Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
35.99
Gram Altın
3004.66
BIST 100
9457.97
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Aralık 2015

YENİ BİR ÇÖZÜM SÜRECİ MÜMKÜN MÜ?

Ülkemizin en büyük ve ağır sorununun Kürt sorunu olduğu konusunda büyük bir mutabakat vardır. Kürt sorununun büyüklüğü tanınmasına rağmen, Kürt sorununun çözümü konusunda büyük bir çözümün ve girişimin ne olacağı konusunda şimdiye kadar büyük bir proje geliştirilmiş değildir. 2002 Öncesine kadar devlet, Kürt sorununu asimilasyon, iskan, tenkil, iskan, bastırma ve askeri yöntemler gibi metotlarla bastırmaya çalışmıştır. Kürt sorununu bastırmak, hiçbir zaman Kürt sorununu çözmek anlamına gelmemektedir. Türkiye'nin Kürt sorunu konusundaki en büyük handikabı, sorunu çözme konusunda bir geleneğinin olmayışıdır. Türkiye'nin Kürt sorununu bastırmak şeklinde köklü bir geleneğe sahip olmasına karşılık, barışçıl bir çözüm konusunda deneyiminin olmaması var olan tıkanmanın asli kaynağıdır.

Türkiye, Kürt sorununu bastırmayı geleneksel olarak askerlere havale eden bir çizgi takip etmiştir. Sivil demokratik siyaset ve toplum, hep Kürt sorunundan uzak tutulmaya çalışılmıştır. Toplumun ve siyasetin Kürt sorunu konusundaki anlayışını ve algısını hep askerler oluşturmuşlardır. Kürt sorunu konusunda sivil ve demokratik bir muhayyileden ve kavrayıştan yoksunluk, Türkiye'de Kürt sorununun derinleşmesine, kronikleşmesine ve kangrenleşmesine neden olan ikinci önemli faktördür.

2002 Yılında iktidara gelen Ak Parti, Kürt sorunu konusunda yeni bir anlayış ve politika geliştirmeye çalışmıştır. Ak Parti, Kürt sorunu konusunda şimdiye kadar uygulanan resmi uygulamalardan kopuşu temsil eden yeni politikalar ve anlayışlar geliştirmiştir. Ak Parti, Kürt sorununu bastırmanın Kürt sorununu çözmek anlamına gelmediğini fark eden ve bu farkındalığı politikaya dönüştürmeye çalışan bir politik tecrübe geliştirme çabası içinde olmuştur. Ak Parti, Kürt sorununun çözümünün askerlere havale edilemeyeceğini, sivil demokratik hükümetin Kürt sorunu konusunda muktedir olması gerektiğine inanmış, siyaset ve demokrasi içinde politikalar oluşturmaya çalışmıştır. Türkiye'nin Kürt sorunu konusundaki sivil, sosyal ve demokratik çözüm deneyiminin, Ak Parti'nin iktidar dönemini kapsadığını söyleyebiliriz. 1 Kasım seçimlerinin sonucunda Ak Parti'nin tek başına güçlü bir şekilde iktidara gelmesi, çözüm deneyiminin sürekliliği açısından önemli bir imkan yaratmıştır. Kürt sorunu konusunda demokratik çözüm politikaları geliştirecek tek aktörün Ak Parti hükümeti olduğu olgusunun öneminin farkında olunmalıdır.

PKK ve HDP, Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda Ak Parti'nin rolünü ve işlevini yeterince ve derinlikli bir şekilde kavramış gözükmemektedirler. Katil Erdoğan, Katil Hükümet sloganıyla olabildiğince Ak Parti ve Erdoğan hakkında anormal ve düşmanca bir algı yaratmaya yönelik bir politik söylem ve pratik hiçbir işe yaramamaktadır. Demokratik normalleşme için HDP gibi yapıların Erdoğan ve Ak Parti konusundaki algılarının normalleşmesi gerekmektedir.

Kürt sorunu konusunda yeni bir okumaya ihtiyaç bulunmaktadır. Suriye ve Irak çatışmaları, Ortadoğu'nun yeniden inşa edildiğini net olarak ortaya koymaktadır. Ortadoğu'da yaşanan büyük alt üst oluş, Kürt sorununun bölgesel ve küresel ölçekte hayati derecede önemli bir sorun olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Kürt sorununu, lokal düzeyde değil, bölgesel ve küresel düzeyde okuyan yeni bir anlayışa ihtiyaç vardır.

İç ve dışta yaşanan gelişmeler, Kürt sorununun her gün yeni bir boyut kazanmasına, yeni aktörlerin ve hesapların soruna dahil olmasına neden olmaktadır. Türkiye, Kürt sorununu çözmeye dair yaklaşımını içte ve dışta yeterince anlatmalıdır. Türkiye'nin Kürt sorununu çözme konusunda içte ve dışta güçlü bir desteğe ihtiyacı olduğu açıktır. Ortadoğu'da hiçbir sorunu bir ülke veya örgüt tek başına çözme lüksüne sahip değildir. Ortadoğu'da yaşanan sorunlara etkin çözümler bulunma gücünüz, güçlü bir çözüm ağı ve çözüm ittifakları geliştirmeye bağlı bulunmaktadır.

Gezi olayları ve Hendek çatışmaları, yaşanılan olayların sosyal yönünün ihmal edilmemesini, militer ve polisiye müdahalelerin yeterli olmadığını göstermektedir. Gezi olaylarına katılan gençlerin önemli bir bölümü lise çağında olan gençler olduğu gibi, bugünde hendeklerin ve sokakların başında 15-18 yaş arası gençlerin olduğunu gözlemliyoruz. Bu yaş grubunun öne sürülmesiyle amaçlanan şey, çocuğun şahsında çatışmanın içine bütün aileyi dahil etmek ve genci toplumdan yalıtmaktır. Hendek çatışmalarıyla amaçlananın Kürtleri duygusal ve sosyal olarak Türkiye'den kopartmak olduğu ifade edilmektedir. Sosyal ve duygusal yabancılaşmayı gençlerin kopuşu üzerinden gerçekleştirmeye çalışan yeni bir durumla karşı karşıyayız. Gençlerimiz ve çocuklarımız üzerinden kopuşu gerçekleştirme eylemlerine karşı gençlerimiz ve çocuklarımızla bütünleşme üzerinde durmalıyız. Kürt sorununun genç ve çocuk boyutu şeklinde üzerinde ciddiyetle düşünmemiz gereken can alıcı bir durum yüzleşmemiz gerekmektedir.

Çatışmanın yoğunlaştığı mevcut durumda yeni bir çözüm ve barış sürecinin başlatılması çok zor ve çetin bir girişim olarak önümüzde durmaktadır. Ancak çatışmalar yoğunlaştıkça, içte ve dışta baş edilmesi ve yönetilmesi zor olan yeni krizler çıkmaya devam etmektedir. İç ve dış aktörler, yaşanılan çatışmaları kendi politik hedefleri uğruna kolaylıkla uygun araçlara dönüştürebilmektedirler. Kürt sorununun araçsallaşmasına ve bir kart olarak kullanılmasına engel olmak için yeni bir çözüm anlayışının geliştirilmesi, bir ihtiyaçtır. Yeni çözüm anlayışının, Kürt sorununda içte ve dışta yaşanan bütün gelişmeleri dikkate alan, insan merkezli, kapsayıcı ve sahici bir niteliğinin olması gerekmektedir. Çözüm sürecini şahıslara, partilere ve örgütlere bağımlı kılınması, barış ve demokrasinin ilerlemesi ve gelişimi için büyük bir zafiyet oluşturmaktadır. İnsanlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunması ve toplumsal farklılıklarımız içinde yeni kopuş durumları yaşanmaması için sivil, demokratik ve barışçıl perspektifler ve politikaların geliştirilmesi ve uygulanması için herkesin katkıda bulunduğu yoğun bir seferberliğe gereksinim vardır.