sağlıklı
düşünceyi bize sağlayan da İslam inancı ve kilometre taşları da Sünnet-i
Seniyyedir.
Anlamakta
izafidir; anlama aklın kilosuna, idrakinin hızına bağlıdır.
Biri hakikatleri anlamakta en güçlü roketle seyir halindedir, diğeri yalın
ayak, düşe kalka yol alır... Bütün mesele; herkes aklının kilosunu ve anlayış
hızını bilecek, anında uzak mesafeleri – meseleleri kat etmiş, hakikati
ilan etmiş birine kıskançlık etmeyecek, çölde su getirene davrandığı gibi
davranacak ve yapılan hizmeti alkışlayanı da yandaş, yobaz görmeyecek. Kimin yaptığı önemli değil; önümüze konulan
hizmet önemlidir. Bunu görmek ve kabul etmek insanlıktan çıkarmaz, tam tersi
insanı yüceltir.
Çölde susuz kalmış bir topluluktan, birkaç kişinin
su için sağa sola koşturmasının neticesinde birinin suyu bulup, sevinçle dönmüş
olmasına hiç biri haince ve umursamaz bakmaz. Bütün simalarda sergilenen duygu
sevinçtir. Getirilen su, ne ilerici çağdaş, ne de gerici yobaz değildir... Memleket
evinde hepimiz birer fertleriz. Birimizin başarısı hepimizi ilgilendirir.
Birimizin kusuru, ihmali de hepimizi etkiler. En dar daireden, en geniş daireye; en küçük topluluktan, en büyüğüne
kadar ve her kesimde ve de cemaatlerde yapılan bir hizmetin, atılan hayırlı
adımın illa bizim mahalleye, bizim partimize ait olmasının gereği yoktur,
hepimize faydası var ve hepimizden alkışı hak ediyordur. Elektriğin meydana
çıkması (icadı) çok uzak mahallelerden oldu ama bütün insanlık faydalanıyor. Elektrik, kurallara göre kullanıldığı
zaman, her kesime karşı ilericidir ama kural dışına çıkıldığı zaman veya çıplak
elle tutulduğu zaman, iman etmişe karşı da yobazdır, dinsizine karşıda yobazdır.
Ne açık saçık dinler, nede şalvar cübbe dinler... Demek ki insanoğluna yapılan
bir hizmetin hangi kesimden çıktığı önemli değil. Önemli olan; o hizmetin
çıktığı yeri ve kişiyi veya kişileri görmektir. Zaten görülmediği zaman, o
nankörlüğün kendisi elektrik olup, insanın aklını ve vicdanını çarpar, güneşin
altında karanlıkta kalır. Dikkat edin; yapılan
işleri veya ortaya konan hakikatleri görmezlikten gelenler, aynen elektriğe
çarpılmış gibi davranıyorlar. Doğruyu ne kadar tüm çıplaklığıyla önlerine
koysanız da, zıplamaları höykürmeleri o şiddette hatta daha da katı oluyor...
Bize izafiyeti yobaz veya zındık görmeyecek yani
İslam’ın medeniyetine teslim olmuş,
yalan ve iftiralarla çarpılmamış, vicdanlı dava insanları lazım! Allah, cümlemize ışık hızının çok üzerinde
bir hızla yapılan doğru ve güzel işleri görmeyi, mümin kardeşine kin ve
nefretin ne kadar melun bir şey olduğunu anlamayı ve yapılan yanlışı da ışık
hızında telafi etmeyi nasip etsin. Amin…