Yerli Edebiyatımızın Millî Sesi: HİSAR
Edebiyatımızda bir mektep olan ve nesiller yetiştiren bazı dergiler vardır. Onlardan biri de ‘Fikir ve Sanat Dergisi’ Hisar’dır. Edebiyat çevrelerinde kasten ihmal edildiğine inandığım bu grubun şair ve yazarları, ‘yerli ve millî’ anlayışın edebiyatımızdaki temsilcileriydi. Ancak özellikle Garip akımının uç vermeye başladığı 1940’larda egemen olanlar, Hisar’ı ve mensuplarını özellikle görmediler. Hâlbuki bu çatı altında çok kıymetli şiirler, hikâyeler ve deneme yazıları kaleme alınmıştı. Bugün meşhur olan birçok edebiyatçının ilk çalışmalarının da Hisar’da neşredildiğini unutmamak gerek.
Demokrat Parti’nin Hürriyet Rüzgârı
Hisar dergisi
etrafında toplanan şairler ve yazarlar topluluğuna edebiyat tarihçileri
“Hisarcılar” adını verdi. 1950 yılından önce özellikle Ankara’da bir araya
gelen bazı edebiyatçılar, ortak hareket etmeye karar verdiler ve bir dergi
kurmayı plânladılar. Bu şair ve yazarlar arasında Munis Faik Ozansoy, Mehmet
Çınarlı, İlhan Geçer, Bekir Sıtkı Erdoğan, Gültekin Sâmanoğlu, Mustafa Necati
Karaer, Ayhan Hünalp, Feyzi Halıcı, Mehmet Zeki Akdağ ile diğer edebiyatçılar
vardı. Hisar, 16 Mart 1950 tarihine
günışığına çıktı ve edebiyat çevrelerinde büyük akis uyandırdı. Bilhassa millî
ve manevi değerlere bağlı olan kalem erbabı, artık duygu ve düşüncelerini ifade
edebilecekleri esaslı bir edebiyat dergisine kavuşmuşlardı. Türk şiirinin Garip
akımıyla birlikte “köklülükten uzaklaşma” tehlikesini sezen Hisarcılar, bu
savrulmaya karşılık olarak eskimeyen değerleri yaşatma düşüncesiyle şiirin
ciddiyetle korunması gerektiğini düşündüler. Aruzu ve heceyi yaşatan bu
anlayışın temsilcileri, elbette serbest vezinden ziyade başıboşluğa ve anlamsız
konuların şiire yerleştirilmesine karşıydı. Hisarcılar, yeni şiir anlayışının
eskiye tavır almadan, geçmişe düşman olmadan, kadim şiirimizi yok farz etmeden
de yapılabileceği düşüncesindeydiler.
Hisar’ın ortaya
çıkış yılı 1950. Demokrat Parti’nin iktidar olmasıyla ülkeye bir huzur ve
hürriyet ortamı gelmiştir. Ezan-ı Muhammedî serbest bırakılmıştır. Artık tek
tip anlayış, tek parti sultası ve vesayetçilik sona ermiştir. Bu hürriyet
ortamı, edebiyata da yansımaya başlar. Hisar
bu bakımdan son derece manidar bir dönemde yol almaya başlar. Giderek güçlenir
ve ülke sathına yayılarak etkisini gösterir. Güçlü kadrosuyla edebiyat mektebi
olur.
Batıcılığa karşı yerli ve millî anlayış
Evet Hisarcılar körü körüne Batıcılığa özenen kimi şair ve
yazarların aksine yerli ve millî anlayışı hâkim kılmayı gaye edindiler. Onlara
göre muhteşem bir Divan şiirimiz vardır. Ayrıca tasavvuf (tekke) ve halk
edebiyatımız, milletimizin ruh dünyasında sağlam bir şekilde yer almıştır.
Bunları dışlamadan, aksine bu birikimden istifade ederek eser vermeye
başlarlar. Hisarcılar’a göre bir edebiyatçı, kalemini herhangi bir ideolojinin
emrine vermemeli, eserlerinde milletinin duygu ve düşüncelerini terennüm
etmelidir. Hisarcılar, Batı karşısında komplekse düşen, hatta ‘taklitçi’ ve
‘kopyacı’ bir anlayışla hareket edenlerin yanlış yaptığını söylediler. Bu sakat
anlayışın terkedilmesi gerektiğini savundular ve “Milletin edebiyatının, o
milletin ruhunu, mizacını, özelliklerini aksettirmesi gerektiğini” şöyle
müdafaa ettiler: “Bize göre sanatta yenilik, eskiyle bütün bağları koparıp
soysuzlaşmak demek değildir. Yeni mutlaka eskiye dayanacak, eskiden kuvvet
alacaktır.”
Gelenekten geleceğe inançla yürüyüş
Onlara göre maziden güç almayan, gelenekten yararlanmayan
hiçbir sanat eseri, geleceğe kalamaz. Büyük şair ve mütefekkir Yahya Kemal
Beyatlı’nın “kökü mazide olan ati” anlayışını benimsemektedirler. “Yenilik” adı
altında 1940’larda yapılan garipliklerin edebiyata fayda yerine zarar
getirdiğini, yeni nesilleri olumlu etkilemediğini düşünen Hisarcılar, Türkçeye
de çok önem verirler. İyi bir edebiyatın doğru bir dil ile vücut bulabileceğine
inanan bu akımın mensupları, köksüz, ruhsuz ve uyduruk dile tavır alırlar.
Asırların millî zevkini günümüze taşıyan kelimeleri ustaca kullanır ve okuyucularına
bu güzel Türkçe ile hitap ederler. Canlı, ahenkli, renkli, zengin ve yaşayan
bir Türkçedir bu. Tabiî, Hisarcılar’ın Batı edebiyatına, kültürüne büsbütün
karşı oldukları söylenemez. Aksine Batı’nın varsa doğru yönleri alınabilir, en
azından bizim iklimimize uyarlanabilirdi. Dergide Batı ve diğer dünya
edebiyatından tercümeleri de görürüz.
Egemen anlayışa kararlılıkla direndiler
Hisarcılar’ın ortaya çıktığı devirde edebiyat ve şiir
dünyamız, sırtını gayrı millî anlayışa dayayan bir grubun despotik egemenliği
altındaydı. Başını N. Ataç’ın çektiği bu kesim, dilde, kültürde, sanatta ve
hatta inançta millî düşünmeyen, aksine halkının örfünü ve imanını hor gören bir
anlayışın temsilcisiydiler. Bu yüzden Hisarcılar’ın işi kolay değildi. Ama
samimi niyetle, azim ve gayretle başlayan bu edebiyat hareketinin mensupları,
her türlü küçümsemeye, dışlamaya, hor görülmeye, hatta görmemezliğe rağmen
direndiler, dimdik ayakta durdular ve 1980’lerin sonuna kadar dergiyi
çıkardılar. Kapanışından sonra da Türk
Edebiyatı ve diğer dergilerde yazmaya devam ettiler.
Asla taviz vermediler
15 Mart 2003 tarihinde TYB Kızlarağası Mederesesi’nde
düzenlediğim ve yönettiğim toplantıların ilkini Hisar dergisine ayırmıştım. “Türk Edebiyatı’nda Hisar” başlıklı o
toplantıya katılan, şiir ve yazıları bu dergide yayımlanan İlhan Geçer, Sedat
Umran, Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal, Ahmet Özdemir, Olcay Yazıcı, Cem Karaer
ve Mustafa Miyasoğlu, Hisar’la nasıl
tanıştıklarını, neşredilen ilk çalışmalarını anlatmışlardı. Derginin uzun yıllar
yazı işleri müdürlüğünü yürüten İlhan Geçer, Hisar’ın yayınlanış macerasını aktarmıştı. Grubun önemli şairi
Mustafa Necati Karaer’in eşi Şükran Karaer ve oğlu Cem Karaer de o toplantıya
katılmışlardı. Cem Karaer, babasına dair hatıralarını ve Hisar’a yazmaya nasıl başladığını dile getirmişti. Hisar’ın Türk edebiyatındaki yeri
üzerinde duran Olcay Yazıcı ise derginin Türk edebiyatında bir ekol ve okul
olduğunu, burada birçok çok şair ve yazarın çok iyi yetiştiğini, bugün bu
seviyede bir derginin olmadığını ifade etmişti.
Hisar, İnhisar
Başında Mehmet Çınarlı’nın bulunduğu Hisarcılar, sanat ve
edebiyatta ilkelerinden asla taviz vermediler, kaliteyi hiç düşürmediler.
ESKADER olarak 23 Mayıs 2013 tarihinde “Edebiyatımızın Unutulmayan Kalesi
Hisar” başlıklı bir toplantı düzenlemiştik. Yaşayan Hisarcılar konuşmuştu. Daha
sonra Hisarcı şair ve yazar Yahya Akengin, 11 Haziran 2015 günü yaptığı
konuşmada dergi yönetiminin titizliğine dikkat çekmiş ve şunları söylemişti:
“Hisarcı şair ve yazarlar çok titizdi. İlhan Geçer’in şair ve yazarlarla
irtibat kurduğu Hisar dergisindeki
köşeyi daha sonra ben hazırlamaya başladım. Yayın Kurulu’nda olanların bile
yazı ve şiirleri, isimleri kapatılarak okunurdu. Çok ciddi değerlendirmeler
yapılırdı, kimsenin hatırı gözetilmezdi. Bazen yayın kurulunda olan
arkadaşların bile şiir ve yazıları dergide yayımlanmazdı. Bu titizliği
dolayısıyla ‘Hisar inhisar’ derlerdi. Yani Hisar’da
edebî çalışmaları yayınlatmak o kadar kolay değildi. Bundan dolayı ekol
oldular, okul oldular ve edebiyat tarihine geçtiler.”
500 Şair ve Yazar
Modern Türk edebiyatında millî ve yerli duyarlılığın sesi
olarak bilinen Hisar, ‘mektep’
olabilmiş nadir edebiyat dergilerinden biri olarak hatırlanıyor. 1950-1980
yılları arasında neşredilen, düşünce ve edebiyat dünyamızda derin izler bırakan
Hisar’da yaklaşık 500 şair ve yazarın
şiir ve yazıları okuyucunun önüne çıktı. Bu şair ve yazarların bir kısmının
kitapları, aynı bünyede kurulan Hisar Yayınları arasında kültür hayatımıza
kazandırıldı. Tabii derginin bu güce erişmesinde, İstanbul’dan destek olan
Mehmet Kaplan ve Cemil Meriç gibi isimleri unutmamak gerekiyor.
Başörtüsü zulmünü reddeden üye
Hisar’ın ve Hisarcıların “kaptan”ı olan Mehmet Çınarlı’nın “cesur ve demokrat kişiliği”ni de unutmamak gerekir. Milletinin manevi değerlerine bağlı olan Çınarlı, Anayasa Mahkemesi üyesi iken başörtüsü yasağına muhalefet eden ve bu yasağa karşı “ret oyu” veren tek kişiydi. O utanılacak, ayıplı yasağı tek başına engelleyememişti ama bu dik duruşu takdir edilmesine, vefatından sonra da her zaman rahmet ve saygıyla anılmasına vesile olmuştu. Bütün Hisarcıların şiir ve nesir kitapları çok değerlidir, okunmalıdır. Hisar’ın efsanevî macerasını ise kurucu lider olan Mehmet Çınarlı’nın Altmış Yılın Hikâyesi isimli hatıra kitabında görmek mümkündür.
Soylu bir anlayın temsilcisi olan ve edebiyatımızda iyi bir
iz bırakan Hisar, tam 70 yıl önce
kurulmuş, 40 yıl önce de ömrünü tamamlamıştı. Hisarcılar’ın öncü isimleri Munis
Faik Ozansoy, Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, Mustafa Necati Karaer, Gültekin
Sâmanoğlu’nu ve vefat etmiş diğer bütün Hisarcıları rahmet, minnet ve şükranla
yâd ediyoruz.
IŞIK DALI – İlhan Geçer
Işıktan ellerin öğretmenim
Yurdumun alınyazısını yazar
Sen gülümsedikçe ufkumuzda
Dağılır bütün karanlıklar
Gözlerin var öğretmenim
Aydın ufuklara çevrili
Hep güzel yarınları müjdeler
Boğar ışığında kötülükleri
Yüreğin var öğretmenim
Sevgi dolu bilgi dolu
Biliriz senden geçer
Medeniyetin yolu
AYAKTA – Gültekin Samanoğlu
Dualarındı bizi büyüten
Ak saçlarınla aydınlanırdık.
Soframızın beti bereketi,
Bacamızda türüm türüm tüten
Ateştin, hiç sönmezdin sanırdık.
Dar geçitleri geçerken vardın
Sevincin büngül büngül çoğalır,
Yeniksek içten içe ağlardın;
Elin değen her şeyi tanırdık.
Cılız fideler senden güç alır,
Kusurlu saksılar gülümserdi.
Gözüne takılan en zor örnek:
Elini ve tığını severdi;
Bizden çok, onlarla konuşurdun.
Her yeni yuvaya temel direk,
Çevreye barış köprüsü kurdun.
Ezanlar, “Aziz Allah!..” dediğin:
Sana çağırıyor, ağlamaklı;
Müslüman serviler selam durmuş.
Seccaden ve iyimser teşbihin
Karacaahmet’e doğru bir kuş…
Sen suyu tükenmeyen bir göldün,
Bizim gözpınarlarımız kıraç;
Kasım yapraklarıyla döküldün
Ama düşmedin elden ayaktan
Ve kimselere olmadın muhtaç,
Ağaçlara gibi ayaktan öldün!..
İLÂHİ ADALET – Bekir Sıtkı Erdoğan
Her canlıya Hak, lâyık olan cevheri verdi;
Tırtıl iki diş bulsa eğer ormanı yerdi;
Şâyet kediler haftada bir gün uçabilse
Dünyâda bütün serçelerin nesli biterdi.
SESSİZ ŞEHİR- Bekir Sıtkı Erdoğan
İbretle gezip gördüm o sessiz şehri,
İnmiş yere bir nice san’at eseri…
Ahbap! Dedi bir taş: Yine biz bunca varız,
Sen bizleri yontanlara bak, var mı biri?
YOLLAR- Bekir Sıtkı Erdoğan
Bir yol bilirim; Âdem’e Havvâ’ya gider,
Bir yol bilirim, gizlice sevdâya gider,
Bir yol ki ömür bahçelerinden geçerek,
Yaşlarla, figanlarla musallaya gider!...
KUŞLAR VE İNSANLAR – Mustafa Necati Karaer
….
Beyazıt’ta Müslüman güvercinler
Kanat vurdukça sıcak zamanlara,
Bir şadırvanda serinler gökkubbe.
Kuşluklar ve kuşlar pazarına
Bir Selçuklu gelir uzaklardan
Bir Osmanlı geçer omzunda yün heybe!
AYAK SESLERİ – Mustafa Necati Karaer
İster kuştüyünden ister yosun,
Acılarım bir yastıkta uyusun;
Can evimin kapısında gezinen
Ayak sesleridir koca Yunus’un.
BU SABAH DA – Mustafa Necati Karaer
Ses bulutları ki, gönüllerce gür,
Yeditepe’den evlere dökülür;
Ak şadırvanlarla minarelerle,
Bu sabah da ayaktayım çok şükür.