Yediklerimiz ilaç olursa…
Son yıllarda giderek artan bir ilgi var bu konuya. Ne
yerseniz o olursunuz ya da yediğiniz ilacınız olsun gibi evrensel kabul görmüş
gerçekliklerin dama atılmış pabuçları bugünlerde yeniden gündem olmayı
başarıyor.
Çare ve çözüm olarak sunulan şişirme projeler bir bir ellerde
patlayıp insanlarımızı sükûtu hayale uğrattıkça gerçek olan yeni gerçekliklerle
tanışacağız.
Mesela! Beynimiz tarafından salgılanan bazı maddelerin daha
fazlasının bağırsaklarımızdaki bakteriler tarafından salgılanıyor olması
gerçekliği tıp dünyasında önceleri tiye alınmıştı.
Yapılan çalışmalar bu
konuda yapılan affedilmez hataları su yüzüne çıkardı. Bugün biliyoruz ki,
tedavisinde zorlandığımız bazı psikolojik arızların kaynağı bağırsak faaliyetleri
ile ilgili.
Özellikle yanlış beslenmenin de katkısı ile bağırsak florası
bozulduğunda aradan çok geçmeden depresyon, panik atak, anksiyete hatta
psikotik bozukluklar alerjik hastalıklar migren ve romatizmalı hastalıklar füze
gibi artarak art arda sıralanabiliyor.
İşin sırrını daha yeni yeni çözmeye başladık. Beyinle
bağırsakların embriyolojik kökeni aynı. Çin tıbbında hala önemini koruyan
meridyen kavramında beynimize ait bir hattın olmaması ve bunu kalın bağırsak
mide ve safra kesesi meridyenleri ile yerine getiriyor olması da çok manidar ve
araştırılması ve üzerinde çok çalışılması gereken bir konu.
Pratik hayatta karın krampları ile stres arasında çok yakın
bir ilişkinin olduğunu bilmeyenimiz yoktur.
Herkes kendi tecrübesi ile bu meseleden haberdar. Ne oluyor
da stres mide ve bağırsaklarımızda aniden etkisini gösteriyor? Cevap bekleyen
onlarca hatta yüzlerce soru ile meseleyi detaylandırmak mümkün.
Özellikle çocukluk çağlarında sık görülmeye başlanan ve
sektör haline gelmiş bazı sağlık kuruluşlarınca tedavisi aranan onlarca
hastalık var.
Otizmden, hiperaktiviteye dikkat eksikliğimden hafıza
sorunlarına, kişilik bozukluğundan davranış bozukluklarına kadar türetilerek
çoğaltılan hastalıkların altında da bağırsak florasındaki bozulma olduğunu
düşünüyorum.
Asistanlık yıllarımda Parkinson ve sara hastalığında
önerdiğimiz ketojenik diyet günümüzde tekrar parlatılarak yukarda zikrettiğim
hastalıklarda yeniden kullanılmaya başladı.
Gelişmeler ümit verici.
Ketojenik diyette yağ ağırlıklı proteinli gıdalar orantısız
kullanılarak bağırsak florası doğallığını korur hale getiriliyor. Ayrıca bu
diyetle oluşturulan asidik ortam da hücrelerde kendini toparlama dediğimiz
duruma yardımcı olabiliyor.
Doğal turşu, ev yoğurdu, gezen tavuk yumurtası ve serbest
dolaşan hayvan eti de bağırsak florasının düzenlenmesinde yardımcı rol
oynayabiliyor.
Rafine şeker, buğday, buğdaydan imal edilen katkı maddeleri
ve koruyucu adı altında gıdalara katılan zehirlerinde alınmaması gerekiyor.
Sağlıklı zayıflama, otoimmün hastalıklar ve psikosomatik
hastalıklarla mücadelede ketojenik diyet önümüzdeki dönemde yeniden güncel hale
gelecek ve sağlıklı yaşam için belki de yeniden tarih yazacaktır.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle.