Yeni dünya düzeni Ve Türkiye'nin gücü
Hatırlayın,
İki-üç hafta aralıklara canlı-cansız bombalar patlar onlarca insanımız hayatını kaybediyordu. Ülke olarak sarsılırdık, herkes birbirinin yüzüne bakıp, "ne oluyoruz, nereye gidiyoruz?" sorusunun cevabını arıyordu.
Onun acısını yaşarken bu sefer PKK saldırır onlarca asker, polis ve sivil vatandaşımız şehid düşerdi. Sınırlar yolgeçen hanıydı, şehirlerarası güvenlik sıfıra doğru seyrediyordu.
Saldırı çok ağırdı,
Saldırı dışarıdan değil, içerden beslendiği için bu kadar acı veriyordu. Her ne kadar ÜST AKIL dediğimiz mel'unlar planlasa da içerden alıyordu bütün gücünü ve desteğini.
15 Temmuz ve sonrası yaşananlara daha yakından baktığımızda ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz.
Bilhassa 2013 itibariyle içimizdeki FETÖ elemanları imamlarından aldıkları talimatla terör örgütlerine her türlü mühimmat, lojistik, istihbarat desteği sağlamıştı. DAEŞ için güzergah belirleyen FETÖ, eli kanlı bu terör örgütüne mühimmat desteğini de ihmal etmiyordu. FETÖ'nün PKK'ya verdiği istihbarat listesi ile önce PKK içine kadar giren MİT elemanlarının deşifre olmalarını sağlanmıştı. PKK da bu MİT elemanlarını etkisiz hale getirip şehirlere daha kolay inmeye başladı.
Şehirlerde kazılan hendekler, baskınlar, saldırılar, canlı bombalar bu dönemde artmaya başladı. Bilhassa hendek kazma sürecinden, hendek çatışmalarına kadar FETÖ her adımda daha çok can kaybı yaşansın diye elinden geleni yapmıştı.
Bu süreci acı ve ağır kayıplar vererek de olsa atlatan ve Batı'ya karşı diz çökmeyen Türkiye bu sefer 15 Temmuz 2016'da FETÖ'nün işgal teşebbüsüne maruz kaldı. ÜST AKLın Son üç yıl boyunca bütün imkanlarını kullandığı halde sonuç alamaması üzerine 50 yıl boyunca büyüttüğü son silahlı gücü FETÖ ile saldırıya geçti. Zira FETÖ NATO'nun aramıza yerleştirdiği silahlı gücüydü.
15 Temmuz işgal girişimi Türkiye'nin Batı tarafından kontrol edilememesinden kaynaklandı. Çünkü on yıllarca Batı ile ağa-ırgat ilişkisini boz(a)mayan Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte bu aşağılayıcı gidişata dur dedi.
Anlayacağınız son yıllarda uğradığımız bütün saldırılar Türkiye'nin bugün bulunduğu pozisyona gelememesi içindi. Astana'da olmasın, Suriye'de görünmesin, Musul-Kerkük ile ilgilenemesin içindi bize çektirdikleri acılar.
Yeni Dünya düzeni çok ortaklı olmamayı gerektirir. "Ne kadar ortak, o kadar kardan zarar" demek olduğunu bilen küresel güçler bilhassa bu bölgede Türkiye gibi bir ortağın bulunmasına asla razı olmazlardı. Erdoğan liderliğindeki Türkiye'nin tarihinden, medeniyetinden, inancından dolayı bölgeye sahip çıkacağını bilen küreselciler ne yapıp edip bunun önüne geçmeliydiler. Silahlı güçlerinden sonuç elde edemeyen Küreselciler son olarak 16 Nisan referandumu için Türkiye'deki en muhalif partiden daha çok HAYIR için çalıştı. Hedefleri Erdoğan kaybetsin, sorgulansın, köşeye sıkıştırılsın, Ak Parti içerden kuşatılsın, nihayetinde de Erdoğan'sız Türkiye ile eski günlere dönülsün.
Millet, ÜST AKLI aşan feraseti ile davranarak bu planın önüne geçince atacak kurşunları kalmadı. Lakin kendi elemanlarına atacakları tokatları duruyor. CHP'nin kaynaması, HDP'nin CHP ile birleşme yoklamaları gelecek tokatların acımasızlığından kaynaklanıyor.
Dışarıda ise durum daha farklı;
Almanya kaybetti, Almanya kaybetmekle kalmadı, bölgede gücünü kaybetti, yalnız kaldı. Artık terörle sonuç alamayacaklar. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yalçın Topçu'nun dediği gibi, "Ankara ne kadar güvenli ise Moskova da Washington da Berlin de Paris de Londra da o kadar güvenlidir." gerçeğini kamyon saldırıları, canlı bomba vs ile geç de olsa anladılar.
Anlayacağımız o ki, Türkiye için düşündüğü duruma kendisi düştü Almanya. Rusya ile bozuk, ABD ile İngiltere ile zaten limoni Almanya. Macron ile bu Fransa Almanya için itici güç olamaz, olsa olsa ayak bağı olur. Ve bu Almanya 2. Dünya Savaşından sonra AB ile sağladığı prestijini Türkiye ile giriştiği dostluğa yakışmayan kavgada berhava etti.
Dünya yeniden şekilleniyor, büyük güçler konumlarını güçlendirmek, hedeflerini daha ileriye taşımak için yeni angajmanlara muhtaç. 16 Nisan'dan sonra Türkiye'nin en eli daha da güçlendi, çünkü artık bizimle uğraştırıp sonuç alacak silahlı güçleri kalmadı. Bu yüzden Türkiye ile ilişkileri yeniden tanzim etmek için arayışta olan kimi AB ülkeleri Recep Tayyip Erdoğan gerçeğini kabul ettiklerini deklare etmeye başladı. Almanya Dışişleri Bakanı, İsveç Başbakanı, AB ve NATO'dan gelen yapıcı açıklamalar vs tümü 16 Nisan gerçeği ile ilgilidir.
Artık hesaplar yapılırken Türkiye'nin kurumlarına yerleştirdikleri 'caydırıcı güç'lerinin yokluğu, var ise de yakın gelecekte etkili olamamaları düşünülerek yapılır. Artık ABD, Batı, Rusya bölge sorunları ile ya da paylaşım planları ile ilgili hesap yaptıklarında stratejileri, taktik, plan ve manevralarından hoşnut olmadığımızı hissettiklerinde, "Türkiye bunu istemiyor, ya Türkiye ile uzlaşalım ya da planımızı, stratejimizi değiştirelim." diyecek.
Yani Türkiye düştüğü yerden kalktı, yürüyor. Beklemedikleri buydu, umdukları ile değil, buldukları ile yetinecekler.