Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2961.64
BIST 100
9676.52
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Kasım 2020

Yeşertmenin Yüceliği

Tanrı mutlak varlık olduğuna göre, varoluş yokluktan önce gelir. Bu, hareketin durağanlığa; yaratmanın öldürmeye üstünlüğüdür. Yok etmenin sadece edeni değil edileni de silip süpürmesi, varlaştırmanın sadece var edeni değil varlaşanı da sevindirmesi buradan, bu ilahi varoluş nefesinden kaynaklanır. Küçük bir yaprak parçası koparmaktan insan öldürmeye kadar her yok edici eylem kötü hissettirir. Saksıya çiçek tohumu bırakmaktan çocuk yapmaya kadar her var edici eylem de iyi hissettirir. Velev ki eylemi gerçekleştirenler bunu bilmesin; yok edilen yok edeni de kendiyle beraber alıp gider; varlaştıranlar kendini var edeni de yanına alır kalmaya devam eder. Koparmayın yeşertin, öldürmeyin diriltin der hayat. Koparanların yanında değil diriltenlerin yanında durun. Barışı savaşa, imarı talana tercih edin. Başkalarının bile olsa ölüm törenlerinde üzülün doğum törenleri sevindirsin sizi. Ölüm ise büyük bir gürültüyle karşı çıkar buna. Doğayı kirletin, nefes alamasın ağaçlar, ormanları yakın, kurusun topraklar, insanın olduğu yere bombalar püskürtün, nefesini kurutun insanlığın. Her ölüm biraz daha şımartsın sizi, doğumun ve doğurganlığın düşmanı olun. Hayatın buyurduğu çeşitliliği çiğneyin, çoğalmayı durdurun. Tektipleştirin, doğurganlığı yok edin, özendirin iğdişliği…

Ağacı diken bir daha oraya uğramasa da orman varlığını borçlu olduğu ilk ağaca, ilk ağaç kendini dikene minnetle bakar, yeniden ayağa kalkmak için yere düşen her tohum içinden ona şükranlarını sunar. Doğum esnasında ölen kadın doğurma sevincini yaşayamasa da çocuk, annesinin hayaliyle büyür; büyüdükçe annesini de kendiyle beraber büyütür. Yirmili yaşlarda ölmüş pek çok filozof, edebiyatçı, fikirleri dünyaya mal olmuş sanatçı vardır. Aslında belki de en çok yaşayanlar onlardır. Yüz yaşını aştığı halde öldüğü gün gerçekten ölen insanlar vardır. Her yaşı ölümü çoğaltan insanlar vardır. İnsanlığı öldüren insanlar vardır, insanlıktan önce kendileri ölen…

İnsanlar ölür, ellerini boyaya basıp duvara yapıştıranların parmak izleri yaşamaya devam eder. Kurulan her cümle, söylenen her söz, yayılan her kitap onu ortaya çıkaran çoktan ölmüş olsa da gerisindeki varoluşu kendiyle taşır, başka insanlara ulaştırır. Gelenek budur ve bunu yapar. Hayatın fısıltısını şarkıya dönüştürür böylece. Ve ama karşı tarafta da endemik karşıtları vardır, tohum ıslahçıları, klon avcıları… Geleneğin sesini kısmak için yola çıkarlar, geleneği susturup iltihaplı cümleleriyle eş zamanlı ölüm alanları kurarlar. Her şehir bir mezarlık, her insan bir ölüdür onlar için.

Fizyolojik değilse kısırlık kötüdür ve ölümle ilgilidir. Yeşertme ihtimali bulunduğu halde yeşertmeyen de en az bu ihtimalden yoksun kadar fakirdir. Eyleme kudreti olduğunda eylemeli, söyleme gücü varsa söylemeli, yazma imkanı varsa yazmalı, hayatın bizden istediğini ona vermeli. Varlık alanını genişletmeli, varoluşu çoğaltmalı ki ölüm kendine nefes alacak yer bulamasın. İyilik alanını genişletmeli, iyiliği çoğaltmalı ki kötülük kendine kımıldayacak yer bulamasın, bulunduğu yere yapışıp kalsın. Varoluşun kötürümleştiği yerde iyilik, iyiliğin dondurulduğu yerde güzellik büzüşür, eksilir ve silinmeye yüz tutar. Yokluk misyonerlerinin kötü nefesleri bütün o güzellikleri yok etmek için yola çıkar, yol alır, yoldan çıkarır insanlığı…

Her insan Tanrı’nın sözcüsü olarak gözlerini hayata açar. Kimi o sözcülüğün devamı kabilinden hayatı teşvik eder, varlık alanını pekiştirmek için iyiliği genişletir, kimi verdiği sözü unutur, hayattan öç almak için ölüme geniş yetkiler verir, onun göstergelerini çoğaltır. Oysa ölümün hayatı yenme şansı hiç yoktur, hiçbir zaman olmamıştır, olmayacaktır. Hayata inananlar için bu böyledir. Gerisini ölüme inananlar düşünsün. Yetkilerini ona devredip ölüme ve öldürmeye inananlar...