Yeşil okul ve yeşil müfredat
Tüm dünyada özgürce düşünme, hareket etme ve tercihte bulunma yeteneğimizi elimizden almak için büyük bir çaba sarf ediliyor.
Bireysel özerklik, müstakil düşünme, eleştirel düşünce ve ahlaki tutum sergileme gibi özelliklerimiz bir bir elimizden alınıyor.
İnanın bana tüm bunlar bizleri onların gündemine uydurmak ve uyum sağlatmak amacıyla yapılıyor.
Bakınız size şimdi bir konu hakkında küçük bir değerlendirme yapacağım.
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı’na yani COP29 önümüzdeki yıl Azerbaycan’da yapılacak. Burada konuşulacak muhtemel başlıklardan birisi yeşil okul ve yeşil müfredat olacak.
Adından da anlaşılacağı gibi yeşil okul, öğrencileri iklim krizine duyarlı birer dünya vatandaşı yetiştirme misyonu üstlenecek.
Sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda öğrencileri eğitmek için müfredatı da yeniden şekillendirmek ve yeşillendirmek gerekiyor.
Okullar bu doğrultuda iklim değişikliği projeleri hazırlayacaklar ya da taahhütte bulunacaklar sonrasında ödüllendirme yöntemiyle okullar teşvik edilecek.
Mevcut birikimsizlikleriyle ve cehaletleriyle (duyarlı olanları tenzih ederim) okul idarecilerinin bu doğrultuda gösterecekleri çabayı daha şimdiden görür gibiyim.
Elbette yüzden fazla ülkenin müfredatını yeşillendirecek olan kurum UNESCO olmuştur.
Çünkü BM, eğitimde sürdürülebilir kalkınma başlığını UNESCO’ya devretti. O yüzdendir ki ülkelerin müfredatlarında sürdürülebilir kalkınma hedefleri olmak zorunda.
Nitekim bizim de bu yıl değişen(!) müfredatımızda bu hedefler çoktan yerini aldı bile.
Yeşil okul kapsamında anahtar cümleler iklim bilimi, iklim adaleti, karbon ekonomileri, sürdürülebilir yaşam tarzları vs şeklinde uzayıp gidiyor.
Bu doğrultuda kuvvetle muhtemeldir ki okullar öğrencilerin karbon ayak izlerini ölçecek ve kantinde et ürünleri yerine vegan ürünlere yer verilecektir. Zira yeşil müfredat bunu gerektirir.
Hal böyle olunca beslenme biçiminden yaşam şekline varana kadar her şey bir standarda bağlanacak.
Yıllardır tek tip forma, tek tip düşünce ve militarist ritüellerle çocuklar nasıl hizaya sokuluyorsa yeni dönemde de dünya vatandaşı olma yönünde ilginç dayatmalara maruz bırakılacaklar.
Üstelik bunu daha yeşil, daha temiz, daha güzel bir gezegende yaşamak adına yapacaklar. Hatta kendilerini gezegeni kurtaran birer kahraman gibi göreceklerdir.
Anlayacağınız iklim krize hazır yeşil okullardan küresel vatandaşlar yetiştirilecek. Üye devletlerin vereceği yeşil eğitimle yeni nesiller uluslararası kuruluşların yeni dünya düzeni sistemine entegre edilecek.
Medya epeydir bunun altyapısını oluşturuyor. Özellikle ana akım medya, ineklerin metan gazı yaydıkları zırvasını sürekli beyinlere işliyor. İşte bunun bir adım sonrası yeşil okullar ve yeşil müfredatlar oluşturuyor.
Devlet tekelinde, tek merkezden kumanda edilen zorunlu eğitim sisteminde kim buna hayır diyebilir ki?
O yüzdendir ki küresel iklim krizini pazarlayan ve bunu büyük bir servete dönüştürmek için küresel elitler şimdi de ülkelerin müfredatına girmeyi planlıyor.
İklim kanunu boşuna mı çıkıyor sanıyorsunuz. Bu kanun çerçevesinde ülkeler, küresel ortalama sıcaklık artış limitinin sanayi öncesi döneme göre 2°C altında tutmayı ve ilave olarak bu artışın 1,5°C’nin altında sınırlandırılması gerektiğini düşünüyorlar.
Ve inanın hiçbiri bunu tartışmadan, sorgulamadan ve olası sonuçlarını kestirmeden yapıyor.
Oysa çocuklarımıza karbondioksitin kirletici olmadığını Dünyadaki tüm yaşam için gerekli olduğunu öğretmemiz gerekirdi. Okullarımızı küresel elitlerin projesi uğruna birer araç olarak kullandırmayalım.