Yeni bir 17/25 ihaneti yolda mı?
17 Aralık 2013’te Fethullahçı Terör Örgütü’nün yargının
içindeki militanları vasıtasıyla yapmaya çalıştığı darbe girişimi, hükümetin
doğru ve zamanında refleksler vermesi ile sonuçsuz kalmıştı. FETÖ’nün 25 Aralık
2013’te ikinci dalga operasyon hamlesi de o dönemki hükümetin aldığı önlemler
sonucunda amacına ulaşamamıştı.
O güne
kadar yargı içerisindeki FETÖ militanlarının varlığı her zaman konuşuluyordu
ama etkileri tam olarak bilinmiyordu. 7 Şubat 2012’deki MİT kumpası ve 17/25
Aralık darbe girişimlerinden sonra FETÖ’nün yargı içerisindeki hakimiyeti ve
etkisi daha net bir şekilde anlaşılır oldu. Bu yüzden 2014 yılındaki HSYK
seçimlerinin, 17/25 Aralık ihanetinden sonra hayati bir öneme sahip olduğu devletin
bekası açısından su götürmez bir gerçekti.
2010
yılında 10 bin 739 olan hâkim ve savcı sayısı dört yıllık süreçte neredeyse
tamamı FETÖ ile iltisaklı 4 bin 273 hakim ve savcının göreve başlamasıyla 15
bin 12’ye çıkmıştı. Yargıtay’da 107 yeni üyeliği ele geçirmişler ve yargı adeta
FETÖ’nün arka bahçesi haline gelmişti.
2014
yılındaki HSYK seçimleri öncesi hâkim ve savcılar net bir şekilde ikiye
bölünmüşlerdi. FETÖ militanlarının dışında kalan tüm unsurlar bir araya gelip
“Yargıda Birlik Platformu” adı altında birleşmişlerdi. Seçim sonucunda FETÖ
unsurları yenilgiye uğratılmış ve bu ülkenin 15 Temmuz sonrasında kaderini
belirleyen, belki de Türk hukuk tarihinin en kritik HSYK’sı oluşmuştu.
Peki
örgütün bir dönem bu kadar etkin olduğu ve tahakkümü altında olan yargı sistemi
tam anlamıyla temizlendi mi? Son günlerde kamuoyunda sık sık konuşulan;
Danıştay’ın FETÖ iltisakı nedeniyle ihraç edilen 178 hâkim ve savcının göreve
iade kararı, özellikle TSK içindeki örgüt üyelerini deşifre etmek için yegane
bir çözüm olan “ankesörlü hat” davalarındaki aleyhte delillere rağmen verilen
beraat kararları, FETÖ mensubu Mehmet Baransu hakkındaki bazı suçlardan verilen
beraat kararı, sözde askeri öğrencilere verilen müebbet hapis cezalarının
bozulması ve verilen beraat kararı gibi kararların sonrasında bu soru daha da
anlamlı bir hale geliyor.
2014
HSYK seçimlerindeki keskin hat, yargıdaki FETÖ mensubu hâkim ve savcıların
sayılarını net bir şekilde ortaya çıkartmıştı. Birbirlerinden bağımsız ve
birbirleri lehine oy istememelerine rağmen FETÖ iltisaklı adaylara blok oyların
kullanılmış olması, bu oylamanın örgütsel bir faaliyet olduğunu kanıtlar
nitelikteydi. Yukarıda sorduğumuz sorunun cevabını bazı sayısal veriler
ışığında aramaya devam edelim.
2014
HSYK seçimlerinde 373 yargıtay üyesi, 3 HSYK üyesini belirlemek için oy
kullanmıştı. FETÖ kontenjanından seçime giren aday 196 oy almıştı. 15 Temmuz
darbe girişimi sonrası 133 Yargıtay üyesi FETÖ iltisakı nedeniyle ihraç
edildiğine göre, FETÖ adayına oy veren 196 – 133 = 63 Yargıtay üyesinin hala
görevde olduğunu söyleyebiliriz.
Danıştay
üyelerinden HSYK üyesi belirlemek için oy kullanan 151 kişiden FETÖ
kontenjanından seçime giren adaya 73 oy çıktı. 15 Temmuz sonrası 43 Danıştay
üyesinin örgüt iltisakı nedeniyle ihraç edildiğine göre FETÖ adayına oy veren
73-43=30 Danıştay üyesinin hala görevde olduğunu söyleyebiliriz.
Aynı
çıkarımla idari yargıda 45 hâkim, adli yargıda ise 2083 hâkim ve savcının hala
görevlerinde olduğunu anlayabiliriz. Takiye uzmanı FETÖ militanları, farklı
maskeler ve kimliklerle yargıda etkin olan grupların şemsiyesi altında
faaliyetlerine devam ediyor olabilir mi? Bu veriler ışığında yeniden denenecek
bir yargı darbesi ihtimalinden söz etmek gerçekten ütopik mi?