YENİLENEN DÜZENE YENİLMİŞLİĞİMİZ\u2026
Güz kışa döndü yüzünü; sararan hüzün güzelliğiyle gülümsedi gelişine. Gözleyebiliyor mu, hissedebiliyor muyuz? Takip ediyor muyuz ruhunu?
Karaktere değil de etikete odaklı bir toplum olduk. Bireyde var olması gereken iyi niyet, merhamet, nezaket, hoşgörü, sabır gibi cümle hasletlerin beden üzerindeki ifadesini son noktaya oturttuk. Bunun yerine onu, makam ve mevkiiyle değerlendirmeye tabi tutmak, daha makbul ve muteber göründü gözlerimize. Geldiğimiz noktada oluşturulan insan profili yazık ki bu; "maddeye odaklı, manadan ıraku2026" Tarzın, tavır önüne geçen zaferiu2026 Bilinç dahilinde devam gösteren bu algı inşası, ferdin iç dünyasıyla arasına giriyor. Ruh cesede yeniliyor, gönül mütemadiyen yenilenme arzusuyla kuşanan bir gösterinin önünde eğiliyor.
Şüphe yok ki kadının, bu dünya konseptindeki konumu daha büyük bir çileyi beraberinde getiriyor. Yakın zamana kadar fedakarlık, çalışkanlık, azim ve cesaretiyle değere reva görülerek takdir edilen Müslüman Türk kadını, onu duygudan soyutlarken taş bir cesede hapseden zihniyetin öne çıkardığı modelin ardında bırakılıyor.
Burada, hanımın şık olmasından, kendisine ve kainata duyduğu saygıyı resmetme metotlarından biri olarak giyim-kuşamına özen göstermesinden bahsetmiyorum. Kadın her haliyle temizlik ve itinayı simgeleyen bir sevda olmalı. Bilhassa bir fikre gönül adayanlar için görüntü elbette mühim bir detay lakin onun, tamamen dış güzelliğe odaklı bir yaşam çerçevesine hapsedilmeye çalışılmasını inkara kalkmak haksızlık olur diyorum. Biliyoruz; görüyor, haliyle takip ediyoruz. Sosyal medyadan tutun da, alışveriş merkezlerine kadar her yer, estetik ve ilaç reklamlarıyla, karakterin önünde tutulmaya çalışılan moda masalıyla kadının doğal sürecine meydan okuyoru2026 Güzelim caddelerimiz, başımızı çevirdiğimiz her sokak, güzellik merkezleri ile dolmuş durumda. Dünya bu haliyle onun, dört mevsimi üzerinde barındıran bir şiir olduğunu ve hayatının her anında kıymete değer bulunduğunu inkar eylemi gerçekleştiriyor. Onun, "gençliğin ve güzelliğin sembolü olduğu müddetçe" saygı göreceğini fısıldıyor. Yazık ki rağbet gören bir durum buu2026 Doğal olarak kadın, ya bu sürecin bir parçası olmayı tercih ederek her halükarda toprağa girecek bedenine anlam kattığını düşünürken aslında maneviyatını yaralıyor yahut kendine saygısını yitiriyor. Kadın sığlaştırılıyor. Doğal sürecine düşman hale getiriliyor. Korkutuluyor. Kelimelerden, kitaplardan, şarkılardan, şiirlerden, hülasa kendini geliştirecek, ona huzur verecek her şeyden uzaklaştırılıyor. Sonra ne kadar güzel olursa olsun, kendine küs, hep daha fazlasını isteyen, agresif, uyumsuz yahut kaprisli, ruhu yaralı örnekler ortaya çıkıyor.
Etiket de öyleu2026 Buradaki işaret noktası da insana okumanın sevdirilmesi, onun gelişime açık hale getirilmesi değil. Varlık mücadelesi veren bir sürü güzel ve derin düşüncenin önünde aranan unvan detayı. Vaktiyle içinde bulunduğu bir takım olumsuz düşünce ve şartlardan ötürü bu detayları hayatına almaya muvaffak olamamış sayısız insan, aynı derde muhatap kılınıyor. Sırf bu yüzden, nice değerli fikir elçisi, kendisine yaşam alanı bulabilmek adına belli bir vakitten sonra da olsa sınav sisteminin getirdiği o koşuya hibe ediyor ömrünü.
Başka türlüsünün mümküne uzak durduğunu öğrenmenin acı bilinciu2026
Değişen ve gelişen(!) düzenin içinde ölüyoruz. Ağrıyarak, acıyarak, acıtılaraku2026 Un ufak olduğumuzu belki de hissedemeden, alıştırılarak, içimizi yavaş yavaş öldürüyoruz.
Selam ile.
Nuray Alper