Yeni bir düzene doğru
Küresel sistem, siyasi ve iktisadi düzenini aramaya devam ediyor.
1990’lı yıllarda başlayan küreselleşme akımıyla beraber, ABD
öncülüğünde kapitalizm tüm dünyayı adeta esir aldı.
2000’li yılların başında Rusya’nın Güney Osetya bölgesine
saldırmasıyla dengeler değişmeye başladı. Rusya’nın hamlesi Kırım’ın ilhakı ve
Suriye’de Esed rejimine destek vererek milyonlarca insanın ölmesine ve evsiz
kalmasına neden olarak devam etti. Son olarak ise Ukrayna üzerinden yeni döneme
hazırlıklarını sürdürüyor.
Rusya bu hazırlıkları yaparken ABD kurduğu dengeleri korumak
için başta Irak ve Afganistan olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde
milyonlarca insanın ölmesine ve göç etmesine neden oldu.
Tüm bu süreç yaşanırken 2008 Küresel Finans krizi, 2011 AB
borç krizi yaşandı. Sonrasında ekonomik milliyetçilik süreci hızlandı. Yaşanan
ekonomik krizler göç kriziyle de birleşince ırkçılık, faşizm ve ekonomik
milliyetçilik akımı artmaya başladı. Trump’ın gelişiyle beraber bu süreç hız kazandı.
AB çatırdamaya başladı, İngiltere AB’den ayrıldı.
Çin, sahip olduğu üretim gücüyle beraber “Tek Kuşak Tek Yol”
inisiyatifiyle yumuşak yeni bir güç olarak ortaya çıkıyordu.
Dünya siyasi ve iktisadi dengesini ararken bir o tarafa bir bu
tarafa sallanıyordu.
Derken Çin’de ortaya çıkan salgın sebebiyle süreç yeni bir
form kazandı. Dünya üretim merkezi olan Çin, salgın tedbirleri sebebiyle
kapanmaya başladı ve küresel tedarik zinciri bir anda bozuldu. Hammadde, ara
mamul, nihai mamul alamayan ülkeler üretim yapamaz hale geldi. Derken Süveyş
kanalının bir gemi sebebiyle kapanmasının da etkisiyle yeni tedarik bölgeleri
arayışı hızlandı.
Tam bu noktada Türkiye’ye yönelim oldu.
Çünkü Türkiye, 4 saatlik uçuş mesafesinde Avrupa, Orta Doğu
ve Kuzey Afrika bölgesi ile Orta Asya'yı kapsayan toplam 1,3 milyarlık bir
nüfusa ve 26 trilyon ABD doları değerinde bir pazara kolay erişim sunuyor. Tokyo'dan
New York'a kadar 16 farklı saat dilimindeki pazarlara kolay ve aynı gün erişim
olanağı sunuyor. Türk Hava Yolları, 122 ülkede 255 noktaya uçuş gerçekleştiriyor.
AB ile olan Gümrük Birliği antlaşmasıyla AB pazarına doğrudan erişim sağlıyor.
Böylece AB’de 448 milyon, 28 ülke ile yaptığı serbest ticaret antlaşmasıyla 463
milyon ve 84 milyonluk kendi nüfusuyla beraber toplam 995 milyon tüketiciye
serbest erişim sağlıyor.
Artan organize sanayi bölgeleri, köprü ve oto yollar, artan
demir yolu yatırımlarıyla üreticiler için önemli bir fırsat sunuyor.
Tüm bu durumun farkına varanlar Türkiye’ye yönelmeye başladı
ve Türkiye 2021 yılında 225 milyar doları aştı.
Küresel sistem siyasi ve iktisadi dengesini ararken Türkiye
de bu döneme hazırlık yapıyor elbette. Üretim, istihdam ve ihracat odaklı
büyüme modeliyle beraber bölgesinde önemli bir güç unsuru olarak yerini alıyor.
Savunma sanayinde yakalanan başarılar askeri güç kapasitesini artırırken, hem
kendi haklarını, hem de ilişkide olduğu ülkelerin haklarını koruma noktasında
önemli bir unsur olarak yerini aldı.
Çin’in uyguladığı sıfır covid politikası ve lojistik
sektöründe yaşanan sorunlar sebebiyle üretim konusu giderek önem kazanmaya
başladı.
Türkiye, üretim ve ihracat odaklı büyüme stratejisiyle
beraber yeni döneme hazırlıklarını sürdürürken, teknolojik dönüşümle de
desteklediğini görebiliyoruz.
TOGG’un ürettiği elektrikli otomobiller ile yüksek
teknolojili üretim konusunda önemli bir adım atılırken, teknolojik gelişimin
sadece S/İHA üretimiyle sınırlı kalmadığı diğer sektörlere de yayıldığı
görülebiliyor.
Yapay Zeka stratejisiyle beraber teknoloji üretimi konusunda
da önemli bir iradenin konulması, Türkiye’nin küresel paradigma dönüşümünü
yakaladığını ve bu anlamda küresel dengeler değişirken önemli bir aktör
olacağının işaretlerini veriyor.
Özellikle 2000’li yılların başında başlayan küresel değişim
ve dönüşüm süreci COVID19 pandemisiyle beraber hız kazandı. Tek kutuplu
dünyanın yerini artık bölgesel çok kutuplu dünya almaya başladı. Türkiye gerek
bölgesinde gerekse küresel çapta önemli bir aktör olarak ön plana çıkıyor.
Yaşanan ekonomik türbülans bu değişimin hazırlıkları için
bir çatlayış olarak nitelendirilebilir.
Döviz kurundaki dengelenmeyle beraber artık yakında
enflasyonda düşüş başlayacaktır. Özellikle finans kesiminden nemalanan bazı
ekonomistler bu süreçte korku pompalamaya çalışsalar da gerçekleşecek olaylar
onların planladıkları gibi olmayacaktır.