Yeniden Refah Partisi'nin Cumhur İttifakı'na katılmasına niçin destek verdim?
Öncelikle, “Hayırlı Olsun” diyelim.
*
Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakı’na katılmasının
faydalı olacağını üç yıldır söylüyor ve yazıyordum malûmunuz.
Üç yıl önce Cumhur İttifakı tarafında “Nasılsa seçimi kazanacağız, Yeniden Refah Partisi gibi yeni kurulmuş
bir partiyle birlikte hareket etmeye ne gerek var?” havası hâkimdi.
HDP ve ortakları da, Yeniden Refah’ın Cumhur İttifakı’nda
olması işlerine gelmediği için hedef alıyorlardı bizi.
Yeniden Refah Partisi’nin çeşitli kademelerinden de, “İktidarın bunca yıl boyunca yaptıklarına
ortak mı olalım yani!” yollu tepkiler yükseliyordu.
*
Böyle bir ortamda, “merkez”
denilen medyanın “doğruya doğru yanlışa
yanlış demeye çalıştığınız için” size kısıtlama uyguladığı bir vasatta,
derdinizi nasıl anlatacaksınız?
Milyonların “sosyal
medya” denilen bataklıkta çırpınıp durduğu ve paylaşım bombardımanı altında
düşünemez hale geldiği bir ortamda, “ürkütmemeye,
incitmemeye çalışarak” vereceğiniz mesajları kaç kişi alabilecek?
Ve ne kadarını alabilecek?
*
Siz, etraftaki ateş çemberini görüyorsunuz…
Türkiye’nin nasıl bir felâkete sürüklenmek istendiğini çok
iyi biliyorsunuz…
Arz-ı Mev’ud Projesi’nin
“etnik farklılıkları” istismar
ederek nasıl ilerlediğini, halkı Müslüman devletlerin teker teker nasıl
düşürüldüğünü üzüntüyle izliyor ve bir şey yapamıyorsunuz.
Anlatamıyorsunuz!..
*
Memlekette güzel işler de yapıldığında elinizden geldiğince
destek veriyorsunuz elbette.
Olmuyor mu güzel işler?
Kahreden bağımlılığa dair nice haber yapmış, yazı kaleme
almış bir vatan evlâdı olarak, “Milli
Savunma” alanındaki dev hamlelerden dolayı elbette büyük mutluluk
duyuyorsunuz…
Bunlara destek vermeyi görev biliyorsunuz mesela…
Ayasofya’nın ibadete kapalı
olması içinizde büyük yara.
Bir vakitler “Mümkün
mü cami olarak ibadete açmak, dünyayı başımıza yıkarlar” derdi hemen
herkes.
İşte oldu, açıldı.
Nasıl olur da
“Şükürler olsun” demez siniz?
Nasıl olur da sevinmez siniz?
Liste uzun, birçok “güzel
iş” var yapılan.
*
Ne var ki, “Güzel
işler yapılsa da biz muhalefette olduğumuz için iftira atar, çirkin olduklarını
söyleriz!” kafası epeyce güçlü…
Yerli ve Milli Savunma Sanayii alanındaki düşman çatlatan
atılımları bile hedef alanlar var…
Ve birleşmiş,daha doğrusu birleştirilmiş durumda.
*
Öte yandan, çok sıkıntılı alanlar da çekiyor dikkatinizi…
Kültür erozyonu
hızlanıyor…
“Sanatçı” (!) diye olur olmaz tipler karşımıza çıkartılıyor…
Kimisine “yerli ve
milli etiketi” yapıştırılıyor, hayatları kayık şahısların.
Öte yandan, “şer
odaklarının değirmenlerine doğrudan su taşıyan” tipler var, onlar da
yükseldikçe yükseliyor…
Hatta ve hatta “en
yerli ve en milli” denilen yapımlarda bile en havalı, en paralı roller
onlara veriliyor…
Televizyondaki birçok program, milli kültüre saldırı için
üretilmiş adeta!..
Anadolu’yu yıkmak, perişan etmek için üretilmiş!..
Ve bakıyorsunuz, birkaç “tepki
açıklaması” yapmanın, birkaç “tespitte”
bulunmanın dışında yapılan bir şey yok.
RTÜK’ün görevi
ama, yok, oraları “özel mesajlarla”
ikaz etseniz de sadra şifa bir şey çıkmıyor!
Eğitim…
Malûm..
İçler acısı, yürek yarası!.,.
Ve biz “Gençler de
hakikati göremiyor azizim!” diyerek “kabahati”
başka taraflara atıyoruz!..
Bu işte zerre sorumlulukları, kabahatleri olmayanların üzerlerine
yüklüyoruz!..
Aile meselesi
malûm…
Yıkılması için neler gerekiyorsa, hepsi uygulamada!..
*
Eşcinsellik propagandası iyice artıyor, meşruiyet kazanıyor
adeta!
Erkek erkeğe, kadın kadına “evlilikler” (!!) kanunileşmesin diye hayata geçirilemeyecek “Anayasa Maddesi” bile hazırlanıyor,
kapının dibine dayanmış tehdit, o kadar yani!..
Her yerde bu tip bireyler, özellikle televizyonlarda…
Anadolu Ailesi’ne
topyekûn saldırı var, bunu görüyoruz…
Nice “hassas”
sivil toplum örgütü ikaz ediyor; “Şiddeti
cinsiyete ayırmayın, bu tuzaklara gelmeyin… Hem kadını, hem erkeği, hem çocuğu
koruyan güzel düzenlemeler yapalım, eğitimimizi güzelliklerle dolduralım!” diyor…
Yok!..
Biz “Yerli ve milli kanunlar yapmaktan aciz miyiz?!” diye
soruluyor…
Cevap yok!
“Her kesimden” Anadolu
Ailesi karşıtı oluşumlar çok daha etkili, çok daha baskın…
Ve kültürel iktidardan çok uzaktaki siyasi iktidarı da “yönlendirme” gücüne sahip!...
*
Öte yandan,
“ilahiyatçı” kisvesiyle (sinsice) Kuran ve Sünnet karşıtlığı yapanların
etkinliklerinin gittikçe arttığını görüyoruz…
Zemini kaydırıyorlar alenen!..
Bir de “yerli ürün
(etiketli) filmler” ekleniyor buna…
“Kaba, hoyrat,
sevgiden anlamaz, kafayı yemiş, fırsatçı, menfaatçi, zevkçi Müslüman”
tiplemeleri...
Bir vakitler İnek
Şaban oyunu oynanmıştı. O günden bugüne çocuklarına Şaban ismini koyanların
sayısı çok azaldı. O güzelim Şaban ismi –hâşâ- aptalca işleri, aptal tipleri
anlatmak için kullanılır oldu! Yalan mı, ‘Oğlum
şaban mısın nesin!” dendiğinde ne geliyor aklınıza?
Bunun devamını da getirdiler malûm, evlâtlarımıza verilmesi
makbul olan nice ismi “özellikle” karaladılar, en manyak tiplemelere vermek
suretiyle!
*
Eğitim, Kültür, Aile…
Beka meselesi!..
Ekonominiz sarsılabilir, bugün fakir olabilirsiniz yarınsa
zengin..
Bunlar halledilebilir…
Ama bu üçü;
Eğitim, Kültür ve elbette Aile…
Bunlarda sıkıntı olursa, zemininiz kayar!..
Ülkenizi işgale yeltenen düşmana “hoş geldiniz efendim” diyen tipler yetiştirirsiniz, Allah
muhafaza!..
*
Biz bir yandan bu konularda uyarılarda bulunuyoruz, diğer
yandan da “etrafımız ateş çemberi”
diyerek “Aman Ha!” mesajları
veriyoruz ya..
Birileri de…
“Her şeyi şer odaklarına yüklüyorsunuz, her şeyi dıjjjj güçlere
yüklüyorsunuz!” mesajlarını üreten dışarıdaki merkezlerin ağzıyla çıkıyor
karşımıza…
“Hayır elbette dış
güçlere yüklemiyoruz her şeyi!”
Yüklemiyoruz da…
Nasıl anlatacaksınız bunlara?
Bir yanda goygoycular var, maddi menfaatleri için her şeyi
alkışlayan, duruma göre şerbet döken!..
Diğer yanda düşmanlar var, memleket için yapılan güzel
işlere karşı çıkan…
Ve büyük kitleler de, medya bombardımanından, ekonomik
sıkıntılardan dolayı şaşkın şaşkın dolaşıyor…
Ve elbette…
“Yerli ve milli
olmayan eğitim modeli”nin karanlık koridorlarında kaybolanlar…
Çok büyük sıkıntı bunlar, çok.
*
Güzel işler var, amma yukarıda bir kısmından
bahsettiklerimiz de var.
Ve elbette “Helal
rızık” anlayışından gittikçe uzaklaşma da var!..
*
Sayın Cumhurbaşkanı, bazen bizim birçok yazımızda
işlediğimiz “Kültürel İktidar”
sıkıntısına vurgu yapıyor…
Bazen “Ömerlere” duyduğu
özlemi dile getiriyor…
“Hasbiliğin”
önemine dikkat çekiyor..
“Yalnızlıktan”
şikâyet ediyor…
Amma velâkin…
Bir şeyler de bir türlü olmuyor işte!..
Yine, “Allah Allah,
bunun oralarda işi ne?” dedirten simaları görüyorsunuz…
Eğitim, kültür ve elbette “Aile” alanlarındaki sıkıntıların gittikçe arttığını görüyorsunuz…
Ve yine…
“Her işe
Cumhurbaşkanı mı koşacak?” şikâyetlerini işitiyorsunuz…
*
İşte bu noktada, Cumhur İttifakı’nın olumlu işlerine destek verecek, olumsuz işlerine de karşı
çıkabilecek…
“Hayra Motor Şerre Fren” olabilecek bir siyasi oluşum arayışına
girişiyorsunuz…
Sağınıza, solunuza bakıyorsunuz…
Ve “Görebildiğimiz
kadarıyla, en uygunu Yeniden Refah Partisi ve Sayın Fatih Erbakan”
diyorsunuz…
Güzel işlere destek veren, yanlış işlere ise, kırmadan
dökmeden, “maksat bağcıyı dövmek”
dedirtmeden engel olmaya çalışan bir siyasi hareket…
Bir sigorta mı desem, ne desem yanlış olmaz acaba?
*
Peki…
Yeniden Refah Partisi,
böyle bir yerde olacaksa…
Acaba?
İttifakın dışında mı, yoksa içinde mi daha etkili olurdu?
Düşünceler muhtelif…
Ben “ittifakın
içinde” olmasının daha faydalı olacağını, umutları yarınlara taşımak
noktasında çok daha verimli bir karar olacağını düşündüm.
Ben dışarıdayım tabii, bir vatandaş olarak görüşümü arz
ediyorum.
Yeniden Refah
Partisi’ne emek vermiş olup da, benim gibi düşünenler olduğu gibi, farklı
görüşler dile getirenler de var.
Elbette her iki tarafın görüşlerine de saygı duyuyorum.
Sonuçta, kararı verecek olan Parti Yönetimi’dir.
Genel Başkan Sayın Fatih Erbakan Cumhur İttifakı’na
katılmama kararına açıkladığında da, katılma kararını açıkladığında da, aynı
şeyi söyledik:
“Bizim şer
gördüğümüzde hayr, hayr gördüğümüzde şer olabilir.
Biz bilmeyiz,
Rabbimiz bilir.”