Yine Kılıçdaroğlu, yine gaf
Kılıçdaroğlu; "1 Haziran 1930'da Merkez Bankası’nı kurarak kendi paramızı basmaya başladık. Öncesinde paramızı yabancılar basıyordu" dedi.
Kılıçadaroğlu’nun derdi para basımı değil, “Osmanlı”!
Osmanlı’nın azılı iki düşmanı var:
1) Haçlı dünyası,
2) CHP.
Her ikisinin de nefreti, kini, öfkesi asla dinmek bilmiyor. Osmanlı’nın ölüsü bile her ikisini de hâla çıldırtıyor.
CHP her fırsatta, eline her koz geçtiğinde Osmanlı’ya saldırır. Öyle ki CHP savaşmakla övündüğü Yunan’a bile sevdalanır, ama Osmanlı’ya katlanamaz.
CHP, gerekli gereksiz Osmanlı’ya hep saldırır.
Milli şefleri İnönü, bu kafayla, Yunan Kralına yazdığı mektupta “Biz de siz gibi Osmanlı’dan kurtulduk” demişti.
Gelelim para basma meselesine...
Bir kere, Merkez Bankası’na, Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi, 1 Haziran 1930’da değil, 11 Haziran 1930’da, para basma yetkisi verildi.
İlk Cumhuriyet banknotları 1927 yılında Osmanlı Harfleri ile bastırılmıştı.
Latin harfleri ile ilk para ise 1937 yılında bastırıldı.
Yani, harf devrimine rağmen, 1937 yılına kadar, yani 9 yıl daha, parada Osmanlı Harfleri kullanılmaya devam etti.
Merkez Bankası, kendi matbaasında para basmaya ise, Kılıçdaroğlu’nun salladığı gibi 1930’da değil, 1958’de başlayabildi.
1958 yılına kadar, paramız, sırayla, İngiltere, Almanya, ABD' de bastırıldı.
İlk paramızı kendimiz bastığımız 1958 de ise, zaten, CHP iktidar değildi.
Yani kendi paramızı basmamız, Kılıçdaroğlu' nun partisine ait bir başarı değildi.
Görüldüğü gibi, para basma mevzusunda, Kılıçdaroğlu’nun partisinin geçmişiyle övünmesi için bir neden yok.
CHP'nin, devamı olduğu İttihat Terakki Partisi (İTP)'nin, Yahudi kökenli Alman akıl hocası Parvus Efendi'yi (asıl adı Aleksandr İsrael Helphand’dir) "Türk Büyüğü" zanneden Kılıçdaroğlu' ndan böyle gaflar beklenmedik bir şey değil.
Ancak, böylesine donanımsız bir kişinin, hâla Türkiye'nin ana muhalefetinin başında bulunması beklenir bir şey değil.
Anlaşılan, “kaset”in hesabı tamamlanmadı.
İngiliz Kraliyet Ailesi-Osmanlı Hanedanı
TV’de bir yarışma programına katılan bir yarışmacı, kendisini tanıtırken, bir Üniversite’nin “İngiliz Dili ve Edebiyatı” bölümünde okuduğunu ve “İngiliz Kraliyet Ailesi”nin “hayranı” olduğunu, İngiliz Kraliyet ailesine üç kez, "hayranlığını" anlattığı mektuplar yazdığını, üç mektubuna da dönüş aldığını anlattı.
Acaba bu ülkede, içimizden her hangi biri, bugün, herhangi bir televizyon kanalında, “Korku ve endişe”ye kapılmadan “Osmanlı Hanedanı”na “hayran” olduğunu”söyleyebilir mi?
Demek ki Türkiye’de, hâla dimdik ayakta, bir “Derin İktidar” vardır ve korku salmaktadır.
İşte, içimizdeki o “Kraliyet Ailesi hayranları” ile bu “Derin İktidar”, “İngiliz Kraliyet Ailesi”nin en büyük zaferidir.
Taksi mi, Uber mi?
Yakın zamanlarda ülkemizde bir Taksi-Uber çekişmesi yaşandı.
Uber taksiye alternatifti.
Uber’ i hiç kullanmadığım için kalitesi hakkında bir fikrim olmadı.
Tahmin ediyorum ki, taksinin bir benzeri idi.
İnternetten ulaştığınız için, temininde taksiye göre daha bir kolaylık vardı.
Yasal zeminin müsait olmaması ve taksici esnafının mağduriyeti dikkate alınarak Uber gündemden düşürüldü ve piyasadan silindi.
Taksiciler için bu sonucun çok memnuniyet verici olduğu açık ve bu sonuç taksicilerin zaferi idi.
Elbette kimse ekmeğinin bölünmesini istemez.
Ancak...
Bu sonuç, vatandaş için de memnuniyet verici mi?
En azından benim için değil...
Taksici esnafı, “Ahi” teşkilatı gibi öz denetimlerini kendileri yapıp, içlerindeki “Recep İvedikler”i temizlemezlerse...
“Uber”in geri dönüşü gecikmeyecektir.