Dolar (USD)
34.92
Euro (EUR)
36.39
Gram Altın
2942.93
BIST 100
10025.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 May 2019

Yeni, çirkine mahkûm olmasın!

AK Parti, hiç kuşkusuz bu ülkede tüm farklı kesimleri kucaklayan ve insan hakları konusunda ülkenin lokomotifi olan bir partidir. Özgürlükçü bir dinamizme sahip ve bunu fikrî alanda da besleyen bir söylemle milletin nabzını tutmayı başarmıştı.

CHP ise klasik İttihatçı zihniyetin tesiriyle marjinal söylemlerinin ötesine gidemeyen, 1930’lu yılların zihniyetinden kopamamış, anti-özgürlükçü, baskıcı, yasakları savunan bağnaz bir partidir.

Hep eleştirdiğimiz ve eleştirmeye de alıştığımız CHP’nin bu statükocu kimliği bizim de işimizi bu noktada kolaylaştırıyordu.

31 Mart seçimlerinden sonra yaşananlar gösterdi ki; İttihatçı zihniyetin kamufle olmasıyla karşımıza alışılmışın dışında farklı bir CHP konuldu. Oysa bu sadece bir makyajdan ibaret. Gerçekte İttihatçı kodlarını hâlâ muhafaza eden bir CHP var.

Ekrem’in gerçek yüzü!

Öyle ki İmamoğlu’nun bir sahur vakti kendi iradesiyle çektiği kısa bir video bile ortada nasıl bir organizasyonun olduğunu bize açık ediyordu. Çünkü kısa bir süreliğine de olsa İmamoğlu’nun gerçek yüzünü görmüş olduk.

Örneğin Sevgili Turgay Güler’in yerinde olsaydım, arkadan herhangi bir elin İmamoğlu’nun ensesinden tutup çekmeyeceğinden emin olduktan sonra ona gayet sakin bir üslupla Kürtler hakkındaki fikrini sorardım.

Yani “AK Parti, Kürt meselesinin çözümü için attığı adımlar ortada siz bunların üzerine ne koymayı düşünüyorsunuz?”

Ülkede Kürtler için açılan ilk Kürtçe kanala bile tepki veren bir CHP’nin bu konuda söyleyebileceği bir şey yoktur. Çünkü bu İttihatçı geleneğin kodlarına aykırıdır. Yani İmamoğlu’nun Kürtler için kuracağı özgürlükçü tek bir cümlesi yoktur.

Aslında şöyle bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Birileri Ak Parti’yi 19.yy. bataklığına çekmeye çalışırken, CHP’yi ise tam tersi istikamete yön vermeye çalışıyor.

Ancak asıl meselemiz odur ki; AK Parti tabanını oluşturan muhafazakâr yapı, bu taktiksel strateji değişimine eski reflekslerle karşılık vermeye başladı.

Çalıntı oylarının üstünü “her şey güzel olacak” sloganıyla örtmeye çalışan bir organizasyondan bahsediyoruz mesela!

CHP, küresel bir akıl marifetiyle olsa gerek toplumun dinamiklerini hesaplayarak kendini bir değişim içindeymiş gibi göstermeye çalışıyor.

CHP değişiyor mu?

Evet, bir akıl, CHP’yi merkez parti yapmanın gayreti içerisinde. Kurulacak yeni partilerle de beyaz muhafazakarları buraya konsolide etmeyi hedefliyorlar.

AK Parti bu ani manevra değişikliğini iyi okumalıdır. Çünkü ortada hakikaten büyük çaplı bir operasyon var. Bu operasyonun da nihai hedefi daha önce de belirttiğim gibi “Erdoğan’sız bir Türkiye’dir.”

Beni üzen ve endişelendiren; AK Parti’yi destekleyen kesimlerin, teşkilatların ve bilhassa medyanın özgün ve orijinal söylemlerden uzak bir anlayışla artık gündemi belirleyen bir kitle olmaktan uzaklaşmasıdır.

Bunun önemli nedenlerinden biri de kanaatimce kendi insan tipini, sanatçısını, siyasetçisini, aydınını ve bürokrasisini yetiştirememiş olmasıdır.

Bakınız daha geçenlerde ülkede adına sanatçı dedikleri insanlar, bir araya gelerek papağan gibi her şey güzel olacak nakaratını dillendirdiler. Eleştirirsiniz, yanlış bulursunuz ancak varlar değil mi? CHP, kendi insan tipini kendi ideolojisine göre üretmiş ve üretmeye devam ediyor.

Peki, biz ne yaptık?

17 yıldır AK Parti’ye ısrarla bir şey söylüyorum, daha doğrusu haykırıyorum. “Önce buraya ait, yerli, özgün, ayakları yere sağlam basan bir düşünce/fikir sistemi tesis etmeliydik” diyorum. Ondan sonra mühendis, sanatçı, bürokrat, bilim adamı, hâkim, savcı vs. yetişmeliydi.

Üstad Necip Fazıl’ın yerinde tespitiyle; “Dünya’da kendisine göre bir dünya görüşüne malik olmaksızın düzen değiştirmeye çıkmış hiçbir hareket gösteremezsiniz. Çare şu; memlekette keşif dehası ve işi yerli ve orijinal kaynaklara bağlama marifeti teşekkül edinceye kadar tatil etmek. Önce buraya ait bir düşünce sistemi.”

“Çünkü bir toplum kendi ideolojisini üretebildiği ölçüde kendi teknolojisini üretir. Doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti de olmaz.”

Yani biz, şu soruyu kendimize sormadık. Nasıl bir insan tipi istiyoruz?

Ortada İttihatçı zihniyetin önümüze koyduğu insan modelinden başka bir şey yok. Dolayısıyla sanatçı da, aydın da, yazar da yok. Kalite yok, düşünce yok, fikir yok, özgünlük hiç yok. Sıkıntı burada. Bunu nasıl aşarız bir sonraki yazıya kalsın…