Yetkililere sesleniyorum!
Toplumun beni eleştirmeye hakkı olduğu gibi benim de toplumu eleştirmeye hakkım var. Bu hepimiz için geçerli. Toplumun yaklaşımı ve olaylar örgüsünü ele alıp işleyiş biçimi sonuç itibariyle sizi ya da yakınlarınızdan birini etkiliyor ve hayatına mal olacak ölçüde belirleyici oluyorsa, işte o vakit siz toplumu eleştirme hakkına fazlasıyla sahipsinizdir.
Bugün bu yazımda toplumun tutumunu,
yaklaşımını eleştirmek istiyorum. Çoğu zaman yutkunsam, tahammül etmeye
çalışsam da artık vicdanım sızlıyor, tahammül edemiyorum. Toplum olarak ne
yazık hesabımıza geldiğinde ses çıkarıyor, hesabımıza gelmediğinde üç maymunu
oynuyoruz. Özellikle de kadın
ve eğitim konularında her nedense dilini yutmuş bülbül gibiyiz; olaylara beyaz
perdeye yansıyan kurgulanmış bir film nazarıyla bakıp izlemekle yetiniyoruz.
Onlarca hatta yüzlerce örnek verebilirim ama en son yaşanan Aylin Sözer
olayında gördük bunu.
Kıyametin
koparılmasını beklerken kişilikli, ahlaklı birkaç kişinin ortaya koyduğu ciddi
tepkiyi saymazsak toplumun üzerine ölü toprağı atılmış gibi. Öldürülen ya da
şiddete maruz kalan her kadın ya da her eğitimci olayında bu toplumun bir ferdi
olarak vicdanım yaralanıyor. Sessiz
kalan insanların sessizliği onurumu
kırıyor.
Neden başka
konularda olduğu gibi toplumsal mutabakatı sağlayıp bir anayasal düzenleme
yapmıyor, kadınları ve eğitimcileri sahiplenici bir çaba içine girmiyoruz?
Başka konularda toplum mühendisliğine soyunan bazı yazarlar, siyasetçiler,
akademisyenler, gazeteciler, medya çalışanları, kanaat önderleri yazar çizer
takımı mevzu kadına ya da eğitimciye şiddete gelince neden dilini yutmuş
bülbüle dönüyor? Başka konularda imza kampanyaları, söyleşiler, kanun teklifi
verenler, mevzu kadın olunca neden sırtını dönüyor, susuyor? Şiddete uğrayan
eğitimci olunca neden görmezden geliniyor?
Ben
buradan öncü kadroya ve yetkililere sesleniyorum; Allah rızası için en kısa
sürece yasal düzenlemeye gidin, kadını ve eğitimcileri koruyan bir anayasal
çalışma başlatın. Biz toplum olarak kadına ve eğitimcilere değer vermediğimiz
müddetçe hiçbir alanda başarı sağlayamayız; çünkü her şey birbiri ile
ilintilidir ülkemizde. Toplum olarak hepimiz kadının şefkatine, yüreğine
muhtacız. Eğitimcilerin çabasına, ülkeye kattıklarına ihtiyacımız var. Bunları
görmezden gelemeyiz.
Eski
sevgilisi tarafından üzerine hunharca yakılan, hem kadın hem eğitimci olan
Aylin Sözler haberini okuyunca tüylerim diken diken oldu. Bu kadar mı çaresiz
bir toplumuz ki kadınlarımızı, eğitimcilerimizi koruyamıyoruz? Neden sevdiklerimizi
ölüme terk ediyoruz? Bu kadar mı aciz bir hale geldik? Kadın cinayetleri, eğitimciye şiddet normalleştirilemez. Buna tahammül
edenler ya da görmezden gelenler farkında olsunlar ya da olmasınlar,
normalleşme sürecinin değirmenine su
taşıyorlardır.
Bir
erkek olarak, erkeklerin yaklaşımını da beğenmiyor ve kabul etmiyorum. Hiçbir
erkek kadından üstün değildir. Kendini kadından üstün olarak konumlandıran
hiçbir erkeği erkek olarak görmem. Siz de görmeyin. Yeri geldiğinde bin erkeğin
kattığından daha fazla değer katan, çaba gösteren, emek veren kadınlarımız var.
Analarımız, bacılarımız öyle değil mi? Aynı şey eğitimciler için de geçerli.
Eğitimciler bu ülkenin çimentosudur.
Veda
Hutbesi’nde “Kadınlar size Allah’ın
emanetidir” diye geçer. Emanete emin bir şekilde sahiplenmek, değer vermek,
kıymete bindirmek gerekir iken değersizleştirmek ve hıyanet emek için elinden
geleni ardına koymayanların ahirette yatacak yerleri, yurtları var mı
zannediyorlar? Ahirette elbette hesabı sorulacak ama dünyada da hesabı
sorulmadıkça yüreğimize su serpilmez, gönlümüz ferahlamaz.
Kadın
cinayetleri, eğitimciye şiddet olarak yaşananlar hep aynı; değişen sadece kişi
isimleri. Dün Aylin öldü, Mehmet bıçaklandı ama yarın belki de herhangi birimizin
bir yakını benzer şeyleri yaşayacak. Dün bu olaylara sessiz kalanlar, gün
geldiğinde çığlık attığında, bu sese kulak veren kimse bulmayabilir. O nedenle
birlik olup yetkililerden bir an evvel anayasal düzenleme yapıp şiddetin ağır
suç dahilinde değerlendirilmesi ve caydırıcı ciddi cezalara denk getirilmesini
talep etmeliyiz.
Eğitim
sisteminden beklentimiz, toplumda yaşanan olayların minimize edilmesi için
sevgiyi, merhameti, ahlakı, nezaketi, adaleti, hoşgörüyü çocuklarımıza
kazandırmaları ve toplumda tesis etmeleri ise, o halde eğitimcileri (ve
kadınları) koruyan bir yasal düzenleme tez elden başlatılmalı.
2021’in
şiddet değil, sevgi üzerine inşa edilmesi dileği ile bu yazım yetkililere bir
çağrı mahiyetinde olsun.