Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Aralık 2024

​Yeni Suriye ve Osmanlı'nın Mirasçısı Büyük Türkiye!

Milyonlarca masumu katleden, hapishanelerde süründüren, evlerinden, barklarından, yurtlarından eden Azınlık Cuntası, muhaliflerin İhtilâl Yürüyüşü’nün başlamasının ardından, hiç kimsenin tahmin etmediği kadar kısa bir sürede yenildi.

Sülale boyu katil Esad’ların şimdiki başı da, çareyi “patronu” Rusya’yı sığınmakta buldu.

Geçtiğimiz Pazar günü, zulüm altında inleyen Suriye’deki milyonlarla, Türkiye’deki ve dünyanın dört bir yanındaki Suriyelilerin sevinç gösterilerini izledik.

Bizler de, büyük zulümlere imza atan Azınlık Diktatörlüğü’nü hep lanetle anmış vatan evlâtları olarak, gelişmeleri “ihtiyatlı” memnuniyetle karşıladık.

Memnuniyetimizin sebepleri belli.

Bir diktatörlük yıkıldı.

Suriyelilerin “huzurlu bir gelecek” ümitleri arttı.

Türkiye, Osmanlı’nın Mirasçısı olduğunu, oradan gelen güzellikleri bugünlere ve yarınlara taşıdığını bütün dünyaya gösterme yolunda büyük bir adım daha attı.

Bunlar tamam.

Ya “ihtiyatlı” oluşumuzun sebebi ne?

Öncelikle, öyle bir coğrafya ki orası ve muhalifler içerisinde inanç, ideoloji, tavır, ilişkiler ağı bakımından o kadar farklı yapılar var ki…

Hatta, o yapıların kendi içlerinde de o kadar çeşitlilik var ki…

Yüreğimiz ağzımızda olacak hep; “Ya Suriye yeniden karışırsa?” diye.

Uzun yıllardır zulüm altında inleyen; savaştan, çatışmadan, karışıklıklardan, kaynaklarının peşkeş çekilmesinden bıkmış usanmış, fena halde yıpranmış durumdaki Suriyeliler, “huzuru” bin kez, milyon kez hak ettiler.

Bizler de öyle.

Oralardaki karışıklıklarla, çatışma dalgalarıyla, o topraklardan ülkemizi vuran teröristlerle mücadele ede ede, bizler de hayli yıprandık.

Helâli hoş olsun; milyonlarca mazlum Suriyelinin üzerimize aldığımız yükleri, bizde birçok çalkantıya yol açtı.

Gerçek sıkıntılar ve “ırkçı” yalancıların yol açtığı sıkıntılar, memleketimizi epeyce yıprattı.

İftiracılar bir yana…

Cumhur İttifakı’ndaki görevini en kritik aşamalarda hakkıyla yerine getiren Sayın Devlet Bahçeli de, bir konuşmasında, “Düzensiz göç, adı konulmamış bir istiladır.” diyerek çarpıcı ikazlarda bulundu.

Bu süreçte, tıkanıklıkların aşılması için Avrupa’dan “destek” beklendi…

Geri kabul anlaşması ve bunun muhtemel semeresi olarak “Vizesiz Avrupa” beklentisi, “yerli ve milli” etiketli gazetelerin manşetlerine çıktı.

Müjdeler verildi ama Batı her zaman olduğu gibi, bütün sıkıntıları bizim sırtımızda bıraktı.

Bırakın vizesiz Avrupa’yı, belli başlı sporcular, sanatçılar, ilim ve bilim adamları bile, “haftalık” vize alamaz oldu!

Biz tek başına sırtlandık yükü, helâli hoş olsun…

Mazluma el uzatmak, Osmanlı’nın Mirasçısı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin olmazsa olmazı.

Bu kadar büyük sıkıntıların üstesinden gelerek ulaştığımız noktada, Suriye’deki çok parçalı yapı içinden “dışarıdan tahrik edilecek” arızaların çıkma ihtimali elbette bizi tedirgin ediyor.

Ne komşularımız sıkıntı çeksin, ne de onlar için üzülmeye ve ilâve faturaları ödemeye mecbur kalalım istiyoruz.

Ve elbette, güvenliğimizi tehdit edecek boşluklar, karışıklıklar olmasın istiyoruz!

Bu yoldaki tek güvencemiz de, elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin “Devlet Aklı.”

Oradakilerden hiçbiri “ne oldum” havalarına girmez umarım!

Hepsi, Türkiye ne derse onu yapar,

Esad gibi başını taşa vuranlardan olmaz, umarım!

Bu çerçevede, ABD-İsrail Destekli Teröristan’ın “yeni yönetim”den uzak tutulması, Fırat’ın Doğusu’ndaki “sözde özerk yönetimlerinin” tamamen dağıtılması da var.

Oradaki “teröristan”, (tıpkı Türkiye’deki ağabeyi PKK Terör Örgütü gibi) Kürtleri temsil eden değil, Kürtlere (de) zarar veren bir yapı.

ABD-İsrail tarafından desteklendiği için epeyce güçlendirilmiş ve reklâmı iyice yapılmış olan Teröiristan’ı tamamen “oyun dışı”na itmek…

Sarı bölgeyi tamamen ortadan kaldırmak…

Bildik “isim ve imaj değişikliği” numaralarına prim vermemek…

Ve elbette, Suriye’nin toprak bütünlüğünden zerre taviz vermemek.

Kurnazlıklar peşindeki sözde müttefiklerimizi, müzakere masalarında “ikna” etmek! Aşılması gereken birçok güçlük var, yani.

Suriye’nin toprak bütünlüğü meselesi, hayati mesele.

Yeni Suriye, bu haliyle “üniter” yapıda bir Devlet olabilir mi?

Irak’ın öyle olmasını istemiştik ama olamadı.

Hadi orası, Türkiye’ye başkaldırı girişimlerinin ardından biraz olsun toparlandı.

Irak’ın mevcut “parçalanmış” durumu, bir şekilde sindirildi ama Suriye’nin durumu, bir “federasyon”u kaldıramayacak kadar sıkıntılı.

Mutlaka, Parlamenter Sisteme dayalı bir yeni Anayasa, tek merkezden yönetim, iktidara gelmenin ve iktidardan inmenin “adaletle” icra edilen seçimlere bağlı olduğu bir yapı.

Bu yapının kurulması, ABD-İsrail tarafından elbette istenmeyecektir.

Esat Rejimi’nin devrilmesinin ardından mesaj veren Pentagon’un ağır topları, bizim Teröristan olarak işaret ettiğimiz yapının arkasında olmaya devam edeceklerini açıklıyor, işte.

Bu tavırlarını da, kendilerine hizmet eden “IŞID’le mücadele” yalanına yaslandırıyor.

Trump, “Suriye’de işimiz yok?” filan dese de…

ABD’nin coğrafyamıza dair bütün vaatlerinin, kan, vahşet, soykırım ve gözyaşı getirdiğini hep birlikte gördük bugüne kadar.

İsrail’in soykırımına tam destek veren ABD ve AB'nin “Esat gitti iyi oldu, bak ne iyi oldu, oh be!” yollu mesajlarına da itibar edecek durumda değiliz.

Onlar da Esat gibi zalim, her türlü “kazığı” atmış durumda bize.

Neyse ki…

“Eski Türkiye” değiliz biz.

Özgüvenimiz yerinde.

Bu özgüvenin zeminini oluşturan gerçekler var.

Herhangi bir mesele, Türkiyesiz çözüme kavuşturulamıyor.

Ukrayna-Rusya birbirine sokuldu, her iki tarafla görüşüp “tahıl koridorunu” açabilmek, yine Türkiye’ye düştü.

Sadece Türkiye’ye.

Ukrayna-Rusya Savaşı’nın bundan sonrasının belirlenmesinde de Türkiye’nin önemli rolü olacak, bu belli.

Türkiye, bu yangının sönmesi için vazgeçilmez güç.

Şimdiki durumda, Suriye için de vazgeçilmez, görmezden gelinemez bir ülke, Türkiye.

Dahası, son gelişmeler Türkiye’yi bölgedeki en önemli ülke haline getirdi.

Şam’ı ele geçiren Muhalefet Güçleri de, oraya el atan diğer güçler de bunun bilincindedir mutlaka!

X

“Suriye’ye el atan diğer güçler” deyince…

En Büyük Şeytan’ı, “İsrail’i” atlamayalım.

Gelişmeleri takip ederken,

“İsrail güçleri Golan tepelerindeki tampon bölgeyi geçerek Suriye’ye girdi!” haberi düştü önümüze.

“Selden kütük kapmak” için harekete geçen İsrail Terör Örgütü, bir yandan "tampon bölge üstüne tampon bölge" ekliyor, diğer yandan da, istihbarat ve arşiv merkezlerini vurarak, “Esat Rejimi’yle işbirliği”nin izlerini yok etmeye çalışıyor!

Sayın Erdoğan, bazı konuşmalarında İsrail’in sapkın “arz-ı mev’ud” hayaline vurgu yapmış ve Teröristan’ı da işaretle “öncelikli hedefin Türkiye olduğu gerçeğine” işaret etmişti malûm.

Bu “hayal”, Terörist İsrail’in varlık sebebi, ontolojik gerçekliği…

Bundan asla vazgeçmez ve vazgeçmesi teklif dahi edilemez!

Peki…

Dış Politikadaki değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez önceliği “İsrail’i korumak ve kollamak” olan ABD’nin, Teröristan’dan vazgeçmesi mümkün mü?

Elbette değil.

Teröristan Projesi’ne karşı, bizim yanımızda olan Devlet var mı?

Maalesef yok!

Sözde Özerk Yönetim, Sözde Devlet, “Teröristan”, 2020 yılında Moskova’da imzalanan bir metinle duyurulmuştu malûm.

O yapı, Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın daveti üzerine Moskova’ya gitmiş…

Orada, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve Rus diplomatlarla bir araya gelmiş, altında Rusya’nın imzası olmayan bir mutabakat metni imzalamışlardı.

O metinde, ülkedeki tüm grupların bir masaya oturarak yeni, demokratik ve “Birleşik Suriye” oluşturması gerektiği öne sürülüyordu.

Yani…

Suriye Birleşik Devletleri!

Bizim “Teröristan” dediğimiz yapının destekçisi, İsrail-ABD.

Rusya ile İran da, Teröristan’ın şu veya bu şekilde yer bulduğu bir Suriye’yi arzu ediyor.

Türkiye tek başına direnecek bunlara.

Hal böyle, işimiz çok çok zor.

Lâkin, arkamızda binlerce yıllık kadim medeniyetin güçlü mirası, engin tecrübesi var.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bu süreçteki liderlikleri de, çok önemli güvenceler.

Bir de, sık sık dikkat çektiğimiz, “Eğitim, Kültür, Aile, velhasılı Manevi Vatan” meselelerimizi yoluna koyabilirsek…

İşte, o zaman tamam!