Yeterince olgunlaştık mı?
Zaman zaman düşünürüm; kişi, aile, kurum, toplum, oluşum, ümmet olarak ne kadar olgunlaşabildik?
Maruz kaldığımız bunca hasar, hüzün, hüsran, zarar, ziyan neyin göstergesidir? Demek ki yeterince olgunlaşamayışımız değil mi?
Onulmaz yaraların kapanmamasının bir nedeni de olgun ellerin olmayışı olsa gerek…
Oturmamış düşünceler, olgunlaşmamış oluşumlar ve oturmamış hukuklarla Hakkı temsil ve tebliğ etmek pek olası görünmüyor…
Evet, olgunlaşmadan olmuyor, yol alınmıyor… Ham hayaller, çiğ davranışlar, sığ anlayışlar hayatı berhava ediveriyor…
Her hali ile olgun Müslümanlar işlere el atmayınca, kırık dökükleri, açık gedikleri, yıkım ve yok oluşları onarmakta zorlaşıyor… Olgunlaşmayanlar yoruyor…
Temel sorunlarımızdan birisi de, kullukta, kardeşlikte, dava ve davette yeterince olgunlaşamamak… Hamlıklardan, acemiliklerden ve ilkelliklerden kurtulamamaktır…
Olgunlarla yola çıkabilsek, olmazların nasıl olur olduğunu daha iyi görebiliriz…
Olgunlaştıkça amaca ulaşırız… Umduklarımıza nail olabiliriz…
Olgun dava erlerinin omuzunda umutlar yeşerir, ufuklar açılır…
Kemâlât için kâmil insan lazım…
Neden işler istediğimiz gibi gitmiyor?
Seviye düşünce, keyfiyet bozulunca kullukta tökezleme başlıyor…
Kalite ıskalanınca kusurlu kullarla olacağı ancak bu kadar…
Peki, olgunluk nedir? Olgun insan kimdir?
Olgunluk, insanın gerçek anlamda ne kadar ‘’insan’’ olabildiği, yaratılışındaki amaçlara ne kadar uygun hareket edebildiği ile ilgilidir…
Olgun insan her şeyi bilen insan değildir, bildikleri ile amel eden insandır… Fıtratı ile mutabakatını bozmamış, Rabbi ile olan ahd-ü misakına sadakatını sürdürebilmiş insan… Yani yaratılış amacına uygun olarak hareket eden insan olgunlaşma yolundadır…
İdealleri çökmüş, iddialarından vazgeçmiş, iradesi kitlenmiş kişilerde olgunluk beklenmez…
Çözümleyebilen, çözüm üretebilen, her türlü çürüme ve çözülmeye karşı çare sunabilenler gerçekten olgun insanlardır…
Olur olmaz her şeye kafayı takan değil, insanlığın sorunlarına kafa yorandır… Akletmenin hakkını veren, iradesini yerli yerinde kullanan dertli insanlardır…
Olgun insan; kendini bilen, kendini kontrol edebilen, kendisi ile barışık olan, haddini ve hesabını bilen kişidir…
Komplekssiz, kaprissiz kaliteli kullara bugün ne kadar hasretiz değil mi?
Çapsız insanların çalım ve cakalarından geçilmiyor…
Kaba- saba, katı, kuruntulu, kalın kafalı kimselerle hangi yolu kat edebilirsiniz?
Evet, yozlaşan ve yobazlaşanlarla yol alınmıyor…
Kibar, nazik, naif, narin, nadir bir o kadarda onurlu ve omurgalı olgun Müslümanlara ihtiyacımız var…
İlkeli olduğu kadar içtenlikli ve ince ruhlu davetçilere muhtacız…
Görgülü olmayı önemsediği gibi güçlü ve güzel bir dava eri olmayı önceleyen şahsiyetler lazım…
Sadece kendini düşünen bencillerle; şükürsüz, doyumsuz, yakınmacı tiplerle, biyolojik yaşları ne olursa olsun bir yere varılmaz…
Olgunlaşma hayat boyu süren bir süreçtir… Dinamik bir akıştır… Hayata ibret nazarı ile bakanlar, ders çıkaranlar, hatalarından rücu edenler olgunlaşırlar…
Duracağımız yeri iyi bilerek yeniliğe açık olmalıyız…
Her yetişkin olgun değildir, unutmayalım…
Olgunlaşmanın gerek ve yeter şartı ‘’akademik başarı’’ da değildir, bunu da bir yere not edelim… Kariyer önemli olsa da esas olan karakter ve şahsiyet sahibi olmaktır…
Bugün, bedevilikten uzak beceri ve başarılara imza atmamız gerekiyor…
Uygar ve uyumlu kimliğimizle onur ve olgunluk yolunda hızla ilerlememiz bekleniyor…
Olgun örnekliklerle, ötekilere ulaşmamız daha mümkün…
Adil şahitliğimiz bunu kaçınılmaz kılıyor…