YENİ PUTPERESTLİK OLARAK PUTİNPERESTLİK
İslam coğrafyası, tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar büyük müdahalelere ve yıkımlara sahne olmaktadır. Yemen nüfusunun yarısının açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu bildirilmektedir. Rusya, Çin ve Hindistan, Ortadoğu'da var olabilmek için siyasi, askeri ve diplomatik hamlelerde bulunmaktadırlar. Amerika ve Avrupa, Müslüman coğrafya üzerindeki ezeli hegemonya mücadelesini çok yönü olarak sürdürmektedirler. Müslüman coğrafyası, Asyalı ve Batılı güçlerin egemenlik mücadelesi verdikleri bir alan durumundadır.
Türkiye-Rusya krizi, iki ülke arasında yüksek dozda gerilime neden olan bir uçak düşürme olayından daha fazlasını ifade etmektedir. Rusya, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi hiçbir ülkenin Suriye'de etkin ve etkili olmasını istememektedir. Rusya, önümüzdeki günlerde Türkiye ile güçlü bir nüfuz rekabetine girecektir. Rusya, Türkiye'ye karşı siyasi, ekonomik, diplomatik ve propaganda olmak üzere dört koldan yıpratıcı hamlelerde bulunacaktır. Türkiye-Rusya gerilimi, Erdoğan-Putin arasında gerçekleşen kişisel bir sorun değildir. Sorun, Ortadoğu'nun Rus emperyalizmine ve Putinperestliğe girip girmeyeceğinin mücadelesidir.
Rusya'nın Türkiye'ye karşı doğal gaz, turizm ve mezhep kartlarını kullanacağı öne sürülmektedir. Rusya, bu alanlarda değişik hamlelerde bulunabilir. Ancak gelişen olaylara baktığımızda Rusya'nın DAİŞ terörizmi üzerinden Türkiye'yi zayıflatmaya ve etkisizleştirmeye çalışacağını öngörebiliriz. Rusya'nın temel iddiası Ak Parti hükümetinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın radikal- selefi-İslamcı bir siyasal programı uyguladıkları ve bu programın dış politikadaki kaçınılmaz sonucunun DAİŞ terör örgütüne destek olduklarıdır. Rusya, Esad rejimini ayakta tutmak için yoğun askeri müdahalede bulunduğu gerçeğini gizlerken DAİŞ'in arkasında olan esas gücün Türkiye ve Erdoğan olduğuna dünyayı ikna etmeye çalışmaktadır. Rusya, Türkiye ve DAİŞ'in birbirine eşit olduğu propagandasını yoğun bir beşinci kol faaliyeti olarak yürütecektir.
Rusya, içeride yoğun bir şekilde Ortodoks Rus kimliğini ve kültürünü yeniden inşaya çalışmaktadır. Rus-Ortodoks sentezi, Rusya'nın resmi ideolojisidir. Rusya, Ortodoks Rus kimliği etrafında dışarıda bir Ortodoks bloku oluşturmaya çalışırken, İslam dünyasında da İran merkezli bir Şii blok oluşturma amacındadır. Rusya, İran ve Şiiliği kendisine muhatap ve müttefik olarak kabul etmektedir.
Türkiye-Rus gerilimini, İslamcılığın neden olduğu bir kriz olarak okumak büyük bir yanlışlıktır. Ortadoğu'da şu anda Ortodoks Rus radikalizminin neden olduğu büyük bir kriz vardır. Ortodoks Rus radikalizmi ile DAİŞ terörizmi arasında nitelik ve amaç açısından büyük bir fark yoktur. Suriye'de iki aşırı güç, her ne kadar birbirlerine rakip olarak gözükse de, aslında ikisi de aynı coğrafyaya egemen olma mücadelesi vermektedir.
Putin, sadece Rus ve Ortodoks dünyasının değil, bütün dünyanın kendisine tapma derecesinde bağımlı olmasını istemektedir. Doğal gaz ve mafyatik devlet yönetimi sayesinde Putin, bütün dünyaya hükmedecek tanrısal bir güce sahip olduğunu kendisinde vehmetmeye başlamıştır. Putin, bir diktatörün ötesinde bir ilahlık saplantısı içine girmiş bir çılgın gibi hareket etmektedir. Ruslar ve Ortodokslar, Putin'de tanrısal bir güç ve otorite olduğunu sanmaktadırlar. Birçok kişi, Putin'i zor sorunlardan tanrısal çözüm yollarıyla çıkışı sağlayan Tanrı'nın yeryüzündeki güçlü eli olarak algılamaktadır. Tanrı'nın gazabından korkar gibi Putin'in gazabından korkanlar, uçak krizinden sonra Putin'in Türkiye'yi ve Ortadoğu'yu ateşe vereceğini iddia etmektedirler. Herkes, Putin'in gazabından korkmaktadır.
Putin, Batıya kendisini dördüncü büyük kurtarıcı olarak göstermektedir. Rusya, Avrupa'yı Moğollardan, Napolyon'dan ve Nazilerden kurtardığı gibi, şimdide DAİŞ denilen radikal terör çetesinden kurtaracağını ifade etmektedir. Putin, Rusya'nın Suriye'deki operasyonunu Batı ve Hristiyan medeniyetini kurtarmak için yapılan haklı bir hareket olarak sunmaktadır.
Putin, bütün sahte tanrılar gibi, hem Rusları ve hem dünyayı korkutmaktadır. DAİŞ militanlarının büyük bölümünün Kafkas kökenli Müslümanlardan oluştuğunu öne süren Putin, bunların bir daha Rus coğrafyasına dönmemesi gerektiğini düşünmektedir. Putin, Rusya içinde yaşayan yirmi milyonluk Müslüman nüfusunu asli tehdit olarak sunmaktadır. Putin, Rus toplumunun tarihsel ve kültürel bilinçaltındaki Müslüman korkusunu harekete geçirmeye çalışmaktadır. Putin, Hollandalı ırkçı Wilders'ten farkı olmayan bir İslamofobtur. Putin, İslam ve şiddet arasında hiçbir ayırım yapmamakta, İslam'ın fanatizm ve şiddetten başka bir şey olmadığına inanmaktadır. Putin, Rusya'nın tarih sahnesine küresel güç olarak dönmesi için İslam ve Müslüman dünyanın zayıflatılmasını mutlak bir gereklilik olarak görmektedir.
Putin, sadece güçten anlayan bir istihbaratçı değildir. Putin, kendisini, ilahi bir misyonla görevlendiriliş kutsal bir kişi olarak görmektedir. Kutsal Ana Rusya'nın yeniden ihyasını sağlamayı, kendisine verilen ilahi bir görev ve sorumluluk olarak telakki etmektedir. Ona göre Rusya'nın Amerika gibi Hristiyan inancından ve değerlerinden uzaklaşan ve yanlış yola sapan bir ulus olmaması gerekmektedir. Putin, Rusya'yı Hristiyanlığın günümüzdeki hamisi ve koruyucusu olarak değerlendirmektedir. Dünyanın, Putinizmi otoriter bir yönetim olmanın ötesinde tehlikeli bir putperestlik olarak anlamalıdır.