Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Aralık 2020

Yerli Edebiyatımızın Millî Sesi: HİSAR

Edebiyatımızda bir mektep olan ve nesiller yetiştiren bazı dergiler vardır. Onlardan biri de ‘Fikir ve Sanat Dergisi’ Hisar’dır. Edebiyat çevrelerinde kasten ihmal edildiğine inandığım bu grubun şair ve yazarları, ‘yerli ve millî’ anlayışın edebiyatımızdaki temsilcileriydi. Ancak özellikle Garip akımının uç vermeye başladığı 1940’larda egemen olanlar, Hisar’ı ve mensuplarını özellikle görmediler. Hâlbuki bu çatı altında çok kıymetli şiirler, hikâyeler ve deneme yazıları kaleme alınmıştı. Bugün meşhur olan birçok edebiyatçının ilk çalışmalarının da Hisar’da neşredildiğini unutmamak gerek.

Demokrat Parti’nin Hürriyet Rüzgârı

Hisar dergisi etrafında toplanan şairler ve yazarlar topluluğuna edebiyat tarihçileri “Hisarcılar” adını verdi. 1950 yılından önce özellikle Ankara’da bir araya gelen bazı edebiyatçılar, ortak hareket etmeye karar verdiler ve bir dergi kurmayı plânladılar. Bu şair ve yazarlar arasında Munis Faik Ozansoy, Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, Bekir Sıtkı Erdoğan, Gültekin Sâmanoğlu, Mustafa Necati Karaer, Ayhan Hünalp, Feyzi Halıcı, Mehmet Zeki Akdağ ile diğer edebiyatçılar vardı. Hisar, 16 Mart 1950 tarihine günışığına çıktı ve edebiyat çevrelerinde büyük akis uyandırdı. Bilhassa millî ve manevi değerlere bağlı olan kalem erbabı, artık duygu ve düşüncelerini ifade edebilecekleri esaslı bir edebiyat dergisine kavuşmuşlardı. Türk şiirinin Garip akımıyla birlikte “köklülükten uzaklaşma” tehlikesini sezen Hisarcılar, bu savrulmaya karşılık olarak eskimeyen değerleri yaşatma düşüncesiyle şiirin ciddiyetle korunması gerektiğini düşündüler. Aruzu ve heceyi yaşatan bu anlayışın temsilcileri, elbette serbest vezinden ziyade başıboşluğa ve anlamsız konuların şiire yerleştirilmesine karşıydı. Hisarcılar, yeni şiir anlayışının eskiye tavır almadan, geçmişe düşman olmadan, kadim şiirimizi yok farz etmeden de yapılabileceği düşüncesindeydiler.

Hisar’ın ortaya çıkış yılı 1950. Demokrat Parti’nin iktidar olmasıyla ülkeye bir huzur ve hürriyet ortamı gelmiştir. Ezan-ı Muhammedî serbest bırakılmıştır. Artık tek tip anlayış, tek parti sultası ve vesayetçilik sona ermiştir. Bu hürriyet ortamı, edebiyata da yansımaya başlar. Hisar bu bakımdan son derece manidar bir dönemde yol almaya başlar. Giderek güçlenir ve ülke sathına yayılarak etkisini gösterir. Güçlü kadrosuyla edebiyat mektebi olur.

Batıcılığa karşı yerli ve millî anlayış

Evet Hisarcılar körü körüne Batıcılığa özenen kimi şair ve yazarların aksine yerli ve millî anlayışı hâkim kılmayı gaye edindiler. Onlara göre muhteşem bir Divan şiirimiz vardır. Ayrıca tasavvuf (tekke) ve halk edebiyatımız, milletimizin ruh dünyasında sağlam bir şekilde yer almıştır. Bunları dışlamadan, aksine bu birikimden istifade ederek eser vermeye başlarlar. Hisarcılar’a göre bir edebiyatçı, kalemini herhangi bir ideolojinin emrine vermemeli, eserlerinde milletinin duygu ve düşüncelerini terennüm etmelidir. Hisarcılar, Batı karşısında komplekse düşen, hatta ‘taklitçi’ ve ‘kopyacı’ bir anlayışla hareket edenlerin yanlış yaptığını söylediler. Bu sakat anlayışın terkedilmesi gerektiğini savundular ve “Milletin edebiyatının, o milletin ruhunu, mizacını, özelliklerini aksettirmesi gerektiğini” şöyle müdafaa ettiler: “Bize göre sanatta yenilik, eskiyle bütün bağları koparıp soysuzlaşmak demek değildir. Yeni mutlaka eskiye dayanacak, eskiden kuvvet alacaktır.”

Gelenekten geleceğe inançla yürüyüş

Onlara göre maziden güç almayan, gelenekten yararlanmayan hiçbir sanat eseri, geleceğe kalamaz. Büyük şair ve mütefekkir Yahya Kemal Beyatlı’nın “kökü mazide olan ati” anlayışını benimsemektedirler. “Yenilik” adı altında 1940’larda yapılan garipliklerin edebiyata fayda yerine zarar getirdiğini, yeni nesilleri olumlu etkilemediğini düşünen Hisarcılar, Türkçeye de çok önem verirler. İyi bir edebiyatın doğru bir dil ile vücut bulabileceğine inanan bu akımın mensupları, köksüz, ruhsuz ve uyduruk dile tavır alırlar. Asırların millî zevkini günümüze taşıyan kelimeleri ustaca kullanır ve okuyucularına bu güzel Türkçe ile hitap ederler. Canlı, ahenkli, renkli, zengin ve yaşayan bir Türkçedir bu. Tabiî, Hisarcılar’ın Batı edebiyatına, kültürüne büsbütün karşı oldukları söylenemez. Aksine Batı’nın varsa doğru yönleri alınabilir, en azından bizim iklimimize uyarlanabilirdi. Dergide Batı ve diğer dünya edebiyatından tercümeleri de görürüz.

Egemen anlayışa kararlılıkla direndiler

Hisarcılar’ın ortaya çıktığı devirde edebiyat ve şiir dünyamız, sırtını gayrı millî anlayışa dayayan bir grubun despotik egemenliği altındaydı. Başını N. Ataç’ın çektiği bu kesim, dilde, kültürde, sanatta ve hatta inançta millî düşünmeyen, aksine halkının örfünü ve imanını hor gören bir anlayışın temsilcisiydiler. Bu yüzden Hisarcılar’ın işi kolay değildi. Ama samimi niyetle, azim ve gayretle başlayan bu edebiyat hareketinin mensupları, her türlü küçümsemeye, dışlamaya, hor görülmeye, hatta görmemezliğe rağmen direndiler, dimdik ayakta durdular ve 1980’lerin sonuna kadar dergiyi çıkardılar. Kapanışından sonra da Türk Edebiyatı ve diğer dergilerde yazmaya devam ettiler.

Asla taviz vermediler

15 Mart 2003 tarihinde TYB Kızlarağası Mederesesi’nde düzenlediğim ve yönettiğim toplantıların ilkini Hisar dergisine ayırmıştım. “Türk Edebiyatı’nda Hisar” başlıklı o toplantıya katılan, şiir ve yazıları bu dergide yayımlanan İlhan Geçer, Sedat Umran, Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal, Ahmet Özdemir, Olcay Yazıcı, Cem Karaer ve Mustafa Miyasoğlu, Hisar’la nasıl tanıştıklarını, neşredilen ilk çalışmalarını anlatmışlardı. Derginin uzun yıllar yazı işleri müdürlüğünü yürüten İlhan Geçer, Hisar’ın yayınlanış macerasını aktarmıştı. Grubun önemli şairi Mustafa Necati Karaer’in eşi Şükran Karaer ve oğlu Cem Karaer de o toplantıya katılmışlardı. Cem Karaer, babasına dair hatıralarını ve Hisar’a yazmaya nasıl başladığını dile getirmişti. Hisar’ın Türk edebiyatındaki yeri üzerinde duran Olcay Yazıcı ise derginin Türk edebiyatında bir ekol ve okul olduğunu, burada birçok çok şair ve yazarın çok iyi yetiştiğini, bugün bu seviyede bir derginin olmadığını ifade etmişti.

Hisar, İnhisar

Başında Mehmet Çınarlı’nın bulunduğu Hisarcılar, sanat ve edebiyatta ilkelerinden asla taviz vermediler, kaliteyi hiç düşürmediler. ESKADER olarak 23 Mayıs 2013 tarihinde “Edebiyatımızın Unutulmayan Kalesi Hisar” başlıklı bir toplantı düzenlemiştik. Yaşayan Hisarcılar konuşmuştu. Daha sonra Hisarcı şair ve yazar Yahya Akengin, 11 Haziran 2015 günü yaptığı konuşmada dergi yönetiminin titizliğine dikkat çekmiş ve şunları söylemişti: “Hisarcı şair ve yazarlar çok titizdi. İlhan Geçer’in şair ve yazarlarla irtibat kurduğu Hisar dergisindeki köşeyi daha sonra ben hazırlamaya başladım. Yayın Kurulu’nda olanların bile yazı ve şiirleri, isimleri kapatılarak okunurdu. Çok ciddi değerlendirmeler yapılırdı, kimsenin hatırı gözetilmezdi. Bazen yayın kurulunda olan arkadaşların bile şiir ve yazıları dergide yayımlanmazdı. Bu titizliği dolayısıyla ‘Hisar inhisar’ derlerdi. Yani Hisar’da edebî çalışmaları yayınlatmak o kadar kolay değildi. Bundan dolayı ekol oldular, okul oldular ve edebiyat tarihine geçtiler.”

500 Şair ve Yazar

Modern Türk edebiyatında millî ve yerli duyarlılığın sesi olarak bilinen Hisar, ‘mektep’ olabilmiş nadir edebiyat dergilerinden biri olarak hatırlanıyor. 1950-1980 yılları arasında neşredilen, düşünce ve edebiyat dünyamızda derin izler bırakan Hisar’da yaklaşık 500 şair ve yazarın şiir ve yazıları okuyucunun önüne çıktı. Bu şair ve yazarların bir kısmının kitapları, aynı bünyede kurulan Hisar Yayınları arasında kültür hayatımıza kazandırıldı. Tabii derginin bu güce erişmesinde, İstanbul’dan destek olan Mehmet Kaplan ve Cemil Meriç gibi isimleri unutmamak gerekiyor.

Başörtüsü zulmünü reddeden üye

Hisar’ın ve Hisarcıların “kaptan”ı olan Mehmet Çınarlı’nın “cesur ve demokrat kişiliği”ni de unutmamak gerekir. Milletinin manevi değerlerine bağlı olan Çınarlı, Anayasa Mahkemesi üyesi iken başörtüsü yasağına muhalefet eden ve bu yasağa karşı “ret oyu” veren tek kişiydi. O utanılacak, ayıplı yasağı tek başına engelleyememişti ama bu dik duruşu takdir edilmesine, vefatından sonra da her zaman rahmet ve saygıyla anılmasına vesile olmuştu. Bütün Hisarcıların şiir ve nesir kitapları çok değerlidir, okunmalıdır. Hisar’ın efsanevî macerasını ise kurucu lider olan Mehmet Çınarlı’nın Altmış Yılın Hikâyesi isimli hatıra kitabında görmek mümkündür.

Soylu bir anlayın temsilcisi olan ve edebiyatımızda iyi bir iz bırakan Hisar, tam 70 yıl önce kurulmuş, 40 yıl önce de ömrünü tamamlamıştı. Hisarcılar’ın öncü isimleri Munis Faik Ozansoy, Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, Mustafa Necati Karaer, Gültekin Sâmanoğlu’nu ve vefat etmiş diğer bütün Hisarcıları rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyoruz.

IŞIK DALI – İlhan Geçer

Işıktan ellerin öğretmenim

Yurdumun alınyazısını yazar

Sen gülümsedikçe ufkumuzda

Dağılır bütün karanlıklar

Gözlerin var öğretmenim

Aydın ufuklara çevrili

Hep güzel yarınları müjdeler

Boğar ışığında kötülükleri

Yüreğin var öğretmenim

Sevgi dolu bilgi dolu

Biliriz senden geçer

Medeniyetin yolu

AYAKTA – Gültekin Samanoğlu

Dualarındı bizi büyüten

Ak saçlarınla aydınlanırdık.

Soframızın beti bereketi,

Bacamızda türüm türüm tüten

Ateştin, hiç sönmezdin sanırdık.

Dar geçitleri geçerken vardın

Sevincin büngül büngül çoğalır,

Yeniksek içten içe ağlardın;

Elin değen her şeyi tanırdık.

Cılız fideler senden güç alır,

Kusurlu saksılar gülümserdi.

Gözüne takılan en zor örnek:

Elini ve tığını severdi;

Bizden çok, onlarla konuşurdun.

Her yeni yuvaya temel direk,

Çevreye barış köprüsü kurdun.

Ezanlar, “Aziz Allah!..” dediğin:

Sana çağırıyor, ağlamaklı;

Müslüman serviler selam durmuş.

Seccaden ve iyimser teşbihin

Karacaahmet’e doğru bir kuş…

Sen suyu tükenmeyen bir göldün,

Bizim gözpınarlarımız kıraç;

Kasım yapraklarıyla döküldün

Ama düşmedin elden ayaktan

Ve kimselere olmadın muhtaç,

Ağaçlara gibi ayaktan öldün!..

İLÂHİ ADALET – Bekir Sıtkı Erdoğan

Her canlıya Hak, lâyık olan cevheri verdi;

Tırtıl iki diş bulsa eğer ormanı yerdi;

Şâyet kediler haftada bir gün uçabilse

Dünyâda bütün serçelerin nesli biterdi.

SESSİZ ŞEHİR- Bekir Sıtkı Erdoğan

İbretle gezip gördüm o sessiz şehri,

İnmiş yere bir nice san’at eseri…

Ahbap! Dedi bir taş: Yine biz bunca varız,

Sen bizleri yontanlara bak, var mı biri?

YOLLAR- Bekir Sıtkı Erdoğan

Bir yol bilirim; Âdem’e Havvâ’ya gider,

Bir yol bilirim, gizlice sevdâya gider,

Bir yol ki ömür bahçelerinden geçerek,

Yaşlarla, figanlarla musallaya gider!...

KUŞLAR VE İNSANLAR – Mustafa Necati Karaer

….

Beyazıt’ta Müslüman güvercinler

Kanat vurdukça sıcak zamanlara,

Bir şadırvanda serinler gökkubbe.

Kuşluklar ve kuşlar pazarına

Bir Selçuklu gelir uzaklardan

Bir Osmanlı geçer omzunda yün heybe!

AYAK SESLERİ – Mustafa Necati Karaer

İster kuştüyünden ister yosun,

Acılarım bir yastıkta uyusun;

Can evimin kapısında gezinen

Ayak sesleridir koca Yunus’un.

BU SABAH DA – Mustafa Necati Karaer

Ses bulutları ki, gönüllerce gür,

Yeditepe’den evlere dökülür;

Ak şadırvanlarla minarelerle,

Bu sabah da ayaktayım çok şükür.