Yıl olmuş 2022: Bu çağda bu kafa
Bitmez denilen 2021 yılı da bitti.
2020’den
2021’e geçerken salgınla birlikte gelen karamsarlık yılın ilk başlarında
hastalığa karşı aşının geliştirilmesi ile iyimser bir havaya girmişti.
Yaz
aylarıyla birlikte tüm dünya yeniden “önce ekonomi” sonra da “uluslararası ve
ulusal siyaset”in pençesine düştü.
Bu dönemde
seçime giren ülkelerdeki hükûmetler çok şansızdı.
Zira, “her şeyin çok güzel olduğu” söylenen Almanya
dâhil, pandeminin yenmediği hükûmet kalmadı.
Yaz
aylarından sonra ise kendisini dünyanın kurumsal aklı olarak tanımlayan ABD
Başkanı Biden’ın güç politikasına yenilmesini ve Çin’i çevreleyecek adımları atmasını
izledik.
AUKUS Paktı,
QUAD Zirvesi ve Demokrasi Zirvesi tam anlamıyla bunun adımlarıydı.
AB’nin Çin
ile yaptığı ticaret anlaşmasını askıya alması ve Doğu Türkistan ile ilgili
atılan somut adımlar peşi sıra geldi.
ABD,
kapitalist piyasa ekonomisine reel politika güç uygulayarak para baronlarını
korkutmadan Çin’i çevrelemeyi başladı.
Bu durumu
gören Türkiye ise Çin’den kaçırılan sermaye için “yeni bir şey denemeye” girişti.
Sonuçları
2022 yılında ABD ve AB’nin de rızasına bağlı olarak gelişmeye başlayacak.
Bu arada ülkemizdeki
gündem ise:
Dolarda 3
Ocak uyarısı!
Dolar 2022
Ocak’ta yeniden yükselişe geçecek mi?
Altın ve dolar
almanın tam zamanı mı vs.
Dolar ve
altında ne olacağını astrologlara sorana kadar didiklemek birincil gündem oldu.
Bir yandan
ise...
DİAYDER
iddianamesi ile İBB’de iş verilen terör örgütleri meselesinin siyasi bir
girişim olduğu ve İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu
itibarsızlaştırarak yaklaşan seçimlerde oy devşirme amacının taşındığı
eleştirileri konuşuluyor.
Zamanlama
nedeniyle akıllara gelen bu soru İBB’ye alınan kişilerin sicillerindeki
bozukluğu düzeltmez.
Ama bu
meselenin özü bu da değil.
Meselenin
özü bulunduğu il ve ilçelerdeki vatandaşa hizmet etmesi gereken belediyelerin
Türkiye siyasetinde bir fonlama aracı olarak görülmesi.
Üstelik
böyle görülmesi hem siyasilerin hem de vatandaşın işine geliyor.
Şöyle
oluyor:
Seçimi
kazanmak için canla başla çalışan siyasiye seçim sonrasında alacaklı pozisyonda
olmak isteyenlerce verilen destekler seçimin hemen ardından bir bir tahsil
ediliyor.
İster o
parti ister şu parti olsun.
Belediye
başkanını kendi mahallesinden görenin yaptığı ilk şey bu.
Bunu
kırmamız gerekiyor.
Aksi
takdirde ne döşenen kaldırımların yeniden sökülüp takılmasının ne de açılan
kurumların kapatılıp yeniden açılmasının sonu gelmez.
Büyüme
kümülatif yani üstüne koyarak olur.
Kaynaklarımızı
akıllıca kullanmalıyız.
Siyasette
tek temel kural var: Hizmet üretmeyen gider!
Bir diğer
mesele ise siyasi bir kurum olarak kurulan Diyanet İşlerinin siyaset yapmasının
getirdiği rahatsızlık...
Herkes
unutuyor ama Diyanet İşleri Başkanlığı bu ülkede siyasetin dini dizayn etmesi
için kurulan bir kurumdur.
Dün bu işlev
farklı bir yönde işlerken bugün bambaşka bir yönde işliyor.
Buna rağmen
4-6 yaş arasındaki çocukların dinini öğrenmesini çağdışı olarak nitelemek
aklını kiraya vermekten başka bir şey değildir.
Eleştirilmesi
gereken konu din insanlarının ne kadar ehil olduğu ve dünyayı ne ölçüde bu genç
şuurlara aktarabileceğidir.
Yıllarca,
değerlerini önceleyenleri sistemin dışında tutarak ilimden, fenden uzaklaştıran
kafanın, uzaklaştırılan bu kişilerden ilim ve fen beklemesi cahilliğin
daniskasıdır.
İkisi de bir
arada gidebilmeli.
Hem
Türkiye’nin kurucu değerleri hem de İslâm’ın üniversal gerçekleri pekala bir
arada olabilir.
Kafamızı tek
tipçileştirmeyelim.
Artık, yıl
olmuş 2022. Yapmayın...