Yedinci güç fırsatı
ABD basınında Türkiye’nin S400’leri Ukrayna’ya konuşlandırması karşılığında F35 projesine dönebileceği hesapları konuşuluyor.
Atlantik’in öteki
tarafında bulunan süper güç, Rusya ile yakın ilişki içerisinde
bir Türkiye istemiyor.
Yaptıklarının birçok pratik faydası görülse de Batı
Bloğu'nda ABD otoritesine karşı gelen tek ülke olan Türkiye’nin
başkaldırışı cezalandırılmaya çalışılıyor.
Duruşu sayesinde ötekileştirilen Çin ve Rusya’nın Batı
Bloğu ile arasına yeni bir yol açan Türkiye’nin bölgedeki artan
gücünü kabul etmeyen bir ABD var.
Sahada değişen bu durumu masada da değiştiren Türkiye gerçeği görülmeli.
Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba’nın
Rusya ile yapılacak bir barış anlaşmasında güvenliğin garantisi (garantör) için,
dünyada bir süredir devam eden P5 (BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi
üyesi: Çin, Fransa, İngiltere, Rusya ve ABD) artı 1 (Almanya) ile
kurulan dengeye Türkiye’yi de eklemek istemesiyle bu gerçek ortaya
çıkıyor.
P5 + 1 düzeni
Avrupa’da E3 (Europa/Avrupa) + 3 (Rusya, ABD,
Çin) şeklinde açıklanıyor.
Türkiye’nin dünyada karar verici bu 6 devletin arasına
yedinci devlet olarak eklenmek istenmesi dünyadaki güç dengeleri açısından
oldukça önemli.
Artan gücüyle Türkiye’nin Avrupa’da yer alarak E4+3 düzenin de mi, yoksa
büyük güçler arasında yer alarak E3+4 düzenin mi konumlanacağı
bir dönemece yaklaşıyoruz.
Avrupa Birliği süreci
iyi okumalı ve geç olmadan Türkiye’nin Birlik içinde konumlanmasına izin
vermeli.
AB’nin
yaşadığı korkuların yersiz olduğu Türkiye'de sadece son 20 yılda büyük
çoğunluğu sisteme karşı olan kesimin yaşadığı dönüşümle bile anlaşılabilir.
Türkiye her unsuruyla dönüşüme açık.
Yunanistan ve Fransa’nın
Türkiye karşısındaki duruşu İsrail’in Türkiye tercihi ile yıkıldı.
Ermenistan ile
başlayan yakınlaşma süreci Ermeni Diasporası'nın Türkiye
karıştığına karşı AB ileri
gelenlerinin elini güçlendiriyor.
Türkiye üyeliğine karşıt olanların tepkisi büyük
ölçüde kırıldı.
Batılı sistem içerisinde tam anlamıyla yer almak
isteyen Türkiye’nin Birlik içerisine dâhil edilmesi bölgedeki birçok sorunun
çözümüne de katkı sunacaktır.
Rusya'nın saldırganlığından çekinen Avrupalıların ABD'den
istediği desteği bulamayıp sahada tek varlık gösteren Türkiye'ye koşmaları da
bunun göstergesi değil mi?
Ya da...
Çanakkale Savaşı’nda Ermeni ve Rum vatandaşlarla zulme
karşı birleşebilme yetisi gösteren tarihe sahip Türkiye’nin, ABD’nin
Hıristiyan, Müslüman demeden Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilanını yıkan BM Genel
Kurul kararını inşa etmesi...
Ya da...
Yeni Zelanda’da camiye saldırıda 1’i Türk 56 kişinin
canına kıyılan 15 Mart’ı BM Genel Kurulu’nda “Uluslararası İslamofobi ile Mücadele Günü” ilan ettirecek
diplomasiyi göstermesi Türkiye’nin birçok kültürü koruyup kollayan örtük gücünü
ortaya koymuyor mu?
Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in
gelişi dikkatli okunmalı.
Ortadoğu devletlerinin ABD’nin
güvenlik garantilerinin yok olacağı korkusuyla İran’a karşı İsrail ve Türkiye ile
yakınlaştığı bir dönemde, ziyareti sırasında enerji güvenliğinden
bahseden Almanya Şansölyesi Olaf Scholz aslında kapıyı
aralamış durumda...
Ayrıca, Türkiye’nin Türk Devletleri
Teşkilatı ile yürüttüğü Orta Asya politikası
hem Rusya hem de Çin’i dengeleyebilecek alanı da
açıyor.
Dünyanın bir numaralı ekonomisi olan AB’nin Türkiye’yi saflarına katması ile
Birliğin tekrar büyüme trendine gireceği gerçeği ayan beyan ortada duruyor.
Türk
diplomasisinin Avrupa
diplomasisini ileri taşıyacak ilişkiler kurabildiği, Türk ekonomisinin Çin’e muhtaçlığı ortadan kaldıracak araçlara
sahip olduğu gerçekliğine bakılınca kazan kazan formülü ortaya çıkıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
bu fırsatı gündeme getirerek liderlik gösterip adım atması Türkiye için tabloyu
bir anda değiştirebilir.
Benzersiz süreçlerden geçiyoruz.
Tarkan’ın “Geççek” ile Serdar Ortaç’ın “10 numara”sı arasına sıkışmayalım.