Yeni yazıyla söylenmiş eski Türkçe şiirler
Zaman zaman
köşemizden okuduğumuz kitaplarla ilgili düşüncelerimi paylaşıyor, siz
okurlarımıza bu kitapları naçizane tanıtmaya çalışıyorum.
Bugün de sizlere
Geçtiğimiz yıl Çıra yayınlarından çıkan Şair Yazar Yaşar Akgül üstadımızın
“Yeni Yazıyla Söylenmiş Eski Türkçe Şiirler” isimli 54 sahifeden ve 18 şiirden
müteşekkil olan son şiir kitabını tanıtmaya çalışacağım. Şair daha önce Ahir
Zaman Şiirleri (1991) ve Yangında İlk Kurtarılacak Şiirler (1997) isimli iki
şiir kitabı daha çıkarmış. Tabi bu kitapların yanında 1987 yılında yayınladığı Şiir
Haritası isimli deneme kitabı da bulunuyor.
Madem biyografik
bilgilere daldık. O zaman kısaca şairimizi de tanıtalım. Şair Yaşar Akgül 1956
yılında Adıyaman’da doğmuş. İstanbul Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünde ön
lisans ve 1991 yılında AÖF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde lisans eğitimini tamamlamış.
Akgül, bir süre de İstanbul İlâhiyat Fakültesinde öğrenim görmüş. Öğretmenlik
ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde memuriyet yapmış.
Tekrar kitaba
döndüğümüzde ilk olarak kitap bizi sade ama geçmişten gelen bir imajla
karşılıyor. Zaten “Yeni Yazıyla Söylenmiş Eski Türkçe Şiirler” ismi çok çarpıcı
ve iddialı.
Şiirleri okumaya
başladığınızda ise iddia sandığınız bu durum hakikate bürünüyor. Hatta isim
için çarpıcı dedik ya ilk şiirden itibaren zaten çarpılıyorsunuz. Araya bir
itiraf sıkıştırırsak kitabı ilk elime aldığımda “54 sayfalık, 18 şiirlik şiir
kitabı mı olur?” diyen beni de çarptı bu kitap… Bir daha önyargılı olmaya tövbe
ettirdiği gibi büyük söylememeye de ahdettirdi.
Şiirleri okumaya
başlayınca kitap büyüdü de büyüdü. Mısralar mısralıktan çıktı devasa birer
kitaba dönüştü. Dedim ya resmen çarpıldım. Şiir adına ne ararsan bu kitapta
mevcut. İmge, simge, mecaz bir yana ahenk, müzikalite, telmihler ve hele de o
ironiler yok mu iğne miydi, ok muydu, kurşun muydu bilemedim ama tek bildiğim
ve anladığım çarpıldığım oldu. Çocukken çok kullanırdık “ekmek, kitap çarpsın”
sözünü. Kitap çarpması da böyle oluyormuş demek ki. Hani ağzımız gözümüz
yerinde ama gönül iklimimiz alt üst oldu desem abartmış olmam. Bu yüzden
mısraları döne döne okuyacağım derken kitabı öyle çarçabuk bitiremedim. Siz de
okuyunca hak vereceksiniz bana.
Mesela mı?
Buyurun o zaman:
“Darulharpten
geliyorum, harflerin selamı var / Selamımız bile resmî hizmete mahsustur.”
(s.7)
“Mahşer günü
elinde bulunan görüntülerimi / Kimselere gösterme rabbim gözünü seveyim” (s.9)
“Benim yüksek yerlerde
tanıdıklarım var/ Gider gitmez seni de aldırırım yanıma” (s.10)
“Ben senin en
çok ölme ihtimalini sevdim /Bir ihtiyaç olduğunda yine buralardayım” (s.10)
“Az kalsın
Evliya’ya karışacaktım ben de yok daha neler / Ölüm bu kadar mı yakışırdı
insana, henüz hazır değildim /Işıklar içinde uyuyacaktım, ışıkta uyunmaz ki
sevgilim” (s. 11)
“Gökyüzünden
habersiz hanelerinde, hepsi kendi halinde/ Eskilerin tabiriyle namusuyla
geçinen hayat kadınlarından” (s.11)
“Leyla Leyla
dedikleri bir şeye benzeseydi bari /.../Ne çektin be ey Müslümanlık! Ne çektin
bu Müslümanlardan” (s.12)
“Güzel kadın
yoktur burada bulamazsın dediler /Bakımlı kadın vardır etrafıma hiç bakmadım”
(s.20)
“Allah’ım neden
bu kadar iyiyim ben / Beni de mi alacaksın yoksa yanına?” (s. 25)
“Seninle
vedalaştığımız o tarihsiz günden beri / İki yakası bir araya gelmiyor
İstanbul’un” (s.37)
“Şair miyim, bu
konuda şüphelerim var.” diyen bir şairin yazdıklarından birkaç örnek bunlar.
Gerisini siz okurlarımıza bırakıyorum.
Şair eserini bu
şekilde ortaya koymuş. Yaşar Akgül’ün Ethem Erdoğan ile yaptığı bir söyleşide
dediği gibi “Şairi görüp görmemek ise okuyucusuna ya da sade okura bağlıdır.
Beğenip beğenmemek, olumlu veya olumsuz değerlendirmek öncelikle okurun, sonra
da belki eleştirmenlerin, edebiyat tarihçilerinin bileceği bir iştir.” Bundan
sonrası okura kalmış.
Her ne kadar
kitabı bir çırpıda okuyamadım desem de o benden kaynaklı bir durum. Belki de bu
durum şairle aynı frekansı tutturmuş olmamızdan da olabilir. Bu söyleşide
Akgül’ün gençliğinde Orhancı olduğunu da öğrendim. Eh biz de gençliğimizde
Ferdici idik ve bu üç babaya hürmetimiz hâlâ devam ediyor. Tevekkeli İstanbul
Hatırası’nda “Anne ne yapayım söyle, kızın dörtte üçü kafir, arabeskten
haberi yok / Ne Müslüm Baba dinliyor zalim ne de gayri müslim baba” (s.35) diye
boşa söylememiş.
Zira bahsi geçen
söyleşide Akgül “Şair, şiirini yazarken ne kadar rahat olursa, okuyucu da şiiri
o kadar rahat okur, bana göre; sıkılmaz, bıkmaz, usanmaz. Zorla yazılan,
zorlanarak yazılan şiirler, zor da okunur.” dediği gibi bu şiirler adama
kendisini zorla okutturuyor. Tabi şiirlerin cazibesine kapılıp tekrar tekrar
okumak durumunda kalırsanız o da sizin şiir zevkinizden kaynaklanır. Derseniz
ki Yaşar Akgül’ün yeni şiirlerini nerede bulabilirim, size bir tüyo vereyim.
Akgül son birkaç yıldır şiirlerini sadece Edebiyat Ortamı dergisinde
yayınlıyormuş.
Yaşar Akgül’den
yeni şiirler ve yeni kitaplar beklediğimizi belirterek yazımızı
sonlandırıyorum.