Yine Kaza, Yine Facia!
Birkaç gün evvel, otobüsle Ordu’dan İstanbul’a geldim. Tam İstanbul’a ulaştığım sabah Balıkesir’de feci bir kaza oldu ve 15 kişi hayatını kaybetti. Henüz otobüsten inmemişken cep telefonumdan okuduğum habere göre İzmit menşeli bir şehirlerarası insan taşımacılığı yapan işletmeye ait otobüs, sert girdiği virajı alamayarak tarlaya uçmuş ve taklalar atarak onlarca ailenin ocağına ateş düşürmüştü. Ölenlere Allah’tan rahmet kalanlara sabr-ı cemil niyaz ediyorum.
Elim kaza haberini aldıktan sonra
düşünmeye başladım; “Bu tip otobüs kazaları neden sık olmaya başladı?” diye.
Tevafuk bu ya, kendim de o sabah bir şehirlerarası otobüste yolcu olarak
seyahat ediyordum ve sürekli otobüsün gidişatını takip ediyordum. Mesela
direksiyona oturan şoför ne kadar yol gitti, seyahat süresince kaç şoför
değişimi yapıldı, araç hızlı mı, yavaş mı gidiyor ve benzeri soruların
cevaplarını arıyordum sürekli. Allah’tan bindiğim firma, araca üç şoför
koymuştu ve şoförler oldukça tedbirli gidiyor gözüküyorlardı.
Otobüsten indikten sonra firmanın
Anadolu yakasında yolcu indirdiği peronlarda sektörden birkaç görevliyle sohbet
ettim ve neden bu tip kazalar oluyor diye bir soru yönelttim kendilerine.
Aldığım cevaplardan birkaçını sıralayayım:
Öncelikle bazı firmaların uzun
yolda tek şoför kullandıklarından bahsettiler. Normalde bir otobüste iki ya da
üç şoför olması gerekirken bazı durumlarda bir otobüste bir şoför oluyor ve bu
şoför bir gece boyunca araç kullanmak zorunda kalıyor. Haliyle uykusuz ve
yorgun durumda araç kullanan şoförün de hata yapma olasılığı otomatikman
artıyor.
Aldığım cevaplardan bir diğeri de
şu oldu: Sektör dışından bu işe girenlerden pek çoğu bu işin doğasını
bilmiyorlar. Mesela adamın iki adet kamyonu var, bu kamyonları satıyor ve bir
otobüs alıyor. Aynı adam otobüsün direksiyonuna geçtiğinde insan canı
taşıdığının ayırdında olmayarak adeta ticari mal taşır gibi insan taşıyor ve
özensizlik, dikkatsizlik, daha çok kazanma hırsı ölümcül hatalara davetiye
çıkarıyor. Can taşıyan insanların, daha özenli, daha dikkatli ve daha sağlıklı
olmaları gerekiyor.
Diğer bir cevap ise, şüphesiz
gelişmiş ülkelerde kullanılan normlardan epey uzak oluşumuz. Mesela Avrupa’da
bu işi yapan şoförler haftada en az iki tam günü evlerinde yatarak ve
dinlenerek geçiriyorlar. Bizde ise şoförler otobüs bagajında uyuyorlar ve
otobüs durduğu yani mola verdiği anda uyanıp değişim yapmak zorunda kalıyorlar.
Yeterince dinlenemeyen ve uykusuz kalan şoför, gergin, sinirli ve uykusuz
oluyor kaza yapmaya daha elverişli hale geliyor.
Sektörü bilen uzmanların yaptığı
yorumlara göre ise, firmalarda kullanılan otobüslerin standartları yetersiz.
Mesela pek çoğunda acil durum fren desteği yok. En az 2016 model otobüslerle bu
işin yapılmasını tavsiye ediyorlar. Şüphesiz yeni araçlarda teknolojik donanım
daha fazla ve bu donanımlar bazen sürücü hatalarını bertaraf ederek gerek
yolcuların gerekse otobüs personelinin hayatını kurtarabiliyor. Dolaysıyla
yollarda artık eski otobüslerin çalıştırılmaması gerekiyor.
Geçmiş yıllarda özellikle dikkatimi
çeken bir başka husus ise bir markaya ait otobüslerin sürekli yanmasıydı. Dava
konusu olmasın diye burada marka vermek istemiyorum ancak çok iyi bilinen bir
markanın otobüsleri birkaç yıllık süreç içinde yollarda cayır cayır yandı. Önce
bu yangınların sebebi, 10 numara yağ kullanımına bağlandı, daha sonra üretim
hatalarından bahsedildi. Sebep tam olarak neydi bilemiyorum ama o 2 yıllık
süreç içerisinde onlarca otobüs yollarda cayır cayır yandı. Bazılarında can
kaybı da söz konusu oldu ne yazık ki!
Şimdi insan düşünmeden edemiyor.
Bu kadar hadisenin meydana geldiği bir sektör, neden yeterince denetlenmiyor ya
da takip edilmiyor? Yoksa burada da ahbap çavuş ilişkileri mi işliyor. Yani
görmedim, bilmiyorum, duymadım üçlüsü sektörü denetlemek durumunda olanlara üç
maymunu mu oynatıyor? Tamam, her şeyi devletten beklemek ve her şeyi denetim
eksikliğine bağlamak doğru değil ama, bilinen bir şey var ki bizim milleti
başına buyruk bırakırsan soluğu ya davulcuda ya zurnacıda alır! Maalesef
suiistimal yeteneği geniş bir millet haline geldik, bunu itiraf edelim.
Taşımacılık sektöründe bilhassa insan canı taşıyan firmaların kendine çeki düzen vermesi ve devlet denetimine gerek kalmadan kendi içinde bir otokontrol mekanizması kurmaları gerekiyor. Bu işi yapmaya elverişli olmadığı anlaşılan firmalar, devlet kararına gerek kalmadan faaliyetlerini durdurmalı ve yatırımlarını başka sektörlere kaydırmalı. Diğer taraftan devlet de sadece denetim rolüyle değil, destekleyici ve sorun çözücü rolüyle sahaya inmeli, sadece ceza kesmek yerine sektörün sorunlarını çözmeye dönük adımlar atmalı. Aksi halde daha çok kaza haberi okumaya devam edeceğiz.