Yedi Güzel Adam'ın Rüyası: Akif İnan Ağabeyimize
Yazmak değil yaşamaktan yana oluşun bize susmayı öğretti "SEVGİLİ". Sahi "sevgilim" hitabın bizi heyecana gark ediyordu. Ertelediğin yazılar, tomar tomar kağıtlara sığmazdı biliyorum. Zinhar demiştin sözünüzü sakınmayın demiştin, hakikatin üstünü örtenlere karşı sesinizi yükseltin demiştin. Bu yüzden İbrahim kenti Urfa'da gerektiğinde İbrahim'i yakmayan ateşe girin demiştin. Belki Semender misali masalları süslerdik. Masallar ki gerçek.
Taksim yokuşunda, İstanbul'un rüzgarlı tepelerinde söyleştim durdum seninle, tenha sözlerden konuştuk. Bir otel lobisinde sizi beklerken dik duruşunuzu gördüm. Sizi ve dava arkadaşlarınızı gördümu2026 Şiir gecelerimize davet ederken telefon ahizesinin öte yanında tok sesli şairi gördüm sende. Necip Fazıl'ı muştulayan ve onun metafizik evladı Hilmi Oflaz'ı gördüm. Şiire başlamadan Fatiha istemiştin Hilmi Oflaz için. Hilmi Oflaz'la beraber sen de üstadın evladıydın. Ankara'nın taşlı yollarında Üstadın hep yanında, arkasında idin. Biz Vefa semtinde kalan gençler ki vefayı gördük sende "SEVGİLİ".
Yağmurlu bir geceyle karışık şiirlerini dinliyorduk Taksim'de. Sözünü kesen nadanın sesini kıstık. Söze gelemeyen güruhu saza gönderdik. Biz, bu yapılar ayakta kaldıkça kutsal sözün bekçileri olacağımıza söz verdik.
Susarak öğrettin bize sevgiyi. Biz ise sakladık, sevdalarımızı, duylarımızı, hüzünlerimizi. Bütün aşklarımızı Beyazıt Meydanında bıraktık. Post Modern darbeye direnen yüreğimizle. Senin bize ödünç verdiğin şiirleri okuduk meydanlarda. Marş yaptık, haykırdık. Kelimelerine kıydık belki ama güzel günleri düşlemek adına buna mecburduk "SEVGİLİ".
Çağın, çokça manasızlaşırken insanlar ve insanlık hırpalanırken sen mana kervanlarıyla yola koyuluyordun. Güvercin bakışlarınla bizi kor ateşlerden ateşli yaratılışlara karşı koruyordun. İbrahim kentinde biz bunları yaşıyorduk. Bunlara şahit oluyorduk. Atamızı ateşten koruyan yüce rabbimize hamd ediyorduk.
Tenha Sözlerinle bizleri suları kabarmış bir ırmağın boz bulanık sularına bırakıyorduk. Mana aleminde yüzüyorduk. Bir Ahmet Haşim'i bir Şeyh Galib'i görüyorduk. Gözlerimizi sana çevirdiğimizde sırrımızı saklayan bir mahzen görüyorduk. Ve biz biliyorduk ki aşk şehidi Hallac-ı Mansur'un sırrını paylaştığı vefasız balıkların ona ne yaptığını.
Zulme başkaldırı diyordun. Materyalist Müslümanlara ne kadar zulüm yaptığını söylüyordun. Kentleşme ile birlikte insanın tabiattan kopuşundan dert yanıyordun. Bir bahçeli ev, bir hayatlı eve özlemin vardı. İnsanın yalnızlığını devam ettirdiği beyaz adamların kutusuna mahkum olmuştun. İnanç zaafiyeti içinde kıvranıyoruz üstadım. Oysa içinde nar ağacı, kuyusunda sebil taşı ve eyvanına varmadan öldüğümüz evler çoktan yok oldu...
Kudüs için ağlıyordun uzun uzun. Mescid-i Aksa'yı düşlüyordun. Zülum bitmedi "SEVGİLİ", Filistin hala kan ağlıyor. İlk kıblemiz, inançlarımız işgal altında. Varayım feryad edesim gelir ama beni ele veren hicabımdır üstadım. Bunu zemzemle yıkanmış şehirde öğrendim. Büyük Doğu bir gün doğacak üstadım.
Zamanı aşıp çağı yenileyen şiirlerin vardı. Bütün bunlar edebiyatsız medeniyet, medeniyetsiz edebiyat olmaz dediğin için vardı. Büyük Doğu, Diriliş, Hilal, Edebiyat ve Mavera vadilerinde eşsiz meltemler esti. Ağabey oldun herkese ağa oldun. Seni anmakla geçti günlerimiz ama bir ağabey bulamadık. Ön saflarda görünmeye çalışmadın, heybetin, azametin ve duruşun en ön saftaydı.
Büyük şehirlerin ortasından büyük nehirlerin kıyısına bir tayf gibi indin. Dağlar içindeki şehirlere gönlünü bir ağa kaptırdın. Ve seni dost biliyordu ağlayan şehir. Sonra çok sonraları toprak oldun veli ordularına. Günleri bir secde hızıyla geçtin. Erişsem diyordun mahşere iftar vaktinde. Siirt'e, Baykan'a, Arınç köyüne selam olsun. Ki onlardır şiirine ilham, ki onlardır şuuruna cevher.
Bir kış günü meydanlara çıktığında yakalandığın amansız hastalık seni ön saflarda yakaladı. Şairce yaşadın, dervişçe öldün. Seni artık anlatamam üstadım en iyi anlatış bence susmaktır.