Yeni Denklem
Uzun süredir K. Suriye mevzusuna değiniyorum yazılarımda.
Çünkü yaklaşan BÜYÜK BİR TEHDİT vardı ülkemiz adına. Bunun için İsrail, ABD ve
diğer fitne odaklarının, PKK/YPG’yi APARAT OLARAK kullandığını her kes gibi biliyorduk.
Trump’un seçilmesiyle de Ukrayna üzerinden muhtemel bir yumuşama sonrası, egemenlerin
ilk odaklanacakları noktanın K. Suriye olacağı ihtimal dâhindeydi. O yüzden
Trump koltuğa oturuncaya kadar, K. Suriye’de LEHTE BİR FİİLİ DURUMUN var
edilmesi ve bunun çerçevesinde MASAYA OTURULMASI gerekiyordu. İşte bu duygularla
geçen haftaki değerlendirmemizi tamamladıktan saatler sonra, K. Suriye’den
ilginç haberler akmaya başladı. Öyle ki “Muhaliflerin Halep’e operasyon yaptığı”
haberleri, gündeme bomba gibi düştü. Bunun Ukrayna’da mesaisini harcayan Rusya’nın
yorulduğu, İran’ın hırpalandığı, Lübnan’da ateşkes ilan eden İsrail’in dikkatinin
dağıldığı ve Esed’in, yeni direktifler almak için Moskova’ya gittiği bir dem de
yapılması elbette manidardı. Zaten öyle geliştiğinden sebep, kimse olup biteni kavrayamadan
Halep ve Tel Rıfat gibi stratejik yerlerin, kısa sürede muhalifler tarafından
ele geçirildiğini işittik.
Yani KONJONKTÜRDE yaşanan son gelişmeler, muhaliflere bu
anlamda büyük bir fırsat sunmuştu. Ve Muhalifler de sunulan bu fırsatı,
kullanmıştı anlayacağınız üzere. Lakin varacağı nihai sonucun, ne olacağını henüz
kestirmemiz mümkün değildi. Fakat Halep ve diğer bölgelerin bu şekilde hızlıca
düşmesi, muhaliflerin moraline moral katarken, karşı cephenin bu şoku kolayca
atlatması çok zor olacaktı. Kısacası bizler olası yaptırımlara ve siyasi
baskılara rağmen, Devletimizin yekten bir müdahalesini beklerken, bu adım
Suriye Muhalefetinden gelivermişti geçen hafta. Hemen akabinde de
televizyonlarda bazı değme yorumcuların, sazı ellerine aldığını izledik hepimiz.
Kimi hadiseye objektif yaklaşıyor, kimi de “FELAKET TELLALLIĞI” şeklindeki nakıs
açıklamalarıyla kafa bulandırıyordu. Sosyal medyada ise düne kadar “ülkemizde
ne işiniz var, gidin Suriye’de savaşın” diyen tiplerin, şimdi de MUHALİF
BEĞENMEDİĞİNE dahi şahitlik ettik. Ama bunun; Rejim ve PKK/YPG tarafından sürekli
bombalanan, evlerinden kovulan ve ezilen Muhaliflerin, MUHTEMEL BİR TEPKİSİ olabileceğini
çoğu görmek istemedi. Oysa Rejimin çekildiği bölgelere, ABD ve İsrail aparatı
olan PKK/YPG’nin KONUŞLANDIRILMASI çok şey ifade ediyordu. İsrail'in Esed
Rejimine yönelik, ”ABD YAPTIRIMLARININ KALDIRILMA” önerisini de buna
ekleyebilirdik. Tabi Muhaliflerin BASKIN GÜCÜNÜN, Türkiye destekli “Suriye
Milli Ordusu” olduğu ise kati surette yadsınamazdı.
Ancak bizler Muhaliflerin analizleriyle uğraşırken, İsrail
medyası hiç oralı bile değildi. Partnerleri PKK/YPG’nin derdine düşmüş,
muhtemel senaryoları tartışmakla meşguldüler. Nitekim çıkan yazılarda, Sn. Erdoğan'ın
hedefi için; "PKK'ya karşı savaşında Esed’i aktif bir ortak haline
getirmeye ve şu anda Türkiye'de ikamet eden milyonlarca Suriyeli mülteciyi,
ülkelerine geri göndermeye çalışıyor." İfadeleri özetle bu demekti.
Aslında bu yorum, çok da mantıksız sayılmazdı. Kaldı ki Astana sürecini
sulandıranların (İran), verdikleri taahhütleri yerine getirmeyenlerin (Rusya)
ve Sn. Erdoğan ile görüşmemek için ayak sürüyenlerin (Esed Rejimi) soluğu
Ankara’da aldığı aşikârdı. Ama ne olursa olsun SMO’nun büyük rol aldığı Muhalifler,
sahada hem kendileri, hem de Türkiye lehine bir fiili durum tesis etmişti bir
kere. Bu durumun KONTROLE ALINMASI ve KALICILIĞININ SAĞLANMASI, Devletimizin DİPLOMATİK
BAŞARINA endeksli biçimleneceği ise muhakkaktı. O nedenle “Türkiye bu işin
içinde hiç bulunmadı mı” diye sorgulamaya hiç lüzum bulunmuyor. Keza yapılan açıklamalara bakarsak; “TÜRKİYE’NİN
HİÇBİR AŞAMADA DÂHİL OLMADIĞI, HAZIRLIK, SEVK VE İRADE SÜREÇLERİNDE YER
ALMADIĞI” yönünde seyrediyor. Bunun üzerine söz söylememek de, önem arz ediyor.
Neticede üfürükten nem kapanları ürkütmek, kime ne kazandırır ki? Aksine
kaybettirir...