Yeni Bir Dönem Başlıyor
Küresel sistemin artık büyük bir değişim ve dönüşüm yaşarken, taşlar yerinden oynamaya devam ediyor. Bu dönüşüm aslında 2000’li yılların başından itibaren başlamış olsa da küresel finans krizi sonrasında hız kazanmıştır. Kriz sonrası ilk dönemde şirketler birbiri ardına batarken, ilerleyen yıllarda Avrupa ülkelerinin iflasın eşiğine geldiğini gördük. Avrupa hâla krizin etkilerini tam olarak atlatamamışken ortaya çıkan yeni krizlerle boğuşmaya devam ediyor.
İşin aslı AB’nin kuruluşu bir ekonomik çıkar birliğine
dayanır. Nitekim uzun yıllar birbirleriyle savaşan bu ülkelerin savaşmayı
bırakıp birlik haline getiren sürecin ilki Avrupa Kömür Çelik Topluluğu
olmuştur. Ancak küresel finans krizi sonrasında yaşanan Avrupa Borç Krizi ile
ekonomi derin çatlaklar yaşamaya başlamış, işsizlik ve refah kaybı yeni
problemlere neden olmaya başlamıştı.
Avrupa borç krizinin derin bir şekilde yaşandığı yıllarda
başlayan “Arap Baharı” sebebiyle Ortadoğu coğrafyasından Avrupa’ya büyük bir
göç yaşanmaya başladı. Bu durum hâlihazırda ekonomik problemler yaşayan
Avrupa’da göçmenlere özellikle Müslümanlara karşı bir tavır oluşmasına neden
oldu. Bu kriz daha çözülememişken bir de İngiltere’nin AB’den ayrılma süreci
başlayınca AB’de adeta bir hegemonya mücadelesi yaşanmaya başladı. Ekonomik
gücü sebebiyle AB’nin patronluğunu yapan Almanya ile Fransa arasında adeta bir
güç mücadelesi yaşanmaya başladı.
AB bir yandan kendi içinde mücadele yaşarken Türkiye ortaya
çıkan güç boşluğunu doğru değerlendirip Ortadoğu’da ve Afrika’da varlık göstermeye
başladı. Ancak uzun yıllar Fransa’nın sömürdüğü bölgelerde Fransa’nın nüfuzunun
azalması, onu adeta çileden çıkardı. Suriye’de PKK/PYD terör örgütü ile ortak
iş yapan Fransa, Türkiye’nin operasyonları sonrasında büyük ölçüde zarara
uğradı. Aynı şekilde Libya’da ve bir kısım Afrika ülkesinde de gücü ve etkisi
azalan Fransa, AB liderliğine oynarken giderek güç kaybı yaşamaya başladı.
Buna karşılık Türkiye’nin bu bölgelerde aktif olması ve güç
kazanması Fransa’yı oldukça rahatsız etmeye başladı. Hatta Fransa Cumhurbaşkanı
Macron öyle bir hale geldi ki; Doğu Akdeniz meselesinde Türkiye ile Yunanistan
arasında arabuluculuk yapmaya çalışan Almanya’nın bu konumunu zayıflatarak işi
adeta çıkmaza soktu.
Suriye’de PKK/PYD’ye, Libya’da darbeci Hafter’e, Afrika’da
ilgili ülkelerin silahlı gruplarına destek veren ve Türkiye’nin hamleleriyle
başarısızlığa uğrayan ve nüfuzu azalan Fransa’nın giderek daha hırçın bir
politika izlediğini hep birlikte görüyoruz.
İngiltere’nin AB’den çıkması, Fransa ve Almanya’nın AB liderliği
mücadelesi ve salgının ilk günlerinde İtalya ve İspanya’ya destek verilememesi
AB’yi farklı bir doğrultuya doğru sürüklüyor.
***
Ekonomik gücün “Batı”dan “Doğu”ya doğru kayması ile küresel
güç dengeleri değişirken Türkiye denge politikası izleyerek kendi çıkarlarını
korumaya çalışıyor. Türkiye’nin denge politikası izlemesi özellikle “Batı”
dünyasının hoşuna gitmediği için baskı altına alarak kendi yanlarına çekmeye
çalıştıklarını görüyoruz. Ancak Türkiye’nin FETÖ, PKK, DHKP-C ve DAEŞ gibi
terör prangalarından kurtulması ile artık daha bağımsız politika izlediğini hep
beraber görüyoruz.
Türkiye, bulunduğu coğrafya gereği hem avantajlı, hem de
dezavantajlı durumda. Soğuk Savaş döneminin blokları kendi taraflarına çekmeye
çalıştıkça çeşitli problemler yaşarken, kendi başına bir güç olma yolunda da
adım adım ilerliyor. NATO üyesi olarak müttefiklerinden ihtiyaç olduğunda
herhangi bir yardım görmeyen Türkiye, savunma sanayiinde attığı atılımlarla hem
kendi, hem de dost ve kardeş ülkelerin ihtiyaçlarını gidermek konusunda önemli
adımlar atıyor.
Sahada gücünü artırmaya devam eden Türkiye, masada da
alternatif olmaya devam ediyor. “Batı” dünyasının kurduğu “çözüm”süzlük
masalarından bir sonuç çıkmayınca, Türkiye çözüm için alternatif masalar
kurarak çözüme ulaşma konusunda adım adım ilerliyor. Bir taraftan da gerek
elçilik sayılarını artırarak, gerekse irtibat ofisleri kurarak, birçok ülke ile
temas kurma çalışmalarını devam ettiriyor.
Bu arada altın ve enerji konusunda cari açık vermeyen
Türkiye ekonomisi, yeni enerji yatırımlarının hayata geçmesiyle birlikte cari
açığını ve dolayısıyla döviz ihtiyacını büyük ölçüde azaltırken orta gelir
tuzağından da kurtulacaktır. Böylece ekonomik bağımsızlığını ve ekonomik
güvenliğini de artıracaktır. Ekonomik gücünü artıran Türkiye daha fazla ülkeyle
ilişkilerini geliştirerek yeni dönemde daha güçlü olacaktır.