Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Kasım 2020

Yeni Bir Dönem Başlıyor

Küresel sistemin artık büyük bir değişim ve dönüşüm yaşarken, taşlar yerinden oynamaya devam ediyor. Bu dönüşüm aslında 2000’li yılların başından itibaren başlamış olsa da küresel finans krizi sonrasında hız kazanmıştır. Kriz sonrası ilk dönemde şirketler birbiri ardına batarken, ilerleyen yıllarda Avrupa ülkelerinin iflasın eşiğine geldiğini gördük. Avrupa hâla krizin etkilerini tam olarak atlatamamışken ortaya çıkan yeni krizlerle boğuşmaya devam ediyor.

İşin aslı AB’nin kuruluşu bir ekonomik çıkar birliğine dayanır. Nitekim uzun yıllar birbirleriyle savaşan bu ülkelerin savaşmayı bırakıp birlik haline getiren sürecin ilki Avrupa Kömür Çelik Topluluğu olmuştur. Ancak küresel finans krizi sonrasında yaşanan Avrupa Borç Krizi ile ekonomi derin çatlaklar yaşamaya başlamış, işsizlik ve refah kaybı yeni problemlere neden olmaya başlamıştı.

Avrupa borç krizinin derin bir şekilde yaşandığı yıllarda başlayan “Arap Baharı” sebebiyle Ortadoğu coğrafyasından Avrupa’ya büyük bir göç yaşanmaya başladı. Bu durum hâlihazırda ekonomik problemler yaşayan Avrupa’da göçmenlere özellikle Müslümanlara karşı bir tavır oluşmasına neden oldu. Bu kriz daha çözülememişken bir de İngiltere’nin AB’den ayrılma süreci başlayınca AB’de adeta bir hegemonya mücadelesi yaşanmaya başladı. Ekonomik gücü sebebiyle AB’nin patronluğunu yapan Almanya ile Fransa arasında adeta bir güç mücadelesi yaşanmaya başladı.

AB bir yandan kendi içinde mücadele yaşarken Türkiye ortaya çıkan güç boşluğunu doğru değerlendirip Ortadoğu’da ve Afrika’da varlık göstermeye başladı. Ancak uzun yıllar Fransa’nın sömürdüğü bölgelerde Fransa’nın nüfuzunun azalması, onu adeta çileden çıkardı. Suriye’de PKK/PYD terör örgütü ile ortak iş yapan Fransa, Türkiye’nin operasyonları sonrasında büyük ölçüde zarara uğradı. Aynı şekilde Libya’da ve bir kısım Afrika ülkesinde de gücü ve etkisi azalan Fransa, AB liderliğine oynarken giderek güç kaybı yaşamaya başladı.

Buna karşılık Türkiye’nin bu bölgelerde aktif olması ve güç kazanması Fransa’yı oldukça rahatsız etmeye başladı. Hatta Fransa Cumhurbaşkanı Macron öyle bir hale geldi ki; Doğu Akdeniz meselesinde Türkiye ile Yunanistan arasında arabuluculuk yapmaya çalışan Almanya’nın bu konumunu zayıflatarak işi adeta çıkmaza soktu.

Suriye’de PKK/PYD’ye, Libya’da darbeci Hafter’e, Afrika’da ilgili ülkelerin silahlı gruplarına destek veren ve Türkiye’nin hamleleriyle başarısızlığa uğrayan ve nüfuzu azalan Fransa’nın giderek daha hırçın bir politika izlediğini hep birlikte görüyoruz.

İngiltere’nin AB’den çıkması, Fransa ve Almanya’nın AB liderliği mücadelesi ve salgının ilk günlerinde İtalya ve İspanya’ya destek verilememesi AB’yi farklı bir doğrultuya doğru sürüklüyor.

***

Ekonomik gücün “Batı”dan “Doğu”ya doğru kayması ile küresel güç dengeleri değişirken Türkiye denge politikası izleyerek kendi çıkarlarını korumaya çalışıyor. Türkiye’nin denge politikası izlemesi özellikle “Batı” dünyasının hoşuna gitmediği için baskı altına alarak kendi yanlarına çekmeye çalıştıklarını görüyoruz. Ancak Türkiye’nin FETÖ, PKK, DHKP-C ve DAEŞ gibi terör prangalarından kurtulması ile artık daha bağımsız politika izlediğini hep beraber görüyoruz.

Türkiye, bulunduğu coğrafya gereği hem avantajlı, hem de dezavantajlı durumda. Soğuk Savaş döneminin blokları kendi taraflarına çekmeye çalıştıkça çeşitli problemler yaşarken, kendi başına bir güç olma yolunda da adım adım ilerliyor. NATO üyesi olarak müttefiklerinden ihtiyaç olduğunda herhangi bir yardım görmeyen Türkiye, savunma sanayiinde attığı atılımlarla hem kendi, hem de dost ve kardeş ülkelerin ihtiyaçlarını gidermek konusunda önemli adımlar atıyor.

Sahada gücünü artırmaya devam eden Türkiye, masada da alternatif olmaya devam ediyor. “Batı” dünyasının kurduğu “çözüm”süzlük masalarından bir sonuç çıkmayınca, Türkiye çözüm için alternatif masalar kurarak çözüme ulaşma konusunda adım adım ilerliyor. Bir taraftan da gerek elçilik sayılarını artırarak, gerekse irtibat ofisleri kurarak, birçok ülke ile temas kurma çalışmalarını devam ettiriyor.

Bu arada altın ve enerji konusunda cari açık vermeyen Türkiye ekonomisi, yeni enerji yatırımlarının hayata geçmesiyle birlikte cari açığını ve dolayısıyla döviz ihtiyacını büyük ölçüde azaltırken orta gelir tuzağından da kurtulacaktır. Böylece ekonomik bağımsızlığını ve ekonomik güvenliğini de artıracaktır. Ekonomik gücünü artıran Türkiye daha fazla ülkeyle ilişkilerini geliştirerek yeni dönemde daha güçlü olacaktır.