Yeni dünya düzenine geçişte eylem planları
Baudrillard, “Can Çekişen Küresel Güç” adlı kitabında şöyle diyor; “Artık olaylar küreselleşiyor. Bizi yöneten zihinsel ağlar ve bu da küresel bir network üzerinden işletiliyor.
İnsanları artık iktidarlar yönetmiyor. Dünyanın her yanına yayılmış zihinsel ağlar aracılığıyla tek bir
düşünceye boyun eğdiriliyorlar.”
Kısacası “bizi yöneten politik aktörler değil, zihinsel
ağlar” diyor Baudrillard.
Bu yokuşu aşamazsak sonumuz felaket olacak sevgili dostlar. Hâkimiyetten hegemonyaya geçiş süreci
bu.
Bugün, ulus devletlerin üstesinden gelemeyeceğini iddia
ettikleri ve yeni dünya düzenine geçiş için bizzat kendilerinin planladığı
eylemleri dünya halklarına dayatmaya kalkıyorlar.
Bunlardan ilkini BM Genel Sekreteri Antonio Guterres daha
yakın bir zamanda ifade etti. Dedi ki; küresel ısınma çağı sona erdi, bunun
yerine “küresel kaynama çağı” başladı.
Guterres, sıcaklık artışını sınırlamak ve iklim
değişikliğinin zararlı sonuçlarından kaçınmak için dünyaya acil önlem
çağrısında bulundu.
Ona göre, şimdi bir dönüm noktasındayız. Soğuk savaştan
sonraki dönem sona erdi. Ve yeni bir küresel düzene geçiş aşamasındayız.
Yani, artık dünya meselelerini yöneten dümende reforme
edilmiş bir BM olacak diyorlar. Elbette WEF ile birlikte. Başını da Amerika
derin devleti çekiyor.
Kaldı ki Guterres’in bu tutumu ve söylemleri, Rockefeller
Vakfı'nın 2010 tarihli Teknolojinin Geleceği ve Uluslararası Kalkınma için
Senaryolar raporunun neredeyse aynısı.
Sözde iklim krizi konusunda öyle art niyetliler ki güya
Rusya'nın Ukrayna'daki savaşının neden olduğu İklim Hasarı raporunu bile yayınladılar.
Rockefeller’in ve Soros’un fonladığı vakıflar aracılığıyla
sürekli hasar raporları yayınlanıyor. Bilmem kaç yılına kadar da karbonu sıfırlayacakmışız!
Yeni dünya düzenine geçişte bir ikinci aşama; cinsiyetler arasındaki güç dinamiklerini
değiştirmek ve ataerkil yapıları tasfiye etmek geliyor. LGBT bunun sadece bir
ayağını oluşturuyor.
Ve bu eşitlik çabasının dünyayı daha barışçıl hale
getireceğini iddia ediyorlar. İyi de Madeleine Albright, Margaret Thatcher ve
Hillary Clinton gibi kadınların liderliğinde dünya daha barışçıl bir dünya
haline mi geldi?
Örneğin İsveç bu anlayış doğrultusunda 2014 yılında dünyanın
ilk "feminist dış politikasını" kabul etti. İsveç'in Feminist Dış Politikası şöyle
diyordu;
“İsveç, silahsızlanma ve silahların yayılmasının
önlenmesinde kadınların temsilini ve katılımını artırmak için çalışır.”
Tamam da daha yeni NATO’ya üye olmadılar mı? NATO, dünyaya
barış getiren bir yapılanmam mı?
Tüm bu eylem planları için de yanlış bilgi ve dezenformasyon
adı altında ciddi bir sansür politikası uyguluyorlar. Çünkü uyanık ve zeki
insanlar, acilen alınması gereken önlemleri geciktiriyor.
Bir önemli eylem planı da biyoteknoloji, siz buna sentetik
gıdalar deyin.
Sonra ünlü şirket Hanson Robotics'tin robot Sophia'nın
Cenevre'deki izleyicilere; “İnsansı robotların insan liderlerden daha verimli
ve etkili liderlik yapma potansiyeline sahip olduğuna inandıklarını” söylemesi
de buna dahil edilebilir.
Burada cinsiyetin de önemi yok gibi görünüyor değil mi? Empati
yok, insani ve vicdani değil tamamen yapay psikopatlar tarafından yönetilmek!
Bir diğer eylem planı da eski ABD Başkanı Ronald Reagan'ın
1987'de Birleşmiş Milletler'de yaptığı bir konuşmada dediği gibi;
“Biz ve tüm insanlar barış içinde yaşayamaz mıyız? Mevcut
zıtlıklara olan saplantımızda, insanlığın üyeleri olarak hepimizi ne kadar
birleştirdiğimizi sık sık unutuyoruz. Belki de bu ortak bağı görmek için
harici, evrensel bir tehdide ihtiyacımız var. Zaman zaman, dünya dışı bir
tehditle karşı karşıya kalsaydık, küresel farklılıklarımızın ne kadar çabuk
ortadan kalkacağını düşünüyorum.”
Buraya kadar “pes” diyorum ve konumuza bir sonraki yazıda
devam edelim…