Yeni Anayasa
Dünya olanca hızıyla dönüyor. Kişisel gereksinimler de, bu nispette değişiyor. Doğal olarak hayata bakış açısı farklılaşan bireylerin, beklentileri de aynı oranda başkalaşıyor. Özellikle teknolojinin ilerlemesiyle kıyas yapabilme yetisi hızlanınca, insanlar da DAHA İYİSİNİ aramak durumunda kalıyor. Fakat bu döngü içerisinde yaşam sınırlarını tayin eden yasaların, toplumdaki bu hızlı değişime ayak uyduramadığı çok bariz. Bu bir bakıma da normal aslında. Çünkü buna ülkemizden bakarsak eğer; hep darbe dönemlerinde hazırlanan Anayasaların, günün koşullarına göre kaleme ALINMADIĞINI yadsıyamayız. Daha sonraları ise lokal müdahalelerle delik deşik edilerek, bütünlük bozulduğu gibi hormonlu bir görüntüye büründüğü de net. Oysa devran ne kadar süratli dönerse dönsün, İNSAN ÖZNEYE ALINDIĞINDA ona dair isteklerin özü itibariyle hiç değişmeyeceği ortada. İşte bu yönüyle düşünüldüğünde Anayasaların; yaratılmışların en şereflisi olan insanın izzeti bağlamında AİLENİN, MİLLETİN, DEVLETİN, huzur ve refahını evrensel değerlerle işlemesi önem arz eder. Öyle ki "ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR" düsturundan yola çıkarsak şayet, "ANAYASALAR BİR DEVLETİN TAŞIYICI DİREKLERİDİR" dersek abartmamış oluruz. Keza böyle hazırlanan bir Anayasanın, her çağda aktifliğini koruyacağı ölçüde, proaktif yönü de tartışılmaz olacaktır.
Yani Dünya yeni bir dönemin eşiğine gelmişken ve Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ikinci asrına adım atmışken, bunun ön hazırlığının YENİ BİR
ANAYASA ile yapılması kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Neticede bu husus
ülkenin bölünmez bütünlüğü, huzuru, bekası ve de refahı adına olmazsa olmaz bir
şart görünüyor. Zira bugün tarihi
birikimlerimiz ve ideallerimiz itibariyle, artık mızrağın çuvala sığmadığı bir
noktadayız. Elbette yasalarımızdaki yorumsal gedikleri kullanarak, geçmişte demokrasimizin
zincire vurulmaya çalışılmasının da canlı şahitleriyiz. Buna rağmen senelerdir
yeni bir Anayasa ya yazamadık yada yazılmasının önünde, hep engellerle
karşılaştık maalesef. İdeolojik sebeplerden mi, mevcut durumun memnuniyetinden
mi yahut dış etkenlerin müdahalesi sebebiyle mi bilinmez ama garip bir durumla
karşı karşıya olduğumuz aşikâr. Geldiğimiz aşamada ise İNSANİ PERSPEKTİFTE, ÖZ HASSASİYETLERİMİZİ
GÖZETECEK, AYRIMCILIĞA FIRSAT TANIMAYAN, KURUMLARIN GÖREVLERİNİ YERLİ YERİNE
OTURTACAK ve KÜRESEL TUZAKLARI BOZMAYA MATUF bir Anayasa hazırlamanın vakti
gelmiş, hatta geçiyor diyebiliriz. Kaldı ki “ÜLKELER, EDİNİMLERİNİN ALTINI
DEĞERLERİNE BAĞLI, SAĞLAM HUKUK VE DEMOKRATİK NORMLARLA DOLDURULDUĞU TAKDİRDE
İDEALLERİNE ULAŞILABİLİRLER” diye de bir gerçek mevcut.
Anlayacağınız şu sıralar gündemde olan YENİ ANAYASA; seneler
sonrada GENEL HATLARIYLA güncelliğini kaybetmeyecek mantalitede, bugün olduğu
kadar yarın için de hazırlanacak normlar içermelidir özetlemek gerekirse. Bunun
için Meslek Odalarının, Düşünce Kuruluşlarının, Siyasi Partilerin… sürece
katkıda bulunması o yüzden çok önemli. Bu bağlamda Meclis Başkanımız Sn. Kurtulmuş’un;
”’Anayasaya katkıda bulunmak istiyorum' diyen tek bir yurttaşımız dahi olsa,
onu dinleyeceğiz ve görüşlerinden istifade etmeye çalışacağız” sözleri oldukça
çarpıcı. Tabi kaostan nemalanan bazı tiplerin “buna karşıyım, engelleyeceğim”
ifadeleri de bir o kadar manidar seyrediyor. Yıllardır Türkiye’nin “iktidar
eliyle kutuplaştırıldığını savunup hükümeti suçlayan” bu zevatın, Cumhurbaşkanımız
ile Muhalefet Liderinin görüşmesi sonrası, siyasetteki yumuşamayı eleştirmeye
başlamasıysa, işimizin hayli zor olacağını ispatlıyor. Gerçi hangi işimiz kolay
oldu ki? El-Hak olmadı. BELLİ Kİ DIŞARIDAKİ ODAKLARIN TELKİNİYLE SAĞCI, SOLCU,
MİLLİYETÇİ, İSLAMCI, ATATÜRKÇÜ MASKESİ TAKIP, ASIL GAYESİ BAŞKA OLAN LOPÇU
TAKIMININ YİNE ELİNDEN GELENİ YAPACAĞI MUHAKKAK. Lakin en azından toplumun
kahir ekseni, bunun farkında çok şükür… Bu da bir teselli vesilesi sunuyor
bizlere. Bilmem yanılıyor muyum? Bu konuda siz ne dersiniz?