Yeni 'M. Ali Ağca!'
Mehmet Ali Ağca, Ogün Samast, Kartal Demirağ, Alpaslan Aslan ve en son Ömer Güney.
Bu isimler, Abdi İpekçi'nin, Hrant Dink'in, Özal suikastının, Danıştay baskınının ve Paris suikastlarının yakalanan failleri ve zanlıları.
Hepsinin ortak özellikleri nedir?
1- Psikolojik sorunlarıyla öne çıkmaları ve denge problemi yaşayan "tetikçiler" olmaları.
2- Aynı zamanda hiç birisinin arkasındaki ulusal veya uluslararası güç net olarak ortaya çıkarılamadı.
3- "Tetikçiliğini" yaptıkları eylemlerle, stratejik odakları harekete geçiren birer "buton" vazifesi de görmüş olmaları.
Ama medya, tüm bu geniş yankılı eylemlerin ardından, "okey masasından yeni kalkmış dengesiz psikopatların işi" klişesini çiğnedi durdu.
***
Medya şimdi de Paris'te katledilen üç kadının katil zanlısı olarak Fransa polisinin afişe ettiği Ömer Güney'i didikleyip duruyor. Her gün yeni bir şey öğreniyoruz Güney hakkında.
Güney'in beş telefonu, 45 takım elbisesi olduğunu, hiç sabıkasının bulunmadığını, ailesinin Türk milliyetçisi olduğunu, ajan olduğunu, PKK'lı olduğunu, beyninde tümör olduğunu, bir saat önce yaptığı işi bile hatırlayamadığını, Ankara'da bir hafta gizli görüşmeler yaptığını, bağlantılarının çok ilginç olduğunu, Avrupa'nın göbeğindeki 'Polat Alemdar' olduğunu filan öğreniyoruz(!)
Güney'den de bir "Ağca", bir "Alpaslan" devşirme peşindeler.
***
Fransa'nın, bu tür olayların organizasyonunu yapmakta ne kadar mahir olduğunu geçmişten ve bugünden örneklerle iyi biliyoruz. Ancak olayları çözme konusunda Paris'in başarısı şüphe götürür.
Çünkü geçmişte ASALA'nın gelişip serpildiği ve Fransa'da yaptığı eylemlerin hiçbirinin doğru dürüst "aydınlatılamadığını" iyi biliyoruz.
Hem Fransız kolluk kuvvetlerinin bu işi çözmek için çok istekli oldukları da şüpheli. El'an adamlar, Afrika'nın bir ucundaki Mali'de İslamcı avlamakla meşgul.
Bundan önceki Cumhurbaşkanı Sarkozy'yi, "sağcı-faşist" olduğu için Ermeni tasarısıyla uğraşıp Afrikalarda sömürgecilik peşinde koşmakla suçluyorlardı. Peki yeni Cumhurbaşkanı Hollande, sosyalist ve demokrat da ne oldu?
Sarkozy'nin Libya'daki girişiminden çok daha ahlaksız ve gerekçesiz olarak Mali'yi bombalamaya başladı. Demek ki Fransızlar için önemli olan ideoloji değil emperyalist ruhmuş(!)
***
Dönelim Paris'teki suikast mevzusuna.
Türkiye'de hükümet başta olmak üzere çok büyük bir kesim olayın, örgüt içi infaz olduğunu düşünüyor.
Kandil ve bazı BDP'liler ise her zamanki gibi "Derin devlet" deyip eski ezberlerine yaslanmayı tercih ediyor.
Sayıları az olmakla birlikte Kürt siyasetinden, medyadan ve akademisyenlerden bazıları ise açık açık "İran ve Suriye"i işaret etti.
Bu suikast öyle oylumlu ve ucu açık bir olay ki herkes, kendi tezini güçlü kılacak argümanlar ileri sürebiliyor.
***
Olayın uluslar arası bir istihbaratın desteği olmadan gerçekleşmeyeceği konusunda hemen herkes hemfikir.
Fakat İsrail, İngiltere ve ABD'nin isimleri sanki bilinçli bir şekilde hiç telaffuz edilmiyor.
Olayı tezgahlayanların istedikleri "mesajı" verdiklerine ama istedikleri sonucu alamadıklarına inanıyorum.
Eğer alsalardı yine bir "M. Ali Ağca" değil farklı bağlantılar ve isimler sürerlerdi piyasaya.
Tetikçisinin "meczup" ilan edileceği şimdiden anlaşılan bu olayla ilgili şuna inanıyorum. Bu iş ne derin devletin ne de örgütün işi!
Bu iş, Fransa'nın ev sahipliğinde kotarılan derin Konsorsiyumun işi.
(Konsorsiyum: Şirketlerin centilmenlik anlaşmasıyla oluşturduğu stratejik işbirliği yöntemi)