Yeni tapınakçılar
15
Mart 2019’da Yeni Zelanda’da 51 Müslümanı öldürüp 49’unu yaralayan Brenton
Tarrant’ın zihin dünyasıyla dünyanın herhangi bir yerindeki ırkçının bakış
açısı farklı değildir. Çünkü bu, insanlık tarihiyle süregelen hastalıklı bir yapıdır.
Azazil’i İblis
yapan kibirli bakış, hiç değişmedi.
Çünkü
Allah’ın kanunları değişmez.
Hâbil ve Kâbil
ne ise bugün de o…
Ebu
Leheb’in şahsında küfür ehline hitap ediliyor; Ebu Lehep’ler yaşıyor. O gün
Kur’an ı Kerim’e hangi gerekçelerle saldırılıyorsa bugün de aynı şekilde
“geçmişin masalları” diyerek saldırıyorlar.
Mekkeli
müşriklerin ambargoları devam ediyor.
Borçlandırarak
boyunduruk vurma taktiğini sürdürüyorlar.
Küfür,
tek millet olduğunu ittifaklarıyla ortaya koyuyor.
Münafık,
yine ittifak halinde… Çünkü mayası bunu gerektiriyor.
Tarrant,
ne diyorsa diğer küfür ve münafık taifesi de aynı şeyleri söylüyor.
Bu
söylem, devletlerin politikalarıyla teşkilata dönüşüyor.
Zulüm,
katlanıyor.
100
milyon mültecinin akıbetinin ne olacağı Firavunlaşmış devletlerin, örgütlerin
elbette umurunda değil. Ama zalime karşı durması gereken ehli İslâm ve ehli
vicdan da birlikte değil, maalesef. Zalimler bu dağınıklıktan güç almaktalar.
Bundan
dolayı “Dünya Beş’ten Büyüktür.” çağrısı vicdanlarda karşılık bulmak
zorundadır.
Aşırılıkların
törpülenmesi ancak adaletle mümkündür. Çünkü adalet merhametten de üstündür.
“Adalet
mülkün temelidir.”sözü, sadece mahkemelerde geçerli değildir; hayatı kapsar.
Doğum ve ölüm…
Doğup
da ölmeyen var mı?
İşte
adalet…
Bir
yıl, 12 ay…
Bir
gün, 24 saat…
Dünyanın
kendi etrafında, Güneş etrafında dönme hızı değişmiyor.
Güneşin
doğumu ve batımı hep aynı…
Değişince
kıyamet kopacak…
Küfür:
gerçeği gizlemektir.
Beyhude
bir çaba…
Tarrant
Yeni Zelanda’da, Türkiye’de, Almanya’da, Çin’de; her coğrafyada…
Mazlum
da öyle…
“Mazluma
adı sorulmaz.”
Bu,
medeniyetimizin temelidir.
Bu
temeli, ideolojik, etnik ve mezhebi çatışmalarla yok etmeye çalışmaktalar.
PKK terörüyle 40
yıldır Türk- Kürt çatışması istediler.
Başaramadılar
Başaramayacaklar,
Şimdi
mülteciler üzerinden kışkırtıcı faaliyetleri deniyorlar.
Toplumun
ekonomik sıkıntılarını parça tesirini artırıcı unsur olarak kullanmaya
yelteniyorlar. Burada Tefeci Terör Örgütleri (TEFETÖ)
olarak nitelendirilebilecek malum zincir marketler devreye giriyor.
Zincir marketlerin
zinciri…
***
Katil
Tarrant yakalandığında kendisine yöneltilen,
“
Kimi temsil ediyorsun?” sorusuna şöyle cevap veriyor:
“
Milyonlarca Avrupalıyı ve kendi toplumunda barış içinde yaşamak isteyen, kendi
topraklarında kendi geleneklerini yaşayan ve kendi geleceklerini kendilerinin
belirlemesini isteyen etnik milliyetçi toplumları temsil ediyorum.”
Bunun
karşılığı, Türkiye’de PKK terör örgütü ve Haşhaşiliğin günümüze
uyarlandığı FETÖ’dür.
Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin (MGK) kitapçığından devam edelim.
Tarrant’a,“Desteklediğin
ya da aynı çizgide olduğun gruplar senin saldırını planladı ya da destekledi mi?”
sorusu yöneltildiğinde ise Tarrant şöyle cevap veriyor:
“
Hayır. Saldırımı kendim yaptım, kararımı kendim aldım. Gerçi yeniden doğan
Tapınak Şövalyeleri ile temas kurdum, saldırım için kutsama istedim ve karşılık
aldım.”
Böyle
diyenle, terör örgütlerine “özgürlük savaşçıları”, “nizama adanmış
ruhlar” diyenlerin ruh ve zihin dünyası aynı.
Tarrant,“
Saldırı “İslâmofobi” menşeili miydi?” sorusuna: “Özellikle İslâm
ulusları, ırk ya da etnik kökene bakmaksızın yüksek doğum oranlarına sahiptir.
Saldırıda bu sebebin yanı sıra Batı halkına ve dünyadaki diğer insanlara 1.300
yıl boyunca yaşatılan savaş ve tahribat için İslâm’a karşı intikam alma
isteği de etkili olmuştur.” şeklinde cevap veriyordu.
Yıllardır
İslâm ülkelerinde nüfus planlaması adı altında yapılan da budur.
Cihat
kelimesini terörle anlamdaş gösterme çabası da bu düşünceyle örtüşüyor. “Karabağ’da cihadistler var.”diyenin
Tarrant’tan farkı ne?
Hâlâ
başörtüsü yasağını savunanların dayanağı da Tapınakçılık değil midir?