Yeni müfredat neden hedefte?
Sokrates'in başına gelen gerçekte, tarih boyunca yerleşik, dar, içe kapalı, tekçi, yozlaşmış ahlaki düzeni kökten sarsmaya çalışan tüm şahsiyetlerin başına gelenden başka bir şey değildi.
Neden biliyor musunuz?
Çünkü Sokrates, “neyin doğru neyin yanlış olduğunu insanın kendi akıl yürütmesiyle bulabileceğini” söylüyordu.
Akıl yürüten insanlardan hep korkulmuştur.
Gerçi bu ona biraz pahalıya mal oldu. Malumunuz beş yüz küsur jüri üyesi ona acımadı.
Sorgulanmamış bir yaşamın yaşanmaya değmeyeceğini ifade eden bu erdem yolcusunu kimse istemedi. Bilirsiniz hala bu tür insanlar sevilmez.
Sokrates, esasen insan olarak her kişinin ihtiyaç duyduğu bilgileri öğretmeyi hedefleyen bir eğitimin peşindeydi. Bu eğitimle ahlaki açıdan mükemmel insanların yetiştirilmesini hedefliyordu.
Bir ara yine bu köşede değinmiş olmam lazım.
Sokrates’e göre öğretmenler, anne ve babalar geleceğin garantisi olan çocuklara rehberlik yaparak onlarda doğru adaletli, güzel ve yapıcı düşünceler doğurtacak birer ebe olmalıdırlar.
Ebe nasıl ki çocuk doğurtuyorsa, eğitimcilik görevinde olan yetişkinler de düşüncelere gebe olan bir çocuğa aynı şekilde düşünceleri doğurtmalıdır. Yani Sokrates’e göre her eğitici bir ebe olmalıdır.
Konu uzun, kendimi kaptırmadan asıl meseleye geleyim.
Şimdi neden Sokrates’in bu yaklaşımını örnek verdim anlatayım.
Fransız devriminin getirdiği, ideolojik ilkeleri kendi topraklarına uyarlamayı düşünen, tek taraflı, tek yönlü, batıcı, aklın, bilimin ve rasyonalizmi putlaştıran bir kesim son zamanlarda müfredat üzerinden yaygara kopartıyor da ondan.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’i her fırsatta olur olmaz gerekçelerle hedefe koyan bu tayfanın elbette ciddiye alınır bir tarafı yok biliyorum.
Çünkü elle tutulur ne bir gerekçeleri ne de oturaklı bir analizleri var. Tekerleme gibi “laik, bilimsel, ilerici eğitim” diyorlar başka da bir şey demiyorlar.
Bilirsiniz bu köşede yeni müfredatı eleştiren yazılar da yazdık ancak müfredatın geneline bakıldığında “akıl yürütmenin” esas alındığını da görmekteyiz. Bunun hakkını da teslim etmek durumundayız.
Bana kalırsa asıl o bilimsel, ilerici, çağdaş dedikleri eğitim, akıl yürütme melekelerini dumura uğratan bir modelin ürünüdür.
Nereden mi biliyorum?
Çünkü bu modelde bugüne kadar ne bilimsel bir gelişmenin altına imza atıldı ne de üstün meziyetli, şahsiyetli, ilkeli, analiz kabiliyeti yüksek bireyler yetişebildi.
Bahsettikleri model, mevcut statükoyu koruma üzerine inşa edilmişti. Benim de yıllardır eleştirdiğim eğitim sistemi de tam olarak budur.
Oysa yeni müfredat, ahlaklı, erdemli, milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş, eleştirel düşünebilen, sorgulayan akıllı insanlar yetiştirmeyi hedefliyor.
Gerek bakanın gerekse yeni müfredatın hedefe konulma nedeni işte tam olarak budur. Çünkü mevcut statükonun korunması için akıllı bireylere ihtiyaç yoktur. Tek bir ideolojiyi benimseyen, itaatkâr, aynı fabrikanın ürünü, muhakeme yetisini yitirmiş bireylere ihtiyacı vardır.
Bakmayın siz bilimsel eğitim falan dediklerine; düşünen, eleştiren, sorgulayan, akıl yürüten insan istenmiyor.
Yeni müfredatın hedeflediği, millî ve manevî değerlerini koruyan, yücelten ve insani değerleri kucaklayan şahsiyetlerin yetişmesini de tarikatlara bağlamak suretiyle manipüle ediyorlar.
Kısacası “Türkiye’nin bir eğitim felsefesi” olsun istenmiyor.
Oysa her toplum kendi eğitim felsefesini bizatihi kendisi, kendi imkânları, tarihi ve kültürel birikimi, gayreti ve ihtiyaçları doğrultusunda oluşturur. Bu sürece çoktan girildi bile.