Yeter ki sen dik dur Uzun Adam
Allah bazı zamanları lehimize veya aleyhimize çevirerek turnusol kâğıdı rolü veriyor. Ya hayal kırıklığı oluyor ya da rutini yaşamaya devam ediyoruz. Aklımız açıldığı gibi gözlerimiz de açılıyor. Olanı biteni daha iyi idrak ediyoruz.
Hayal kırıklığı yaşamayı ateşe dokunmak gibi algılandığından gerçeği görmeyi bugünlere ertelemek hatamızdı. Oysa o günlerde ateşe dokunacaktık. Sadece ellerimizin yanmasıyla kurutacaktık belki, yara almayacaktık bugünkü gibi!
İşler tıkırındayken soframızdan, başarı hanemizden, sevinç ve geleceğimizden pay kapıp kendi başarı hanesine yazanların bugün sevinç çığlıkları atmaları bizi şaşırtmamalı. Baltanın çınarın gövdesine inmesi gibi öyle sert vuruyorlar ki! Bunların balta olduğu önceden fark edilip ayıklanmalıydılar. Özeleştiri yaparak şöyle diyebiliriz, önceden fark edilmeyen tehlike göz körlüğünden öte basiret körlüğündendir.
Saflarımızda bildiğimiz mastarsız ve çapsızların paylaştıkları mesajlara bakın, ekmek yedikleri kaba nasıl pisledikleri görülüyor. Ölçüsüzce vurmaları, bu işler için önceden mi hazırlandılar, proje miydi bunlar sorusunda tereddüt olmamalı, bu kesin...
Kötü bir hastalık haberinden sonra gelen o yanlış teşhisti haberinin sevinci gibi içimizdeki hainlerden kurtulma ümidini taşımak zor zamanlarda nasip olacak demek ki... Zayıf halkalar tolere edilebilir ama Abdullah bin Übeyy rolündekiler asla affedilmemelidir.
“Onlar (münafıklar) müminlerle karşılaştıkları zaman biz de inandık, biz de sizdeniz derler. Fakat şeytanları ile karşılaştıklarında biz sizdeniz, sizinle beraberiz derler. Sadece o akılsız Müslümanlarla alay ediyoruz derler” (Bakara:14)
Can Dündar’ın attığı tweet kanımıza dokundu. Acaba içimizdeki beyinsizlere, siyaset fahişelerine ve İslam kisveli cami karşıtlarına dokunmuş mudur dersiniz?
Ne demişti müptezel Dündar?
“Az iş değil, AKP, sadece Esenyurt’u, İstanbul’u değil, İslam’ı kaybetti bu gece... Geçmiş olsun Kudüs, Mekke!”
Tam da burada, kapı gibi yanımızda durmuş gibi gözükenlerin zor günlerimizde yılan gibi sokmalarına ne merhem olur diye sorsam?
Küstürüldükleri halde ‘Çağırsanız çöllere, cehenneme bile geliriz. Davamız için ölüme bile koşarız’ diyen gerçek dostlarımızın zor günlerimizde yaramıza merhem olduklarını görmek ‘zararın neresinden dönülse kardır’ sözünü bir kez daha haklı çıkardı. Buradan Hz. Mevlana’nın vardığı sonuca varabiliriz. “Herkesin dostu olan, kimsenin dostu değildir!” Gerçek dostlarımızı şimdi daha iyi tanıyoruz…
Üzerimize davamızdan başka bir nişane takmayacağız ve asla sarsılmayacağız. Abdürrahim Karakoç’un ifadesiyle yeter ki sen “Haktan, hakikatten yana” yürü Uzun Adam…
Beden ölür, çürür, cana bakın siz. /Kim kiminle yürür, ona bakın siz.
Bırakın dönsün dönme dolaplar, /Haktan, hakikatten yana bakın siz.
“Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Evet, doğrusu her güçlüğün yanında bir kolaylık var. O halde boş kaldığında yine kalk yorul. Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O’na doğrul.” (İnşirah:5-8)
Zor zamanlarda saflarımızda kırıcı, aşırı ve duygusal tepkilerin gönül bağımızı koparacağını ve kalp yükümüzü attıracağını bilmeliyiz. Bilmemiz gereken diğer şey, nimetin büyüklüğüne denk imtihanımızın da zor ve ağır geçeceğidir.
Kuşkusuz her nimetin bir külfeti bir de zahmeti var. Zahmet olmayınca nimetin kıymeti bilinmiyor. Buna acı şekilde şahit olduk. Bugün göğsümüz daralsa da, ders çıkarılırsa eğer, gelen bu uyarının yarın nimet olacağını bilmeliyiz.
Davamızda samimi çaba gösterirsek hesapta olanı değil; nasipte olan elde edeceğiz.
Takdir Rabbimizindir...