Yeni Türkiye ve Z kuşağı
“Gaflet içindeki bir umursamazlık ya da dumura uğramış bir zihin göstergesi olan düşünce yoksunluğu, modern çağın insanının en bariz özelliği haline gelmiştir.” O nedenle der H.Arendt “Hiçbir şey yaptıklarımız üzerine düşünmekten daha değerli değildir.”
Ciddi anlamda zihin kayması yaşayan modern insanın yapıp ettikleri üzerine düşünmesi ne kadar mümkün olabilir bilemem ancak biz yine de içinde bulunduğumuz toplumun bir ferdi olarak sorgulamaya devam edelim.
Bilhassa politika alanında yaşanan zihin bulanıklığı her geçen gün kutuplaşma olarak varlığını ağır bir biçimde hissettirmekte. Bu da gittikçe seviyesizliği, kaba üslubu ve hamaseti de beraberinde getiriyor.
Esasen bu yeni bir olgu değil Türkiye’de siyasi ideolojik
cepheleşmenin tarihi eskidir. Yani kimi
yazarların son yıllarda keşfettiğini sandığı kutuplaşma son elli yıldır içimizi
kurt gibi kemiren ciddi bir hastalıktır.
Buna hastalık dememe neden olan şey; her ideolojinin zamanla kendi içinden türettiği bağnazların varlığı ve
ağır baskısıdır.
Son yıllarda özellikle yetişkinlerin tartıştığı ve rakiplerine gözdağı vermeye çalıştığı z kuşağına bir de bu taraftan bakalım.
Size açıkça bir şey
söylememe müsaade edin, z kuşağı denilen nesil yetişkinlerin kendileri hakkında
yaptıkları yorumlara verdikleri öğütlere ve yönlendirmelere pek aldırış
etmiyor.
Politikacılar tabiatı gereği kendi ideolojilerine yatkın düşüncelerini kanıksamış, içselleştirmiş, uyumlu, uysal bir gençlik arzu eder.
Ne var ki bu sefer durum biraz farklı.
2019 yılı verilerine
göre 1997-2012 yılları arasında doğan toplam nüfus yaklaşık 20,6 milyon. Z
kuşağının oy potansiyeli ise 7 milyon civarında.
Bu rakam haliyle politikacıları heyecanlandırıyor.
Heyecanlandırıyor ama bu sefer hesap edemedikleri bir şey var. Bu gençleri okul, aile, yetişkinlerin ideolojik propagandaları etkilemiyor.
Çünkü sosyalleşmesini okulun dayattığı tekçi ideolojik hayat görüşünün ve disiplinin dışında gerçekleştiren bir gençlik var.
Siz fark etmeseniz de onlar ülke sınırlarını çoktan
kaldırdılar bile. Onların artık küresel
akranları var. Kendi ülkesi olan İsrail’in yıkıcı politikalarını eleştiren bir
z kuşağı bireyi Filistin’de mücadele eden diğer akranıyla arasında bir problem
görmüyor.
Çevrimiçi ve çevrimdışı iletişimi dengeli bir biçimde sürdüren yeni nesil, bağımsızlıklarına düşkün ancak siyasetten de kopuk değil. Bu yüzden olsa gerek çoğunluğu meslek olarak memurluğu tercih etmiyorlar.
Yetişkinler gibi dar
kalıpları, ideolojik önyargıları yok, din, dil, ırk ve mezhep ayrımı da
yapmıyorlar. En önemlisi de eleştirel düşünceye sahipler.Geçmişe değil bugünün
dünyasına odaklanmışlar.
O yüzdendir ki politikacıların “eski Türkiye şöyleydi böyleydi” türünden verdiği somut örnekler onlar için bir anlam ifade etmiyor.
Bugün bazı siyasetçilerin
z kuşağı nefretinin temel nedeni; bu
kuşağın eleştiren, sorgulayan bir zihne sahip olması ve elbette kendileri gibi
düşünmemeleri, inanmamaları ve yetişkinlerin dayattığı yaşam tarzlarına ayak
uyduramamalarıdır.
Bugün yetişkinlerin dünyası malumunuz daha çok servet biriktirme, makamda yükselme, iktidar, güç ve nüfuz olarak kendini gösteriyor. Bu da özgür düşüncenin, sanatın, felsefenin, mimarinin gelişmesinin önünde büyük bir engel.
Siyasi partiler arasındaki seviyesiz çatışma ortamına bakıldığında meselenin zaten karın doyurmak olduğu açıkça ortadadır.
Sanırım bu yeme içme,
servet biriktirme çabaları sona erdiğinde yani belirli bir doyuma ulaşıldığında
bu sefer yeni nesil devreye girecek ve ülkenin düşünce, sanat, kültür, eğitim
gibi birçok alanında ciddi bir kalite artışına neden olacaklardır.
Bu yüzdendir ki yeni nesli daha sağlıklı, zihni duru ve kaliteli buluyorum.
Çünkü onlar
kayırmacılıkla, torpille işleyen bir toplum değil demokrasi ve kalite odaklı,
şeffaf bir toplumsal yapı istiyor. Bu duruma sebep olan şey asla ve asla
yetişkinlerin marifeti değildir.
Onlar gençleri kendi dar ideolojilerinin içine çekmeye çalışıyor ancak gençler bu dar çerçevenin dışında hareket etmeyi tercih ediyorlar.
Türkiye, hiç şüpheniz olmasın işte bu gençlerin omuzunda yükselecektir.