Dolar (USD)
34.58
Euro (EUR)
36.22
Gram Altın
2987.87
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Kasım 2022

Yıkılmışlıklar çağı

Diyarbakır’da Sezai Karakoç Sempozyumu münasebetiyle üstadın doğduğu şehir Ergani’ye de gitmiştik. Ergani’de şairin çocukluğunda bu dağa çıktığı, oradaki mağaralarda, sarnıçlarda tefekküre daldığı Makam/Zülküfül Dağına çıkmıştık. Orada Ergani kaymakamlığının ikramları sonrası sempozyum değerlendirme ve bitiş konuşmaları yapılmıştı. Sezai Karakoç’un yakın dostları birer konuşma yapmışlardı.

Bu konuşmalar arasında Temel Hazıroğlu hocamızın anlattığı, Daha doğrusu Sezai Karakoç’un hatıratında da zikrettiği “Yıkılmışlıklar çağından” bahsetmişti. Hazıroğlu, aslında Sezai Karakoç’un yıkılmışlıklar çağını sempozyumda tebliğ olarak da sunmuş. Fakat sempozyum, ayrı ayrı salonlarda olduğu için çoğumuz bu bildiriyi dinleme imkanı bulmamıştık.

Temel Hazıroğlu, Sezai Karakoç üstadın yıkılmışlıklar çağını, dörde ayırıyordu. Bu yıkılmışlıkların ilki, Birinci Dünya Savaşı’nın etkilerinin henüz devam ettiği ve İkinci Dünya Savaşı’nın arifesindeki çağın yıkılmışlığıdır. İkincisi; devletin, ülkenin, milletin ve toplumun yıkılmışlığıdır. Osmanlı Devleti yıkılmış, yeni kurulan devlet ise henüz on yaşındadır. Sezai Karakoç, savaşın ve devrimlerin ezdiği hayat ve toplumdaki yıkılmışlığının uzantısında doğar.

Üçüncü yıkılmışlık ise çok eski bir yerleşim yeri olan Ergani şehrinin yıkılışıdır. Çağın değişimi ve beraberinde getirdiği büyük yıkım, devletin çöküşü ve buna bağlı olarak geleneksel hayatın yıkılışı, tarihî Ergani şehrinin yıkılışı ve savaşın doğurduğu toplumsal yıkılmışlığın ailesine yansıması da dördüncü yıkımdır.

Eski Ergani'nin yıkılışı ve birçok aile gibi o zamanlarda yaşanan çalkantılardan etkilenen Karakoç ailesinin içine girdiği kriz birbirine paralel yıkılmışlıkları anlatır. Karakoç, çağın, mekânın, insanın ve cemiyyetin yıkılışını birbirine bağlı yıkılmışlıklar olarak görür.

Karakoç, yıkılmışlıklar çağına dair hatıratından sonra Ergani'nin dünyanın eski yerleşim alanlarından olduğuna dikkat çeker ve şehri şöyle anlatır: "Daha çok Müslümanların yaşadığı anlaşılan bu şehir, Abbasiler devrinde ve hele hele Selçuklular döneminde tam Müslüman şehri kimliğini sürdürmüş, kesinleştirmiştir. Daha sonra Akkoyunluların, sonra da Osmanlıların şehri olan Ergani, zamanla kalenin hemen eteğine taşmış; böylece kale mahallesi ve Ergani diye adeta iki parçalı bir yapı göstermiştir. Meşrutiyetten sonra ise, o Ergani de terkedilmiş, dağın eteğinde yeni bir Ergani doğmuştur."

Sezai Karakoç henüz bir iki yaşlarındayken ailesi Ergani’den Maden’e taşınır. Karakoç tıpkı Ahmet Hamdi Tanpınar gibi çok küçük yaşlarda ilk sanat algılarını yaklaşık üç yıl kaldıkları Maden’de aldığını dile getirir. 1937 yılında ailesi Maden’den tekrar Ergani’ye döner. Ergani bir sancak merkezi Maden de buranın kazasıydı. İlginçtir Ziya Gökalp da son Osmanlı meclisine mebus (milletvekili) olarak seçildiğinde Ergani Madeni Mebusu olarak yerini alır. Bazen de Diyar-ı Bekir mebusu olarak kayıtlarda zikredilir. Tanpınar’ın hatıralarında da Ergani Madeni demesinin sebebi buymuş. Yani Sezai Karakoç’un ailesi büyük bir şehirden kasabaya gitmişti.

Eski Ergani; Makam Dağının tepesine kurulmuştu. Oradaki sarnıçlar, su kuyuları bunun bir göstergesi. Zamanla tepede yer kalmayınca kalenin eteğine evler kurulmuş. Cumhuriyet döneminde ise ovada bir şehir kurulmuş. Buraya bir müddet Osmaniye denilmişse de Adana-Osmaniyyesi ile karışıklık olmasın diye ovadaki şehir ismi Ergani olmuş ve Makam dağındaki evler yıkılıp oradaki aileler ovaya zorunlu iskâna tabi tutulmuştu. Burada kendine bir ev yapamayan aileler çevre köy ve kasabalara dağılmıştı. Karakoç ailesi de bunlardan biriydi.