Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.23
Gram Altın
2960.44
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Şubat 2024

​Yeni yazıyla söylenmiş eski Türkçe şiirler

Zaman zaman köşemizden okuduğumuz kitaplarla ilgili düşüncelerimi paylaşıyor, siz okurlarımıza bu kitapları naçizane tanıtmaya çalışıyorum.

Bugün de sizlere Geçtiğimiz yıl Çıra yayınlarından çıkan Şair Yazar Yaşar Akgül üstadımızın “Yeni Yazıyla Söylenmiş Eski Türkçe Şiirler” isimli 54 sahifeden ve 18 şiirden müteşekkil olan son şiir kitabını tanıtmaya çalışacağım. Şair daha önce Ahir Zaman Şiirleri (1991) ve Yangında İlk Kurtarılacak Şiirler (1997) isimli iki şiir kitabı daha çıkarmış. Tabi bu kitapların yanında 1987 yılında yayınladığı Şiir Haritası isimli deneme kitabı da bulunuyor.

Madem biyografik bilgilere daldık. O zaman kısaca şairimizi de tanıtalım. Şair Yaşar Akgül 1956 yılında Adıyaman’da doğmuş. İstanbul Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünde ön lisans ve 1991 yılında AÖF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde lisans eğitimini tamamlamış. Akgül, bir süre de İstanbul İlâhiyat Fakültesinde öğrenim görmüş. Öğretmenlik ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde memuriyet yapmış.

Tekrar kitaba döndüğümüzde ilk olarak kitap bizi sade ama geçmişten gelen bir imajla karşılıyor. Zaten “Yeni Yazıyla Söylenmiş Eski Türkçe Şiirler” ismi çok çarpıcı ve iddialı.

Şiirleri okumaya başladığınızda ise iddia sandığınız bu durum hakikate bürünüyor. Hatta isim için çarpıcı dedik ya ilk şiirden itibaren zaten çarpılıyorsunuz. Araya bir itiraf sıkıştırırsak kitabı ilk elime aldığımda “54 sayfalık, 18 şiirlik şiir kitabı mı olur?” diyen beni de çarptı bu kitap… Bir daha önyargılı olmaya tövbe ettirdiği gibi büyük söylememeye de ahdettirdi.

Şiirleri okumaya başlayınca kitap büyüdü de büyüdü. Mısralar mısralıktan çıktı devasa birer kitaba dönüştü. Dedim ya resmen çarpıldım. Şiir adına ne ararsan bu kitapta mevcut. İmge, simge, mecaz bir yana ahenk, müzikalite, telmihler ve hele de o ironiler yok mu iğne miydi, ok muydu, kurşun muydu bilemedim ama tek bildiğim ve anladığım çarpıldığım oldu. Çocukken çok kullanırdık “ekmek, kitap çarpsın” sözünü. Kitap çarpması da böyle oluyormuş demek ki. Hani ağzımız gözümüz yerinde ama gönül iklimimiz alt üst oldu desem abartmış olmam. Bu yüzden mısraları döne döne okuyacağım derken kitabı öyle çarçabuk bitiremedim. Siz de okuyunca hak vereceksiniz bana.

Mesela mı? Buyurun o zaman:

“Darulharpten geliyorum, harflerin selamı var / Selamımız bile resmî hizmete mahsustur.” (s.7)

“Mahşer günü elinde bulunan görüntülerimi / Kimselere gösterme rabbim gözünü seveyim” (s.9)

“Benim yüksek yerlerde tanıdıklarım var/ Gider gitmez seni de aldırırım yanıma” (s.10)

“Ben senin en çok ölme ihtimalini sevdim /Bir ihtiyaç olduğunda yine buralardayım” (s.10)

“Az kalsın Evliya’ya karışacaktım ben de yok daha neler / Ölüm bu kadar mı yakışırdı insana, henüz hazır değildim /Işıklar içinde uyuyacaktım, ışıkta uyunmaz ki sevgilim” (s. 11)

“Gökyüzünden habersiz hanelerinde, hepsi kendi halinde/ Eskilerin tabiriyle namusuyla geçinen hayat kadınlarından” (s.11)

“Leyla Leyla dedikleri bir şeye benzeseydi bari /.../Ne çektin be ey Müslümanlık! Ne çektin bu Müslümanlardan” (s.12)

“Güzel kadın yoktur burada bulamazsın dediler /Bakımlı kadın vardır etrafıma hiç bakmadım” (s.20)

“Allah’ım neden bu kadar iyiyim ben / Beni de mi alacaksın yoksa yanına?” (s. 25)

“Seninle vedalaştığımız o tarihsiz günden beri / İki yakası bir araya gelmiyor İstanbul’un” (s.37)

“Şair miyim, bu konuda şüphelerim var.” diyen bir şairin yazdıklarından birkaç örnek bunlar. Gerisini siz okurlarımıza bırakıyorum.

Şair eserini bu şekilde ortaya koymuş. Yaşar Akgül’ün Ethem Erdoğan ile yaptığı bir söyleşide dediği gibi “Şairi görüp görmemek ise okuyucusuna ya da sade okura bağlıdır. Beğenip beğenmemek, olumlu veya olumsuz değerlendirmek öncelikle okurun, sonra da belki eleştirmenlerin, edebiyat tarihçilerinin bileceği bir iştir.” Bundan sonrası okura kalmış.

Her ne kadar kitabı bir çırpıda okuyamadım desem de o benden kaynaklı bir durum. Belki de bu durum şairle aynı frekansı tutturmuş olmamızdan da olabilir. Bu söyleşide Akgül’ün gençliğinde Orhancı olduğunu da öğrendim. Eh biz de gençliğimizde Ferdici idik ve bu üç babaya hürmetimiz hâlâ devam ediyor. Tevekkeli İstanbul Hatırası’nda “Anne ne yapayım söyle, kızın dörtte üçü kafir, arabeskten haberi yok / Ne Müslüm Baba dinliyor zalim ne de gayri müslim baba” (s.35) diye boşa söylememiş.

Zira bahsi geçen söyleşide Akgül “Şair, şiirini yazarken ne kadar rahat olursa, okuyucu da şiiri o kadar rahat okur, bana göre; sıkılmaz, bıkmaz, usanmaz. Zorla yazılan, zorlanarak yazılan şiirler, zor da okunur.” dediği gibi bu şiirler adama kendisini zorla okutturuyor. Tabi şiirlerin cazibesine kapılıp tekrar tekrar okumak durumunda kalırsanız o da sizin şiir zevkinizden kaynaklanır. Derseniz ki Yaşar Akgül’ün yeni şiirlerini nerede bulabilirim, size bir tüyo vereyim. Akgül son birkaç yıldır şiirlerini sadece Edebiyat Ortamı dergisinde yayınlıyormuş.

Yaşar Akgül’den yeni şiirler ve yeni kitaplar beklediğimizi belirterek yazımızı sonlandırıyorum.