Yeni Trump Döneminde Gazze Beklentisi
ABD'deki
başkanlık değişimi her zaman küresel ölçekte önemli sonuçlar doğurur. Donald
Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle, önceki başkanlık dönemindeki dış politika
yaklaşımlarının benzer şekilde sürdürülmesi olası görünüyor. Örneğin, ticaret
savaşları, enerji bağımsızlığına verilen önem ve ABD’nin NATO ve diğer
uluslararası kurumlarla ilişkileri gibi konularda daha sert ve Amerikan
çıkarlarını önceleyen bir tutumun geri dönebileceği beklentisi var. Bu, birçok
ülkenin özellikle enerji, savunma ve ticaret politikalarında kendilerini
konumlandırmalarını etkileyebilir. Türkiye açısından bakıldığında da Trump
dönemindeki gibi belirgin iniş çıkışlar olabilir; bu durum, özellikle
Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’daki çıkarları açısından da dikkatle
izlenecektir.
İsrail
ve Filistin arasındaki çatışmalar, uluslararası toplumun uzun yıllardır
çözmekte zorlandığı karmaşık bir mesele. İsrail’in Gazze’deki askeri
operasyonları, özellikle sivillere yönelik saldırılar açısından birçok ülke
tarafından sert şekilde eleştiriliyor ve bu durum bir insanlık krizi olarak
değerlendiriliyor.
Ancak,
İsrail’in bu tür operasyonları durdurması üzerinde uluslararası baskı çok
önemli bir etkiye sahip olabilir. Özellikle ABD, AB ve BM gibi önemli aktörler,
İsrail üzerinde doğrudan yaptırım uygulamasa bile diplomatik baskı ve ekonomik
yardımlar yoluyla bu süreci etkileyebilir. Ancak ABD’nin İsrail’e uzun süredir
verdiği destek ve Orta Doğu’daki stratejik öncelikleri dikkate alındığında,
İsrail üzerinde etkin bir baskı oluşturulması zaman alabilir ve sınırlı
kalabilir.
Bu
noktada kamuoyunun ve çeşitli insan hakları kuruluşlarının İsrail’in
eylemlerini sert bir şekilde kınamaları ve Filistin’deki insani duruma dikkat
çekmeleri, diplomatik baskıyı artırma potansiyeli taşıyor. Ancak, İsrail’in
mevcut iç siyaseti ve güvenlik politikaları düşünüldüğünde, dış baskının
operasyonları tam anlamıyla durdurması zor olabilir. Yine de, bölgede kalıcı
bir ateşkes veya çözümün sağlanması için tüm tarafların bir masa etrafında
toplanması gerektiği açık.
Donald
Trump’ın önceki başkanlık döneminde, İsrail’e yönelik destekleyici bir duruş
sergilediği biliniyor. Bu nedenle, Trump’ın yeniden başkanlık koltuğuna
oturmasıyla, İsrail-Filistin meselesinde İsrail’i sınırlayıcı ya da Gazze
saldırılarını engelleyici bir politika izlemesi olası görünmüyor.
Trump’ın
önceki döneminde İsrail lehine attığı adımlar arasında, Kudüs’ü İsrail’in
başkenti olarak tanıması ve büyükelçiliği Kudüs’e taşıması, Golan Tepeleri
üzerindeki İsrail egemenliğini tanıması gibi sembolik ve stratejik kararlar
bulunuyor. Bu adımlar, Trump’ın İsrail’in güvenlik çıkarlarına verdiği önemi
gösteriyor ve Filistin’in yaşadığı hak kayıplarına karşı ABD’nin desteğinin
azalacağını işaret ediyor. Dolayısıyla, Trump’ın İsrail’in Gazze’ye yönelik
askeri operasyonlarını kısıtlayıcı bir politika izlemesi pek mümkün görünmüyor.
Trump’ın
dış politikasının temelinde “Önce Amerika” (America First) yaklaşımı bulunuyor
ve bu çerçevede ABD’nin çıkarlarını ön plana koyarak hareket ediyor. Bu
anlayış, İsrail’in Orta Doğu’daki stratejik rolünü desteklemeye devam etme
olasılığını artırıyor. Dahası, Trump döneminde insan hakları ya da sivillere
yönelik saldırılar gibi konularda geniş kapsamlı eleştiriler veya yaptırımlar
görmek zor olabilir.
Bu
durum, Trump yönetiminin İsrail-Filistin sorununun çözümünde tarafsız bir
arabuluculuk rolü üstlenme olasılığını da düşürüyor ve Filistin halkının
yaşadığı trajedilerin uluslararası toplumun çözüm çabalarına bağlı kalacağını
gösteriyor.
Trump’ın
mevcut dönemde, İsrail’e yönelik destekleyici politikalara geri dönmesi veya
devam etmesi beklenebilir, ancak bu tutumun Gazze’deki saldırıların sona
ermesine yönelik bir diplomatik baskı anlamına gelmesi düşük ihtimaldir. Ancak,
Orta Doğu’da uzun süredir var olan İsrail-Filistin sorununun çözümü için üçüncü
tarafların devreye girmesi gerektiği açıktır. Eğer ABD bu konuda daha dengeli
bir arabulucu rolü üstlenmezse, durumun hızla değişmesini beklemek zor
olabilir.
Trump’ın
önceki dönemdeki gibi Ortadoğu Barış Anlaşmaları (Abraham Anlaşmaları) gibi
bölgedeki bazı ülkelerle İsrail arasındaki ilişkileri geliştirme adımları
atması mümkün olabilir. Ancak bu anlaşmalar da Filistin tarafını kapsamadığı
sürece, Gazze’deki duruma doğrudan bir çözüm sağlamıyor.