Yıkılmadan yapılacak bir rüya
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çark ederek Araplarla tekrar masaya oturduğunu söyleyenler siyaset ile dış politika arasındaki ilişkiyi fazlaca birbirine bağlıyor.
Dış politikada lider, devleti için pragmatist olmayı bilenlerden çıkarken
siyasette lider, oportünist olmayı becerenlere doğru kayıyor.
Hele ki Türkiye siyaseti içinde oportünizm en geçerli akçe...
Çünkü vatandaşın da dayandığı oportünist yaklaşımlar siyasetin öncelikli
konusudur.
Bu nedenle yıllarca yol, su, elektrik, iş, aş vs. vaatlerle siyasetçilerin
dümeni yürümeye devam ediyor.
“Eee Batı da bu işler böyle değil!” diyen vatandaş Cemil...
Adamlar dünyayı yediler... Karınları tok!
Aynı Yunan filozoflarının yaşadığı zenginlik gibi büyük çoğunluğu zenginlik
içinde yaşayarak sistem ve insan haklarını önceleyen bir bakışı tartışmayı
merkezine alan bir yaşam sürüyorlar.
Ama hâlâ dış politikada kazançları için feda etmeyecekleri hiçbir söylem,
hiçbir değer yok!
Düne kadar "insan hakları, mülteci hakları" diyen Avrupa’nın
sadece Suriyelilere yaptıklarına bakmak yeterli.
Artık utançlarından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Lütfen bu bahsi açmayalım
kuzum!” diyen liderleri öyle çabuk unutmamak gerekiyor.
Yakın zamanda da Ukrayna'dan sığınanlara yapacaklarını çok ama çok iyi
izlemek lâzım.
Bölgemizde bir değişim var.
Bu değişimin büyük kısmı ABD ile ilgili, kalan kısmı ise bölgesel bağlamda
Türkiye ile ilgili...
1990’larla birlikte çöken soğuk savaştan bu yana Batı’ya hâlâ “kullanışlı”
olduğunu göstermeye çalışan Türkiye’nin bir bir bağımsızlıklarını kazanan Türk
devletleri üzerinden “Yeniden Büyük Türkiye” hayalini yaşayıp bitirmesi çok
kısa sürdü.
2000’lerde Erdoğan ile birlikte devletin önce gücü tahsis edildi, vesayetin
beli kırıldı ardından 2010’dan sonra ise Arap Baharı fırsatı ile Türkiye için
yine “Yeniden Büyük Türkiye” hayali canlandı.
Kendimiz yıkılmamak, parçalanmamak için uğraşırken bir taraftan tarihsel
rüyalarımızı yıkılmalarla hayata geçirmemiz ise bambaşka bir paradoks...
Belki Akdeniz havasının getirdiği bir şeydir.
Zira Yunanistan’ın MegaloIdea’sı ile Makedonya’nın “Büyük Makedonya”sını
takip eden “Büyük Bulgaristan” idealleri barındıran çevre devletler ciddi ciddi
bunu düşünüyor.
ABD için durum böyle değil.
Tarihsel olarak geride bıraktığı bir şey yok.
Tarihiyle hesaplaşmasına gerek yok.
Konfederasyon savaşlarında tarih diye bir şey bırakmadılar zaten.
Ama Ortadoğu ve Türkler için bu durum böyle değil.
İran ve Türkler dışında bölgede bütünlük arz edecek bir güç oluşturma
kapasitesi olan devlet yok.
Hemen kuzeyimizde yer alan Rusya’nın güce dayanarak başarmaya çalıştığı ama
her seferinde gerçeklik duvarına çarparak yürüdüğü o yol var.
“Rusların olduğu her yer benim müdahale alanım.” diyerek Çarlık Rusya'sının
Osmanlı’yı parçalama konusunda işe yarayan politikasına sarılarak Ukrayna'da
başlattığı yol da çözüm olamayacak.
Bugünün dünyası küreselleşmeyle birlikte zenginliği artırmayı hedefleyen
bir dünya...
Geçmiş hesapları kapatamayan Ermenistan gibi devletlerin geçmişe
hapsolacağını sahadaki gerçeklik suratlarına çarpıyor.
Bu gerçekliğin farkına varmak ancak dünya zenginliğinden daha fazla pay
alacakları konjonktüre kavuşmalarını hedeflemesine imkan veriyor.
Diasporanın oluşturduğu sözde "Soykırım" naralarıyla sağlanan
zenginlik Ermenistan’a ulaşmıyor.
Ermenistan’ın bu gerçeği görerek cesur adımlar atmasına şaşıranlar,
Türkiye’nin Arap Baharı’nın iklimiyle hedeflediği rüyaya ulaşamadığı için
ABD’siz kalacak Ortadoğu’da rüyalarına gerçeklik zeminine oturtmasına hiç
şaşmamalı.
Türk devleti kadim bir devlet...
Herkesin hesabı olduğu gibi Türk milletini ve onun paydaşlarını yüceltecek
bir hesap da var elbet...