Yeni bir çatışma sürecine doğru
Suruç katliamı, arka arkaya baş döndürücü gelişmelerin gerçekleşmesine yol açtı. Türkiye, içte ve dışta DAİŞ ve PKK'ya karşı askeri hava saldırıları ve operasyonları yapmaktadır. Hava operasyonlarının büyük bölümü, PKK'nın medya savunma alanları dediği bölgelerdeki kampları, sığınakları ve silahlı birimleri imha etmeyi hedeflemektedir. PKK'nın kayıpları konusunda farklı veriler medyada yer almaktadır. Medyadaki haberlere göre, saldırılarda PKK'nın lojistik yapısı çökertilmiş ve yüzlerce militan imha edilmiştir. Saldırılar bittikten sonra operasyonların ortaya çıkardığı tabloyu daha net görme imkanımız olacaktır.
Hava operasyonlarının başlamasından sonra Türkiye'de ilginç bir tablonun ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Hava saldırıları, sosyal ve siyasal yapının karakteristiklerinin kendini net olarak tezahür ettirmesini sağlamıştır.
Toplumun bağımlı olduğu kurum devlettir. Toplum için asıl olan devlet otoritesinin sarsılmamasıdır. Toplumun büyük bölümü, hava operasyonlarını devletin PKK'ya gücünü göstermesi olarak okumakta ve operasyonlardan gurur duymaktadır. Hava operasyonları sosyal psikoloji açısından ulusal gururu kabartan ve okşayan etki yaratmıştır. Ulusal gurur denilen şey aslında devlete duyulan güven ve bağımlılıktır. Devlet kendisine duyulan güveni hak ettiğini askeri operasyonlarla tatmin ettiği zaman, toplumun büyük bölümü askeri güç kullanmayı onaylamakta ve meşru görmektedir.
Barış sürecine toplumsal desteğin yüksek olduğu vurgulanarak sosyal desteğin süreci gerekli kılan en büyük olgu olduğu hep ifade edilmekteydi. Bu söylemin aksine toplumsal ve siyasal yapıda, barışın, çatışma kadar kökleşmemiş olduğu görülmektedir. Toplum, devlet ve siyaset, kolaylıkla barıştan vazgeçip çatışmaya yönelmektedir. Toplumun önemli bir bölümü yeni başlayan çatışmaları ve operasyonları kolaylıkla desteklemekte ve içselleştirmektedir. Toplumu barış çözümüne ikna etmek için büyük emekler sarf edilmesine rağmen, çatışma için toplum kolaylıkla ikna olmaktadır.
Çözüm süreci sayesinde uzun zamandan beri cenazelerin gelmemesi toplumda büyük bir rahatlamaya ve normalleşmeye neden olmuştu. PKK, hava operasyonlarına asker, polis ve sivillere karşı gerçekleştirdiği eylemlerle karşılık vermektedir. Bu eylemler sonucunda cenazelerin gelmesi olarak ifade edilen karanlık süreç tekrar yaşanmaktadır. Bu olgu, toplumda büyük bir kaygı ve umutsuzluğun oluşmasına neden olmuştur.
Yakın zamana kadar çözüm süreci, Türkiye tarihinin en büyük siyasi ve sosyal projesi olarak kabul ediliyordu. Çözüm sürecinin devamının Türkiye'nin olmazsa olmaz ihtiyacı olduğu vurgulanıyordu. Mevcut durumda bu konuda büyük bir söylem değişikliğinin gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Artık çözüm sürecinin devamının gerekliliğinden çözüm sürecinin anlamsızlığının ve devamının imkansızlığının öne çıkarıldığı günleri yaşamaktayız.
Çözüm süreci, ötekileştirilmekte, değersizleştirilmekte ve hiçleştirilmektedir. Çözüm süreci denilen şey, bir bütün olarak tarihin çöplüğüne atılmaya çalışılmaktadır. Türkiye'nin yaşadığı bütün sorunların çözüm sürecinden kaynaklandığı propagandası, yoğun bir şekilde ifade edilmekte, Türkiye'nin sorunlarından kurtulması için çözüm sürecinden kurtulması gerektiği şeklindeki kanaat hakim kılınmaya çalışılmaktadır. Çözüm süreci, bugün günah keçisi durumundadır. Çözüm sürecinin günah keçisi haline getirilerek değersizleştirilmesi, bundan sonraki barış ve çözüm girişimlerine toplumu ikna etmeyi zorlaştıracaktır.
Mevcut şartlar altında net olarak bir şey söylemek mümkün olmamasına rağmen, söylenecek tek şey çözüm sürecinin bittiğidir. Çözüm sürecinin bitmiş olması, MHP'yi ve milliyetçiliği, toplumda ve siyasette yeniden öne çıkarmıştır. MHP, yapılan askeri operasyonların yarattığı milliyetçi ve militarist psikolojiden yararlanarak tek alternatif haline getirmeye çalışmaktadır. Çözüm sürecinin bitmesi ve askeri operasyonlar, MHP'ye ve milliyetçiliğe büyük bir alanın açılmasını sağlamıştır. Daha önce öldü denilen MHP-Ak Parti koalisyonu fikri bugün olabilecek en önemli seçenek haline gelmektedir. Çözüm sürecinin bitmesi Ak Parti'ye değil, MHP'ye yaramaktadır. MHP, çözüm sürecinin bitmiş olmasını Ak Parti'nin kendisine mahkum olması olarak anlamaktadır.
Milliyetçiliğin ve militarizmin yükselmesi, çatışmaların ve can kayıplarının artması, askeri müdahalenin tek çözüm haline getirilmesi, doksanlı yıllarda yaşanan kanlı ve karanlık kabusun tekrar yaşanacağı endişesinin duyulmasına yol açmıştır. Türkiye, DAİŞ ve PKK ile bir savaşa girmiş durumdadır. PKK ve DAİŞ örgütlenmelerinin, ülke içinde harekete geçmeleri halinde nasıl bir tablonun ortaya çıkacağını bilmiyoruz. Kontrollü kaos stratejisi denilen konseptin kanlı bir çatışma sürecinden başka bir şey olmadığını ve hiç bir kaosun kontrol edilebilir olmadığını anlamamız gerekmektedir. Yeni bir çatışma sürecine girmemize neden olan olumsuz gelişmeleri yaşadığımızı bugünlerde ihtiyacımız olan şeyin şiddet ve çatışma değil, barış ve huzur olduğunu güçlü bir şekilde idrak etmemiz gerekmektedir.