Yeni toplumsal mefkure: Ahlaklı birey ve hukuka dayalı yönetim
İçinizden sizi hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenler ve toplumsal refahın tesisini sağlayanlar olacaktır. Ülkemizde Yeni Türkiye, yeniden yapılanma gibi söylemlerin bulunduğu bu dönemde toplumumuzun iç bağlarını oluşturacak bir mefkure ihtiyacı olduğu ortadadır.
Toplumu oluşturan her türlü grubun bir mefkure etrafında bir
araya gelmiş kişilerden oluştuğu malumdur. Bu gruplar, ideolojiler, dinler,
dünya görüşleri, spor, sanat vs vs gibi ortak payda oluşturabilenlerin bir
araya geldiği yapılardır. Bu yapıları birbirine bağlayan bağ, bu gruplarda var
olan “ortak
mefkure” olmuştur. Geçtiğimiz 100-150 yıla toplumsal bağlarımız bağlamında
baktığımızda; sağcı, solcu, laik, liberal, muhafazakar, milliyetçi, etnik köken
odaklı, vs vs pek çok bağlar ile kitleleri birbirine bağlayan yaklaşımların
topluma hakim olduğuna şahit olduk.
Gruplarda var olan bu bağlara baktığımızda iç dayanışma
sağlayabilmeye elverişli ancak toplumsal
bütünlüğü sağlayıcı olmaktan uzak ve hatta toplumsal kutuplaşmaya neden olan esaslar olduğunu gördük. Hatta, bu
günlerde de 100-150 senedir bu coğrafyada oluşturulan toplumsal ayrışmacı
yaklaşımların acı meyveleri toplumun önünde durmaktadır. Bu ötekileştirici
yapılanmanın bireylere, siyasete ve hatta kamu ve özel sektör kurum ve
kuruluşlarına yansıması nedeniyle oluşan zararları toplum olarak sürekli
yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz.
Böyle ayrıştırıcı esaslar üzerine oturmuş bir toplumda
birlik, huzur, barış ve kardeşlik gibi esasların topluma hakim olması mümkün
bulunmadığı için bütün paydaşların yönetişimi esasına dayalı ortak bir mefkure
oluşturmak gerekmektedir. Bütün gruplarda hakim olan mefkurelere baktığımızda,
dinler, inanışlar, yaklaşımlar, yaşam biçimleri vs vs her şey değişebilir,
farklı olabilir. Ancak, hepsinin ortak zemini ahlaktır. Dinler farklı da olsa,
ideolojiler farklı da olsa ahlak birdir. Biz her şeyden önce ahlaklı bir toplum oluşturmaya odaklanmalıyız.
Gençlerimizi ahlaklı yetiştirmeye odaklanmalıyız. Bireyi, aileyi ve toplumu
ahlak odaklı yaşamalı ve yaşatmalıyız. Bunu da söylemde değil, eylemde yaşıyor ve
yaşatıyor olmalıyız. Ahlaksız bir sağcı-solcu-muhafazakar-vs olacağına,
ahlaklı bir birey olsun. Bu ilişkiler ağının da hukuki bir zemininin
oluşturulması lazımdır. Toplumu, sağcı, solcu, laik, liberal, muhafazakar,
milliyetçi, etnik köken oldaklı, vs esaslarına dayalı düşünce ve eylem
modelinden çıkartıp, ortak payda olabilecek hukuk ve ahlak esası
üzerine yeniden oturtmak lazımdır. Hukukun ve ahlakın hakim olduğu bir toplumda
emniyet, sadakat, liyakat gibi esaslar zaten hayat bulur. Doğru bir hukuki
sistem kurulur, doğru ve etkin bir şekilde de işletilirse ahlak da inşa ve ihya
olacaktır. Toplumsal mefkuremizi; ahlaklı birey ve hukuka dayalı yönetim modeline
oturtmalıyız.
Ahlak ve hukukun topluma hakim olduğunun iddia edilmesi
bugün için pek mümkün değildir. Zira, mevcut toplumsal işleyişimizde hukuk kamu
hizmetleri içinde en az başarılı ve an az güvenilen durumdadır. Ahlakın da çok
ciddi şekilde dejenere olduğu konusunda güçlü bir kanaat topluma hakimdir.
Ayrıca, ahlak kavramının içeriğinin de görece
değişen kısımları bulunsa da temel esaslarının bir olduğu göz ardı edilmemelidir.
Toplumu ahlak ve hukuk odaklı
yapılandırmaya odaklanmak sistemsizliğin sistem olduğu bu dönemde atılacak ilk
ve en temel adım olacaktır. Tabi her yerde olduğu gibi bu modelde de başarı; kural koyucuların veya toplumun liderlerinin
de “eylemlerinde”
sistemi kurma ve sisteme uyma iradesinin hakim olması ile mümkündür. Bunun
dışında bir başarı şansı bulunmamaktadır. Yani iş yine, dünyadaki imtihanın
esası olan “irade” konusuna
odaklanmaktadır. Büyük umutların bir kere daha heba edilmemesi için yeni
dönemin lider kadrosu, bu iradeyi ortaya koyabilecek kişilerden seçilmelidir…