Yıldırım Bayezid
Vefat etmiş ilim, fikir, sanat ve edebiyat adamlarının unutturulmayıp eserleriyle topluma yeniden kazandırılması, kanaatimce en büyük hizmetlerdendir. Son yıllarda bu yolda bir hayli mesafe alındı. Bir çok iyi yayınevi, sadece yaşayan yazarların kitaplarını neşretmekle kalmıyor, isimleri unutulmuş, kitapları raflarda bulunmayan bir çok yazara da sahip çıkıyor, çıkmaya devam ediyor. Yeni kurulan Mihrabad Yayınları da bu anlamda önemli bir misyon üstleniyor. Yayınevinin, Cavit Ersen'le başlayan bu hayırlı hizmeti Abdurrahim Balcıoğlu ile devam ediyor. Unutulmamalı ki, müteveffa yazarlar ancak kitapları yayımlanınca yaşar, kıymetli fikirlerini, güzel duygularını toplumla paylaşmaya devam ederler. Aksi takdirde unutulup giderler.
Yakından tanıma şansını elde ettiğim merhum Cavit Ersen, 1980'den önce efsane bir yazardı. Kitapları en çok okunan romancılardandı. Anadolu'nun dört bir yanında kitapları ilgi görüyor, büyük bir merak ve heyecanla okunuyordu. Zira o, toplumun değerlerine saygılı bir yazar olarak eser veriyor, millu00ee ve yerli olmayı başarabiliyordu. Başka yazarların kitapları depolarda çürürken, Ersen'in kitapları ardarda basılıyor ve bilhassa gençleri heyecana sevkediyordu. Gün geldi, devran döndü ve yazarımız unutuluverdi. 1980 Askeri Darbesi ne yazık ki kültüre de, edebiyata da darbe vurmuştu. Artık kitapları basılmıyor, adı hiçbir yerde anılmıyordu. Gazetecilik yaptığım dönemde yıllarca aradığım, ulaşmak isteyip görüşmek istediğim bir romancı oldu. Kısmet oldu, görüştük, ziyaretinde bulunduk, bir röportaj yapma fırsatı buldum. Yaşarken ona bir saygı günü düzenledik, doğum gününü kutladık. Sonra Hakka yürüdü. Cavit Ersen, 29 Mart 1921 tarihinde Adana'da doğmuştu. Aile soy kütüğü itibariyle Ramazanoğlu ailesiyle de akrabaydı. İlk yazısı henüz 17 yaşındayken Yeni Adam gazetesinde yayımlanmıştı. Daha sonra İstanbul'a gelmiş, çeşitli gazetelerde her kademede çalışmış, yazarlığa geçmişti. Roman, tiyatro, araştırma kitapları yayınlandı. Hayatı boyunca kahır ve çile çekti, ama yılmadı. O, dirayetli bir düşünce ve sanat adamıydı. Ömrünün son günlerini Darıca Huzurevi'nde geçirdi. 21 Ocak 2003 günü vefat etti. Şimdi Darıca Nene Hatun Mezarlığı'nda huzurla yatıyor.
Eski yayıncısı Sinan Yıldız Beyle birlikte kendisini ziyaret ettiğimizde çok duygulanmıştı. Kızıl Zindanlar'ın unutulmayan romancısı, bizi görünce hislenmiş ve gözleri yaşarmıştı. "Bu millete çok hizmet ettim, bir gün hatırlanacağımı biliyordum." demişti. Bir kahvede oturmuş sohbet etmiştik, ben de o arada bir mülakat yapmıştım kendisiyle. Türk Edebiyatı Vakfı'nda 80. yaşı dolayısıyla doğum gününü kutladık ardından. O gün gözlerinin içi gülüyordu. Eşi, sevenleri ve okuyucularıyla buluşmuş, tatlı sohbetler etmişti. Sonra bir bayram günü kendisini telefonla aradığımda vefat ettiğini öğrendim. Nasıl üzüldüm o gün, nasıl yıkıldım bilemezsiniz. Çaresizdim, dualar yolladım yazarımızın ardından. Dünyada hep çileler, çekmişti, acılar yaşamıştı ömür boyu! Rabbim sevdiği bu iyi kulu yanına almış, rahmetine gark etmişti.
Cavit Ersen, 1980 öncesinde daha ziyade komünizm zulmünü anlatan eserleriyle temayüz etmişti, bu kitaplarıyla tanınıyordu. Sonra farkettik ki, onun çok daha mühim bir neşriyatı varmış: Ecdadımızı, Osmanlı padişahlarını anlattığı romanlar yazmış. Osman Gazi ve Orhan Gazi onlardan ikisiydi. Mihrabad Yayınları bu iki eseri neşretti, şimdi de Yıldırım Bayezid romanını tarihsever okuyuculara kazandırdı. Yıldırım Bayezid, ismine yakışır şekilde hızlı hareket eden, her yere koşan, herkese ulaşan, hareket etme kabiliyeti son derece yüksek cevval, aksiyoner ve düşmanın tepesine yıldırım gibi düşen bir padişah. 1354-8 Mart 1403 tarihleri arasında yaşayan, 14 yıl saltanat süren Bayezid, Haçlılara karşı Niğbolu'da muhteşem bir zafere imza atmıştı. Yakın çevresi tarafından çok sevilen ve sayılan, genç yaşta hayatını kaybeden Yıldırım Bayezid, işlediği zulümlerle tanınan Timur'la Ankara'da yaptığı savaşı ne yazık ki kaybetmiş ve Osmanlı fetret dönemine girmişti. Osmanlı'da ilk ihanetleri yaşayan ancak moralini hiç bozmayan ve İ'la-yı Kelimetullah uğruna ömrünü tamamlayan Yıldırım Bayezid'in hayatı, ibretlerle doludur. Cavit Ersen'in ustalık dönemi eseri sayılan bu romanında, Fetih öncesi Osmanlı'nın genel durumu hakkında da fikir verilmektedir. Romanın son bölümüyle devam edelim:
"Timur, ihtirasıyla dünyayı ele geçirmeye çalışıyor ve değişik ülkelere saldırmayı sürdürüyordu. Yıldırım Bayezid'in karşısına da geçmiş ve uzun bir mücadeleden sonra galibiyet elde etmişti. İşgalci emeller ve saldırgan fikirler, ne yazık ki tahakkuk etmişti. Dünyaya adalet, nizam, hak ve hukuk getiren Osmanlı, şahlanış döneminde diz çöktürülmüş ve büsbütün parçalanmak istenmişti. Yıldırım Bayezid'in Hakka yürüyüşü, ahalide büyük bir hüzün havası meydana getirmişti. Devlet ebed müddet inancının ve ulu davanın kudretli padişahı, artık fani dünyadan ayrılmıştı. O cevval, gayretli, güçlü sultanın vefatı, Osmanlı topraklarında yaşayan insanlarda derin üzüntülere yol açmıştı. Fetihlerle, zaferlerle büyüyen Osmanlı'nın önü kesilmiş, ayağına çelme takılmış, hızı sekteye uğratılmıştı. Ve bir fetret dönemi başlamıştı. İç karışıklıklar başgöstermiş, halk yeni bir baş, yeni bir sultan arar olmuştu.
Osmanlı'nın başına gelen bu acı hadise, halkta büyük kedere yol açmış ve bir süre şaşkınlık yaşanmıştı. Ta ki yeni bir toparlanmaya geçilinceye kadar. Gün gelecek, Osmanlı her yiğit gibi yine düştüğü yerden kalkacak ve fetihlerine devam edecekti. Evet devlet sarsılmış, ordu dağılmıştı. Fakat millet çok güçlüydü. İmanı kavi, iradesi sağlam, istikbale dair ümidi tamdı. Bir fetret devrinden sonra halkın toparlanmasıyla devlet otoritesi yeniden sağlandı ve Osmanlı tekrar ayağa kalktı.
Gün doğacak, devran dönecek ve Osmanlı, 'cihan hakimiyeti mefkuresi'ni yeniden yaşatacak, mazlum, mağdur ve masum insanların imdadına yetişecek, hükümranlığını devam ettirecekti. Karışıklıklara son veren, devleti yeniden kuran, millete ümit ve inanç aşılayan Sultan Çelebi Mehmed devri başlayacaktı. Sultan Çelebi Mehmed, devletin ilk kurucusu Osman Gazi'den sonra "ikinci kurucu" olarak yad edilecekti. Yıldırım Bayezid'in Bursa'daki türbesini ziyaret edenler, kısa ömründe büyük zaferleri kazanan cihan padişahının yanısıra Ertuğrul Gazi'ye kadar olan bütün ecdadını ve Osmanlı alplerini de rahmetle anıyor, ruhlarına Yasinler okuyor, Fatihalar hediye ediyordu."