Yirmi Yıldır Özlenen Barış Afganistan'a Gelebilecek Mi?
ABD, 11 Eylül 2001 İkiz Kule saldırılarını bahane ederek, bu saldırılardan sorumlu tuttuğu El Kaide’ye karşı bir harekât başlattı ve ABD’nin sınır ötesi savaşını Afganistan topraklarına taşıdı. 11 Eylül saldırıları küresel terör mücadelesinin miladı oluvermişti.
ABD Başkanı George W. Bush, saldırılardan dört gün sonra 15 Eylül
2001 tarihinde yaptığı “ulusa sesleniş” (CNN, 2001b) konuşmasında, “savaştayız,
teröristler tarafından Amerika’ya karşı açılmış bir savaş var ve buna cevap
vereceğiz. Bunları kimlerin yaptığını bulacağız ve onları saklandıkları yerden
çıkartarak adalete teslim edeceğiz” (BBC, 2011)[i]
Ama hiç de öyle olmadı. Ne tespit edilen ne de adalete teslim
edilen teröristler vardı. Aksine Afganistan Devleti ile koordineli yapması
gereken mücadeleyi, bizzat bölgeyi işgal ederek ve hedef gözetmeksizin
bombalamaya başlayarak bir işgal niteliğinde başlattı.
ABD’nin Irak’ı işgalini gerçekte Saddam Hüseyin’e veya Irak karşı
yapılan bir müdahale olarak görmeyip İslam’a karşı yapılan bir saldırı olarak
değerlendiren Üsame Bin Ladin liderliğindeki El Kaide bir anda İslamcı Terör
Örgütü olarak ilan edilmişti.
Ki kaldı ki El Kaide’nin asıl mücadele alanı 1979 tarihli Sovyetler
Birliği’nin Afganistan’a müdahalesine karşı oluşmuştur.
Geçtiğimiz günlerde ABD 11 Eylül 2021 yılında bölgeden ayrılacağını
duyurdu. O tarihten bugüne gelinen süreçte ABD yaptığı icraatları ile bölgeye
sözüm ona terörden arındırılmış bir Afganistan bırakmak yerine kargaşa içerisinde
bir Afganistan bıraktığını ifade etsek hiç de yanılmış olmayız.
İzlenen politikalar ABD menfaatlerini hayata geçirecek şekilde
yerli aşiret ve gruplar arasında çatışmalara ve hükümet ile sahadaki askeri
yapıların karşı karşıya gelmesine sebep oldu. ABD adeta Rusya ve Çin’e karşı
Afganistan’ı bir denge unsuru olarak kullandı.
Suriye’de, Libya’da özellikle Dağlık Karabağ bölgesinde izlediği
strateji ve uluslararası politika sonrasında barışa yaptığı katkıları ile İslam
Ülkeleri ve halkları nezdinde kabul gören Türkiye küresel güç olma yolunda bir
adım daha atarak ABD’nin çekileceği Afganistan’da uluslararası havaalanının
korumasını üstlenmek istediğini NATO’ya ve ABD’ye resmen iletti.
NATO bünyesinde bölgede bulunan, Afganistan’da bulunan silahlı
gruplara ve Afgan halkına karşı olumsuz hiçbir operasyonda rol almayan Türkiye
hali hazırda Başkent Kabilde bulunan Uluslararası Hamid Karzai Havalimanında
koruma görevini yürütmektedir.
Bugüne kadar ABD ve NATO bünyesinde oluşturulan stratejiler
kapsamında görev alan Türkiye’nin bu talebinin karşılanması oldukça önemli. Çünkü Böylesi bir görevin devam etmesi,
Türkiye’nin barışa katkı noktasında izleyeceği rolün yapıcı olup ayrıştırıcı
olmadan kardeşçe birlikte yaşamanın farkındalığına varılmasına katkı sağlayacaktır.
Geçen yirmi yılda Afgan halkının sempatisini kazanan Türk askeri
bölgede ayrıştırıcı değil birleştirici bir katalizör vazifesi görecektir. Bugüne
kadar net olarak anlaşılan şudur ki İslam Ülkelerinin iç meselelerin ve kendi
aralarındaki sorunların çözümü batılı ülkelerden değil Müslüman ve kendinden
olan ülkelerin oluşturacağı bir komisyon veya arabuluculuk ile
gerçekleşecektir.
Az önce saydık Suriye, Libya, Dağlık Karabağ’da olan tamda budur.
Batılı sözde demokrasi havarilerinin ülkeye getiremediği barış ve huzur
ortamını Türkiye’nin bir nüve olarak kullanacağı ve uluslararası diplomaside
resmi olarak bulunacağı Hamid Karzai Havalimanı görevi ile bunu bu kez
Afganistan’da yapacağı aşikardır.
Üstelik ASSAM tasavvurunda geçen ASRİKA İslam Ülkeleri Konfederasyonu
bünyesinde önerilen Yakın Doğu Bölgesel İslam Federasyonu bünyesinde yer alan
Afganistan, Bangladeş, İran ve Pakistan’ın ortak strateji belirlemelerinde
oldukça katkı sağlayacaktır.
Böylece Afganistan’da oluşturulan kargaşa ortamı ile birbirlerine
karşı denge unsuru olarak kullandıkları başta Afganistan olmak üzere
Pakistan’ında ABD, Rusya, Hindistan ve Çin karşısında güçlü bir ekonomiye ve
stratejik iş birliğine kavuşması mümkün olabilecektir.
Evet Afganistan’da var olan durumu bu kadar kısa ve özetle anlatmak
mümkün değil elbet. Ancak şu bir gerçek ki ABD’nin başını çektiği NATO ve
işgalci bu devletler bölgeden ayrıldıktan sonra kesinlikle barış ve huzur
gelecektir. Ancak bunun olmasının yegâne gerek ve yeter şartı kesinlikle
Türkiye’nin askeri güç anlamında Afganistan’da olan varlığını sürdürmesi
olacaktır.
Türkiye geçmişten beri medeniyet coğrafyamızda sadece Müslüman
halklar için değil, Gayri Müslim Halklar içinde barış ve huzurun teminatı
olmuştur.
Böylece İslam Ülkeleri iç meseleleri ile kendi aralarındaki
sorunların çözümünde batıdan medet bekler halden çıkıp kendi aralarında
oluşturacakları komisyonlar vasıtası ile çözme imkanına kavuşmuş olacaklardır.
Yeni ve her alanda güçlü bir Türkiye’mizin medeniyet
coğrafyamızdaki birliğimize katkı sağlayacağı imkanlara kavuşmasını temenni
ederim. Bunun için en önemli görev Türkiye siyaseti olarak hep bir ağızdan
böylesi uluslararası diplomasinin gerekliliğine vurgu yapmamız olduğunun
bilincinde olmamızdır.
25.06.201
[i] Gül Seda
Acet, Fazlı Doğan, 11 Eylül Olayları Sonrası ABD-Afganistan İlişkileri:
İstiladan İşbirliğine, Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi (The Journal of Social Economic Research)
ISSN: 2148 – 3043 / Nisan 2017 / Cilt: 17 / Sayı: 33