Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.69
Gram Altın
2955.22
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Ağustos 2021

Yetkin düşünce: Dil ve Söylem

Bugün iletişimin çok farklı kanallardan ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi, eskisinden farklı olarak söylemlerin içeriği kadar dil ve üslubun bizzat kendisinin de çok farklı insan grupları ve tabakalarında anında takip edilmesi ve cevap verilmesi varolan sorunların daha yoğun bir şekilde faş olmasını sonuçlamaktadır.

İçinde yaşadığımız ortamda giderek bir kutuplaşma dilinin hakim olmaya başladığını görmekteyiz. Kimileri bundan uzak dursa da, mensubiyetler başta olmak üzere bakış açısı, dünya görüşü ve çelişen menfaatler sebebiyle bu dil ve üslubun, sosyal medya başta olmak üzere iletişim kanallarında da izlenebileceği üzere toplumsal hasarları da artık daha net açığa çıkmaya başlamıştır.

Elbette toplumsal yaşamın içinde insanlar arası rekabet bir gerçekliktir. Fakat rekabetin sürdürüleceği zeminin ilkeleri belirlendiğinde, bunun bir centilmenlik ve kurallar çerçevesinde işlemesi beklenebilir. Fakat kutuplaşan dil ve söylemler söz konusu olduğunda, toplamda ülkenin kar hanesine yazılacak olanların da azalması söz konusu olacaktır.

Yetkin Düşünce dergisi bu sorunların farkındalığıyla 14. sayısını “Söylemden Eyleme Dil Problemi” başlığıyla yayımladı. Bu sayıda ilahiyatın dili, İslamcılığın dili, felsefenin dili, 1980’lerden sonra yaygınlaşan liberal söylem, sinema dili, medya ve sosyal medyanın dili temel problemler olarak analiz edildi. Yine toplum olarak niçin konuşulamadığı da özel bir yazının konusu oldu. Bu bağlamda yazıların kendi içinde siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel dil ve söylemlerin temel problemlerine değinilmektedir.

Her şeyden önce toplum olarak problemler üzerinde konuşamıyor olmamız ciddi bir sorundur. Hangi mesele olursa olsun, hemen tarafgirliklerin devreye girerek tamamen duygusal bir çatışma diline dönüşümden dolayı, sorunlar tartışılmadan ortada kalıyor ve günün sonunda ne çözüme dair bir öneri çıkıyor ne de sorun hallediliyor.

Özellikle sosyal medya kullanıcılarının “şunlara nasıl cevap verdik ama?”, “konuşamadılar bile” şeklindeki dil ve söylemlerin giderek önüne veya sonuna eklenen hakeratamiz ifadelerle birlikte taraflar arasında gidip gelmesiyle herşey sıfır toplumla bir oyuna dönüşmektedir. Bu durum ileri boyutta formlaşan söylemler üzerinden taraftarlıklar üreterek bir müddet sonra konuşmayı da kilitlemektedir.

Zira böyle bir söylem ve dil, ne söylerseniz sizi bir tarafa yerleştirdiği için sorunlar rasyonel ve akılcı bir temelde tartışılamıyor bile. Üniversiteler de böyle bir hengamenin içinde

sorunlara müdahil olmaktan çekiniyor görünmektedirler. Halbuki son dönemde Türkiye’nin yaşadığı bütün sorunların lehte ve aleyhte görüşlerle üniversiteler içinde tartışılması gerekiyordu.

Burada özellikle en alttan başlayarak en üste kadar tüm toplumsal tabakalarda “akılcı” yönsemelerin yerini irrasyonaliteye doğru terkettiği görülmektedir. Öte yandan farklı fikirlerin aklı başında ve ağır tartışmalarına da asla izin verilmediği bir temellük durumu söz konusu. Ortaya çıkan yargıların ve önerilerin gerekçelerini dinlemeye ihtiyaç duymadan, farklı fikirlerin özgürlüğüne saygı göstermeksizin etiketlemeye kalkmak artık sıradan bir davranış oldu. Tartışmaksızın onay istenen her şey, adına ister “bilimsel görüş”, isterse “dini görüş” deyin, neticede sesi daha çok çıkan lehine bir “credo”ya dönüşüyor. İşin ilginç yanı bu durum, aklı toplumdan da istisna ederek bağnazlığı yaygınlaştırıyor.

Bu söylem ve dil ile problemleri çözme şansımız yok. Üzücü olan; günün sonunda ülke için pozitif girdilerden daha çok negatif çıktıların belirginlik kazandığı bir muhasebe varlığını belirginleştiriyor.