Yeni Yıl, Yeni Yol, Yeni Umut
2016 Yılını geride bırakıp 2017 yılının ilk günlerini yaşıyoruz. 2016 Yılı Türkiye, Ortadoğu ve dünya açısından birçok beklenmedik gelişme ile dolu olarak geçti. Trump'ın ABD başkanı olmasını, Suriye savaşının kontrol edilemez bir trajediye dönüşmesini ve 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin milletimiz tarafından yenilgiye uğratılmasını, geçen yılın en önemli üç olayı arasında zikredebiliriz. 2017 Yılında meydana gelecek gelişmeler üzerinde bu üç olayın belirleyici etkilerinin devam edeceğini öngörebiliriz.
Ülkemiz, 2017 Yılına korkunç bir terör saldırısıyla girdi. İstanbul'da Reina isimli eğlence yerine düzenlenen silahlı terör saldırısında kırka yakın insanımız hayatını kaybederken, yetmiş civarında insanımızda yaralanmıştır. Reina katliamı, terörün büyük şehirlerimizi ve yaşam alanlarımızı her zaman her yerde hedeflemeye devam edeceğini göstermektedir. Ülkemize karşı oluşturulan terör yapıları boş durmamaktadır. Terör yapıları, aktif bir şekilde ülkemize saldırmaya devam etmektedirler. Ülkemiz, 2016 yılını, terörizm, savaş ve darbe üçlüsünün kıskacında geçirmişti. Yeni yılda da FETÖ, PKK-TAK, DAİŞ ve DHKP-C terör örgütlerinin ülkemize yönelik yoğun saldırılarda bulunacağını söyleyebiliriz. Terörizm ve güvenlik, şu anda birinci derecede sorunumuz olma durumundadır.
Yeni yıl, genelde yoğun yılbaşı polemiklerinin yapıldığı bir zamandır. Yüzeysel ve yapay polemikler, yaşadığımız derin sosyal, siyasal ve küresel sorunları idrak etmemize yardımcı olmamaktadır. İçimizde FETÖİZM gibi derin emperyalist yapıların oluşturulması, gençlerimizin ve çocuklarımızın terör ve şiddetin tuzağına düşmesi, toplumsal yapımızı zayıflatan mezhep ve kimlik ayırımlarının yıkıcı bir şekilde istismar edilmesi, eğitim alanında yaşanan büyük sorunlar, çocuklar ve kadınlara yönelik gerçekleşen çok boyutlu şiddet gibi büyük ve sahici sorunları hak ettiği şekilde konuşmak ve düşünmek durumundayız. Vaktimizi ve günlerimizi yapay polemiklerle geçirme lüksümüz yoktur. Zaman ve insan şuuru içinde birey, toplum, ümmet ve beşeriyet ölçeğindeki sorunlarla ilgilenme ve düşünme yeteneğimizi ve kapasitemizi geliştirmekle verimli kılma hepimizin sorumluluğudur.
Yeni yıl başta olmak üzere bütün zamanlarımızın sekülerleştirildiği görülmektedir. Yılbaşının sınırsız yemek, sınırsız içmek ve sınırsız seks olarak dayatıldığı seküler bir dayatma altındayız. Bedenin isteklerinin sınırsız ve çılgınca doyurulmasını esas alan bu seküler materyalizm, zaman ve insanı birlikte kaçırmamıza neden olmaktadır. Zaman, Allah'ın insana verdiği en büyük nimettir. Allah'a kulluk bilinci amacına uygun bir şekilde insanın kendisini, toplumu ve insanlığı tanımak ve idrak etmek için yoğun bir çaba içinde zaman nimetini kullanması gerekmektedir.
Yeni yıl başta olmak üzere zamanlarımızı yeme, içme ve cinsellik girdabına mahkum bir şekilde tüketmeye başladığımız andan itibaren bireysel, toplumsal ve kültürel hayatımızda derin bir yabancılaşma, yozlaşma, yapaylaşma ve köksüzleşme yaşanmaktadır. Bugün Allah rızası için kendimiz ve insanlık için ne yaptığımızı, bugünümüzün dünden daha verimli geçip geçmediğini sürekli olarak sorgulamalı, düşünmeli ve muhasebesini yapmalıyız. Muhasebe yapma erdemini kaybetmemizden dolayı ölçüsüz ve dengesiz savurganlıkların, yozlukların ve aşırılıkların tuzağına hayatımızı ve insanlığımızı düşürmekteyiz.
Zaman ve insan şuuru, değişimi gerektirmektedir. Zaman ve insan şuurundan yoksun olduğumuz için küçük alışkanlıklarımızı değiştirmeye dair kendimize dair vermiş olduğumuz sözleri veya girişimleri gerçekleştiremiyoruz. Sigarayı bırakma veya kilo vermek gibi alışkanlıklarımızı dahi değiştiremeyecek kadar aciz duruma düşmüş bulunmaktayız. Gerçek değişim, insanın ruhunu, aklını, kalbini, duygusunu ve dünyasını sürekli olarak beslemesiyle gerçekleşebilecek bir durumdur. Yemek, içmek ve eğlenmek üçgeninde tüketilen zamanın ve insanın, değişimin, gelişimin ve olgunlaşmanın dinamikleri olması mümkün değildir. Akıl ve kalple, duygu ve düşünce ile insanın kendisini değiştirmesi, geliştirmesi ve olgunlaştırması mümkündür. Değişim, gelişim ve olgunlaşma, atalet ve yozlaşma ile değil, çalışma, çaba ve üretme ile gerçekleşebilecek bir aşamadır.
Emperyalizm, terörizm ve materyalizm üçlüsü tarafından bugün içi boşaltılan, korkutulan, yıldırılan ve sindirilen bir hayatı yaşamaya mahkum ediliyoruz. 15Temmuz darbe girişimi ve terör saldırıları, bizi yılgınlığa, sinmişliğe, korkutulmuşluğa ve çaresizliğe mahkum etmek için yapılmıştır. Ülkemize yönelik en ciddi tehditlerin başında psikolojik savaş operasyonları gelmektedir. Psikolojik harp operasyonlarına karşı zamanı ve insanı sahih bir şekilde idrak etmemiz, aklı ve çalışmayı esas alan bir yaşam tarzı oluşturmamız gerekmektedir.
İslam, insanlığın zaman ve insan bilincini insanlık tarihinin en büyük değişim hareketi olan Hicret etrafında formüle etmiştir. Kendilerini, toplumlarını ve dünyayı değiştirmek için çabalayan insanlar ve gruplar, Hicret olgusunun idrakinde olanlardır. Hicret edenler, Yesrib'i Medine'ye çevirmiş ve Mekke'yi fethetmişlerdir. Hicret, sahih anlamda adalet, tevhit ve barış temelinde bir medeniyet kurma yolculuğudur. Hicret ve medeniyet, birbirinden ayrılmaz olgulardır. Hicret oldukça, yeni yol bulmak mümkündür. Yeni yılın hicret ve medeniyet değerlerini hayatımıza katan ve kazandıran bir zaman idraki içinde geçirilmesini diliyor, herkese barış, huzur ve mutluluk günler geçirmesini niyaz ediyorum.