Yeni Zelanda dersleri
Yeni Zelanda’da meydana gelen menfur saldırı tabii ki tam bir felaket. Bu konuda hemen herkes ortak bir fikir birliğine sahip. Fakat daha sonrasında ülkenin üst düzeyde başbakanı ve halkın gösterdiği davranışlar üzerinde durulmayı hak ediyor.
Yeni Zelanda, kişi başına düşen milli gelir açısından fena bir yerde durmuyor. Tabiat açısından da güzel görünüyor. Görebildiğim kadarıyla kendisini idare edebilen ve bir düzen geliştirmiş ülkeler arasında. Terör eyleminin hemen arkasından başbakanın Müslümanlara taziyede bulunması ve başörtüsü örterek acıları paylaşmanın ötesinde, Müslümanların güvenlerinin sağlanması noktasında bir hassasiyete dikkat çekmesi özenle üzerinde durulması gereken hususlardan. İlginç olan noktalardan birisi de, tüm bu davranışların müslüman coğrafyada bir takdir de görmesi. Fakat meseleyi daha dar ufuktan değerlendirenler de oldu.
Şimdi bu “takdir” ve “dar ufuklar” zaafiyesinden değerlendirmeler yapalım. Her şeyden önce Yeni Zelanda başbakanının başından beri aldığı tavır, taziye ziyaretleri ve bir empati yaparak bir ülkenin en üst düzey yönetim insanı olarak gösterdiği tavır takdire şayandır. Yine Yeni Zelanda halkının da bu anlamda sağduyusunu koruması önemsenmelidir.
Daha önce Fransa’da Charlie Hebdo olayını bir an olsun hatırlayalım. Bu olayda, bir karikatür sebebiyle Müslüman kimlikli insanların gerçekleştirdiği saldırıda 11 kişi hayatını kaybetmişti. O zaman bir dergide yazdığım yazıyı hatırlıyorum. O yazıda, böyle bir saldırının asla tasvip edilemeyeceğini, şayet karikatürün yayımlanmasını uygun bulmamışsak, ya da eleştirmek istiyorsak bunun yolunun yine aynı dille yani edebiyat, mizah, karikatür vb. ile olması; ayrıca hakaret ve sövgü de içermemesi gerektiğini ifade etmiştim.
Aslında ondan daha önce Hz. Muhammed (SAV) ile ilgili yine Batı’da çıkan bir karikatür olayında da benzer durumlar yaşanmıştı. Ben tüm bunlar karşısında Müslümanların sürekli refleksif (tepkisel) tutumlar geliştirdiği, kendilerini ifade etmek yerine uygun olmayan tutumlarla kendilerini ortaya koyduklarını söyledim. Refleksif tutum ise, bir özne konumunu değil, aslında nesne konumunu deşifre etmektedir.
Yeni Zelanda’daki olaylar üzerine bazı yorumcular, Haçlı zihniyetinin hortladığı gibi yorumlar yapmışlar. Bu tür yorumlar muhatabı ajite etmekten öteye bir anlam ifade etmezler. Geleceğe yönelik bu tür saldırıların olması istenmiyorsa, tarihin içinde patinaj yapmanın anlamı yoktur. Daha çok geleceğe bakmak lazımdır. Tarihi bilmek, gelecekte yapılacaklar bağlamında bir ders çıkarmak açısından anlamlıdır. Bugün Müslüman dünyada varolan bazı sorunlar ile grup ve mezhepler arası çekişmelerin halledilememesinin temel sebebi tarihe takılıp kalmak. Tam da bu noktada Şeriati’nin “insanın dört zindanı” dediği tarih, önümüze yol açıcı bir unsur olmaktan aksi bir işlev görmeye başlıyor.
İslam dünyasının geleceğini inşa etmek üzere kendi müktesebatında varolan unsurları, yeniden tanımlayarak güncel bir dille “hayat”laştırması biraz çabayı gerektirmektedir. Yeni Zelanda yönetimi ve halkının tutumlarından yapılacak soyutlamalarla elde edilecek değerler, İslam’ın temel parametreleri olarak zaten bizim elimizdedir. Ancak her konuda olduğu gibi, bu konuda da sahip olduğumuz mirası çarçur etmekteyiz.
Bir şeyin değeri ona harcadığınız emek kadardır. Tevarüs edilen değerlerin içeriğine hiç bakmadan, onları yeniden inşa etmek üzere hiçbir çaba harcamadan gidecek bir yolumuzun kalmadığını belirtmeliyim.