Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Yeni 'kültür' Stratejisi

İnsanın neliği, özgürlüğü ve toplumla ilişkisi bağlamında iki teori kendisini göstermektedir. Birincisi, insanın her halükarda bir kültür tarafından belirlenmişliğidir. Buna göre kültür bir nevi kaderdir. İkincisi, insanın içinde yaşadığı kültürü aşabileceğidir.

“Kültür” kavramını bir bilgilenme ve entelektüel içerik gibi dar anlamıyla değil, burada hayata dair insanı kuşatan ve insanda içerilen bir yol haritası şeklinde daha geniş anlamıyla tanımlamaktayız. Bu bağlamda kültür, bir toplumda yaşayan insanların aileden ekonomi, siyasetten gündelik hayata kadar iş yapma tarzlarını ele vermektedir. Bu yönüyle kültür toplumları birbirinden farklılaştıran bir unsurdur.

Esasen insan bir kültürün içine doğmaktadır. Bu anlamda kültürün insandaki belirleyicilik oranının yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle genel kitle, kültürü bir yol haritası olarak hayatına dahil ettiğinden, onu devam ettirme noktasında son derece katıdır. Biz bunu âdetleri ve alışkanlıkları sürdürme konusundaki ısrarlardan anlamaktayız. “Alışkanlık” şeklinde adlandırılan şey, bir yönüyle kültürün devamlılık kazanmış boyutudur. Diğer yandan insan içinde yaşadığı kültürü değiştirebilecek ve onu aşabilecek güce de sahiptir.

Bugün insanların ekonomik, sosyal, siyasal, eğitsel vb. birçok alanda şikayetleri bulunmaktadır. Esasen bu şikayetler bugüne mahsus olmayıp, iyi bakıldığında geçmişten bu yana devam etmektedir. Fakat zaman zaman görece iyi durumlar yaşandığında şikayetler azalmış görünmektedir. Öncelikle şunu iyi bilmek gerekir ki, bu şekilde devam ettirilen “iş yapma” tarzı devam ettiği sürece şikayetlerin konusu değişmeyecektir. Öyle bir durum düşünün ki, insanlar hem şikayet etmekte hem de o şikayetleri üreten kültürü devam ettirme noktasında ısrarlı davranmaktadırlar.

Bu durum en son Filistin’de gelişen olaylar dolayımıyla kendisini yeniden göstermiştir. Fakat verilen tepkilerden anlaşılmaktadır ki, değişen bir şey yok. İsrail’e hiç zaman kaybetmeden destek olan Amerika ve İngiltere’nin tavırları karşısında potansiyel imkanları aslında kuvvetli olan İslam dünyasının bir strateji geliştirememiş olması ciddiyetle takip edilmesi gereken bir durumdur. Hiç şüphesiz bunun arkasında daha önceden varolan Batı’nın hegemonik ve sömürgeci stratejileri etkili olmuştur. Müslüman toplumlar bunun karşısında maalesef henüz tam olarak özgürleşebilmiş değiller.

Bu durumdan kurtulmanın yolu güçlü olmaktan geçiyor. Ancak “güç” kavramına yüklediğimiz anlam daha çok eğitsel, ekonomik, sosyal, kültürel olarak stratejiler oluşturmaktan ve çalışmaktan geçmektedir. Bu bağlamda yine eğitimi birinci sırda zikretmeliyiz. Zira temel sorunlarımızın başında eğitim geliyor. Bir eğitim felsefesi oluşturmaktan başlayarak bilgi ve bilim üretmek, entelektüalite yaratmak artık kaçınılmaz. Dolayısıyla üniversite ile ilgili oluşmuş konsepti değiştirmek, farklı bir kültür yaratmak gerekiyor. Aynı kültürel değişimler ekonomiden siyasete bir dizi yenileşmeyi gerekli kılmaktadır.

En başta anlaşılması gereken; mevcut iş halletme biçimleri ile yürüme imkanının kalmamasıdır. Bunun için aceleci aktarımlar yerine, bir “insan” felsefesi ve bu insanın çevresiyle ilişkisinin yeniden kurulması elzem görünmektedir. Bozulan Tanrı-insan ilişkilerinden başlayarak, insan-insan ve insan-tabiat ilişkilerinin külli olarak düzeltilmesi köklü bir düşünce ile imkan dahiline girecektir.

Yakın tarih iyi takip edildiğinde yapılan iş sadece bozulan yerlerin görüntüsünün düzeltilmesinden ibaret kalmıştır. Bu sebeple kısa periyotlarla farklı alanlarda aynı sorunlar yaşanmaya devam etmektedir. Esasen işe temelden girerek başlanmadığında, ödenecek maliyetler daha fazla olmaktadır. Yeni “kültür” stratejisine olan ihtiyaç acildir.