Dolar (USD)
32.50
Euro (EUR)
34.55
Gram Altın
2498.29
BIST 100
9548.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Kasım 2013

Yeni Siyaset'in Gündoğumu mu?

Geçen hafta Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişle siyasal sürekliliğin korunduğunu ancak sosyal kültürel alanda yürütülen düzenlemelerle keskin kopuşların yaşandığını, söz konusu uygulamalarla sosyal-kültürel alanın çatışma ve mücadele alanına dönüştüğünü belirttikten sonra ülkenin ve dünyanın yaşadığı değişim ve dönüşüm dinamiği ile birlikte bu minvaldeki bir siyasetin iktidar ve muhalefet açısından sürdürülemez olduğuna işaret etmiştim.

Toplumun siyasal iktidarın talep ve beklentileri doğrultusunda yeniden üretilmesini esas alan bir tarz-ı siyasetin sürdürülemez oluşu tarihsel-toplumsal gerçeklikten bağımsız teorik bir sav olarak değerlendirilmemelidir. Tersine ülkemizin sosyal-siyasal tarihi, mevcut sorun alanları ile birlikte dikkate alındığında toplumu şekillendirmeyi esas alan uygulamaların temel insan hak ve özgürlükleri açısından problemli ve aynı zamanda fiili olarak sürdürülemez olduğunu göstermektedir. Kürt sorunu, din-devlet ilişkisi, devlet-toplum-birey ilişkisi gibi genel başlıklar altında sıralayabileceğimiz sorunlarımız bugün hala tartışılmakta ve tatmin edici bir çözümü beklemektedir.

Devlet, tüm aygıtları ile gerçekleştirmeye çalıştığını hayata geçirememiş olmaktan ve beklentilerine uygun bir boyun eğişi toplumdan göremediğinden dolayı öfkeli ve tatminsiz. Kürtler, varlıklarına dönük yürütülen yok sayma, aşağılama ve dönüştürme politikalardan şikayetçi ve güvensiz. Müslüman-muhafazakar kesim yok sayıldığından, değer ve inançlarının sistemik bir itibarsızlaştırmaya, meşruiyetsiz gösterilmeye çalışıldığından şikayetçi ve güvensiz. Aleviler, azınlıklar ve toplumun diğer bileşenleri aynı şekilde şikayetçi ve güvensiz. Ortaya çıkan manzaradan iktidar ve muhalefetin memnun olmadığı tersine tüm bileşenlerin şikayetçi olduğu dikkate alındığında belirtilen siyasetin işlevsiz kaldığını kanıtlamak için yeni kanıtlar ileri sürmenin gerekliliği de ortadan kalkmış olmaktadır. Dolayısıyla devlet ve aygıtları üzerinden sosyolojik gerçekliğe, çeşitliliğe dönük girişilen birleştirme, bütünleştirme, homojenleştirme siyasetinin motivasyonu ne olursa olsun işlevsizleştiği tarihin bu anında yeni siyasetin parametrelerine ilişkin beklentilerimizin ne olacağı hayati derecede önemlidir.

Toplumun bizatihi kendisini dönüştürmeyi hedef alan geniş ölçekli mühendislik faaliyetlerinin zemin bulduğu siyasal atmosferin çözüldüğü, insanları tayin edilmiş bir projenin peşinde sürüklemenin imkansızlaştığı koşullarda anlam kazanan siyasetin odaklandığı şey nihai amaç değil doğrudan siyasal sürecin kendisinin nasıl olacağıdır.Sürecin anlamlı hale gelmesi, siyasal sürecin kendisinin nasıl organize edildiği ilgilidir. Siyaseti, toplumun tüm kesimlerinin üzerinde hemfikir olacağı bir içerik üzerinden yürütmek yerine çoğulcu yapıyı devletin yönlendirmesinden, arzu nesnesi olmaktan çıkartacak sınırları olabildiğince genişletilmiş bir müzakere alanına çevirmek gerekmektedir.

Toplumun hiçbir bileşeninin kendisine dönük içerik yüklemesine rıza göstermeyeceği fark edilerek baskı ve şiddet içermeyen ikna arayışlarının ve çarpıtılmamış iletişim ortamının yaşam bulduğu siyasal bir düzlem arayışı esas alınmalıdır.

Adalet ve özgürlük taleplerinin titizlikle karşılandığı, toplumun çoğulcu yapısının birbirleri ile bölünme, parçalanma baskısından azade bir şekilde temas edip konuşabileceği, tartışabileceği kuşatılmamış açık bir siyasal süreç önem kazanmıştır. Güvenlik angajmanına terk edilmiş koşulların şekillendirdiği siyaset bizi baskılamakta, kapatmakta başkalarına karşı duyarsız ve mesafeli bir konuma itmektedir.

Yakın çevremizde yaşanan olaylarında gösterdiği gibi baskılanan, dışlanan, itibarsızlaştırılan, talep ve beklentileri görmezlikten gelinen her toplumsal kesim ülkenin iç barışını tehdit eden bir yakıcı bir soruna dönüşmektedir. Kendileri dışında bir güç odağının belirleyeceği konumun meşru karşılanmayacağı bugünün dünyasında geleceğimizin teminatı, kuşatılmamış özgürlük ve adalet vizyonudur. Dolayısıyla siyasete katılımın tüm kanallarının açık olduğu, toplumun en marjinal kesimlerinin taleplerini, beklentilerini siyasal alana taşıyabildiği, yüksek sesle dillendirebildiği bir vasat, toplumun birbiri ile olan temasını mümkün kılacağı gibi toplumun farklı kesimlerinin dünyanın kendilerinden ibaret olmadığını görmelerini sağlayacaktır. Devletin yürüttüğü denge siyaseti içerisinde birbirlerine karşı konumlandırılarak bulundukları yeri muhafaza etmenin ya da devlet ile bütünleşerek varlıklarını devam ettirmenin yaslandığı zihniyet dünyası çözülmektedir. Entegrist zihniyetteki çözülme, bize, toplumun çoğulcu yapısını özgürlük ve adalet perspektifi temelinde üst bir siyasal eşiğe sıçrama imkanı sunmaktadır. Eşiklerin aşılması başlı başına paradigmatik dönüşümleri kaçınılmaz kılabilir ve pek çok sorunun çözümüne katkı sunabilir. Örneğin bu süreçle Türkiye'nin pek çok tabu konusu gündelik tartışma konusuna dönüşmekte hatta bazıları tartışılmaya bile değer bulunmamaktadır. Ancak fark edilmelidir ki, süreç toplumun tüm bileşenlerine dünden daha fazla sorumluluk yüklemektedir. Nihayetinde yaşadığımız dünya aldığımız sorumlulukla paralel şekillenen bir insani eylemlilikler dünyası.