Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Ağustos 2014

Yeni Türkiye için sorumluluk vakti

Bu alemde 31 Mart vakası kadar mizansen, kurgusu önceden hazırlanmış, organizeli bir kalkışma varsa o da Gezi, 17 ve 25 Aralık operasyonlarıdır. Yönetimde olduğu 33 yıl boyunca, 3 milyon altınlık Düyun-u Umumiye borcunu ödeyen, demiryolu hattını toplamda %324 gibi bir oranla rekor seviyeye ulaştıran, yurt sathında açtırdığı sanayi ve Muallime mektepleri sayesinde kız çocuklarının yetişmesini sağlayan ve bu okullarda yetişen bayanları muallime olarak yurdun dört bir yanında görevlendirerek Osmanlı kadınının eğitilmesine hizmet eden birine "Kızıl Sultan" diyerek komployla tahtan indiren İttihat ve Terakki zihniyeti bugün de yarım kalan işini bitirmek üzere her yola başvurmaktan geri kalmadı. O gün "Şeriat istiyoruz!" nidalarıyla ortalığı yıkanlarla bugün "Tayyip Diktatör", "Hükümet İstifa" nidalarıyla ortalığı velveleye verenler arasında hiçbir fark yoktur. O gün de Volkan Gazetesi gibi bugünküleri aratmayacak medya organları ve devrimbaz kalemler vardı. Rıza Tevfik yıllar sonra ölüm döşeğinde: "Evet, Türk milletini ölüme götüren bu süreçti ve Abdülhamid'e atılan iftiraları bizzat yazdım. Bu büyük hükümdar sadece iftiraların değil tertiplerin de en hainine hedef tutulmuştur. Pişmanım." demişti. Tayyip Erdoğan'a karşı kurulan komplolardan ötürü ileride pişman olacak yazarların itiraflarını tarih bize gösterir mi bilmiyorum. Bildiğim; darbeci, ittihatçı zihniyetin ve beslemelerinin Cumhuriyet dönemi boyunca halkı lehine politika üretmeye kalkan liderlerin karşına dikildiği gerçeğidir. Erdoğan da eski Türkiye rejiminden "ekmek" yiyenlerin karşısında dimdik durarak halkına yeni bir Türkiye vaat ettiği için hedefteydi.

27 Nisan Türkiye'nin dönüşüm tarihidir

Genelkurmay Başkanlığı bundan 6 yıl kadar evvel bir gece yarısı "Atatürkçülüğe, laikliğe ve cumhuriyetin temel ilkelerine sözde değil özde bağlı" bir Cumhurbaşkanı adayı profilinin çizildiği bir muhtıra yayınlamıştı. O gece birçok özgürlükçü vicdan sahibi insan gibi ben de sabaha kadar uyumamıştım ve sabırsızlıkla hükümetin vereceği tepkiyi merak ediyordum. Beklediğimiz cevabı 28 Nisan günü dönemin Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek okudu. Cemil Çiçek, "Başbakanlığa bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığı'nın herhangi bir konuda Hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik hukuk devletinde düşünülemez. Genelkurmay Başkanlığı, Hükümet'in emrinde görevleri anayasa ve ilgili yasalarla tayin edilmiş bir kurumdur" dediğinde rahat bir nefes almış ve "yeni bir dönem başlıyor" demiştim. Çünkü bu cevap; o güne kadar generallerin talimatıyla atılan gazete manşetleriyle, yapılan türlü tehditler ve şantajlarla hükümetlerin devrildiği geleneksel darbeci otoriter bir zihniyetin ilk defa haddinin bildirilmesi anlamına geliyordu. Ve öyle de oldu. 27 Nisan tarihinden sonra ittihatçı darbecilerin ve beslemelerinin kurduğu hiçbir tuzak tutmadı. Gezi, 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüslerinden medet umanlar o günlerde de muhtıradan medet ummuşlardı, ama nafile.

Türkiye'nin önünü kesemediler

Kısacası Türkiye'de halk ne zaman özgür iradesini ortaya koyarak kendine bir gelecek belirlemeye kalksa, Kürtlerle ne zaman bir barış ortamı doğsa, statüko ne zaman yara alsa, hemen kirli ittifaklarla bunun engellenmek istendiğine şahit olmuşuzdur. Türkiye'nin Kürtlerle birlikte Ortadoğu'da söz sahibi, oyun kurucu olması hiçbir vakit istenmedi, şimdi de istenmiyor. Yani mesele, ne ağaç, ne dershane ne de yolsuzluktu. Amaçları yeni Türkiye'nin önünü kesmekti. İşte 10 Ağustos bu bakımdan büyük önem arz etmektedir. Türkiye'nin seçilmiş ilk (Cumhur) Başkan'ı olan Tayyip Erdoğan, bu yüzdendir ki darbeci, statükocu ve beslemelerinin kurduğu bloğa karşı girdiği her seçimden oylarını arttırarak zafer elde etti. 10 Ağustos seçimlerinde de değişen bir şey olmadı. 17 Aralık seçim sonuçlarının ardından yazdığım bir yazıda "bu halkı bir daha hafife almayın" demiştim. Çünkü bu halk 19.yüzyıl ideolojileriyle siyaset yapan marjinal partilere oy vermeyecek kadar bilinçli ve duru bir zihne sahip. AK Parti halktaki işte bu değişime ayak uydurduğu için halkın taleplerine, ihtiyaçlarına ve geldiği düşünce olgunluğuna cevap verebildiği için başarılı bir parti. Muhalefet ise halka hala 19.yüzyıl paradigmasıyla yaklaşmakta ve bu yüzden her defasında halkın çok gerisine düşmektedir.

Şimdi yapıcı muhalefet zamanı

Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı balkon konuşmasında yeni Türkiye'ye dönük çok önemli mesajlar verdi. Her şeyden evvel bir dönemin kapandığına işaret etti. Ceberrut, zorba devlet anlayışının yerine halkını kucaklayan ve insana hizmet eden bir devlet anlayışının yer edileceğini vurguladı. "Önce Türkiyeli" vardır diyerek "Türkiyelilik" kavramının altını iki defa çizdi. Ayrıca "Toplumsal uzlaşma sürecini başlatmalıyız" ifadeleriyle de yeni dönemde ortak değerlerimizi öne çekerek her kesimin dahil edileceği, kendini bulacağı yeni bir Türkiye perspektifi çizdi. Bu bakımdan yeni dönemde hemen herkese büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu vakitten sonra yeni yönetimin yapıcı muhalefete ihtiyacı vardır. Evet, yeni Türkiye her geçen gün mesafe kat ediyor. Ancak eksiklerimiz çok. Yeni anayasadan eğitim sisteminin yeniden reformuna varıncaya kadar birçok alanda adımlar atılmalıdır. Ben kendi adıma yeni Türkiye'ye 1924 yılının düşünce dünyasına göre şekil bulmuş bir Tevhid-i Tedrisatçı eğitim modelinin yakışmadığını düşünüyorum. Bu alanda sağlıklı adımlar atılana kadar eğitim alanındaki eleştirilerime devam edeceğim. Türkiye adına açılan bu yeni sayfa hepimize hayırlı olsun.