Yazılan Eserler Büyük Hikâyemizi Anlatıyor
Salgın döneminde yayıncılar hiç durmuyor. Yayınevi yöneticileri, bu zor zamanda bile birbirinden değerli kitapları okuyucularına ulaştırmaya devam ediyorlar. Son zamanlarda neşredilen kıymetli eserlerin başında, meslek büyüğümüz Mehmet Cemal Çiftçigüzeli’nin Öp Beni Asitane adlı eseri geliyor. Daha önce memleketi Kilis’i anlattığı Tut Elimi Kilizle kitabıyla hatıralarını kaleme almaya başlayan Çiftçigüzeli, Öp Beni Asitane’de İstanbul’daki hayatını, matbuattaki çalışmalarını, tanıdığı fikir, kültür ve sanat adamlarını anlatıyor. Son yıllarda okuduğum en kıymetli ve feyizli hatırattan biri diyebilirim. Kitabı baştan sona okurken neredeyse her sayfasını kırmızı kalemle işaretledim.
Yazarımız ‘teşekkürname’sinde eserin yazılmasını talep eden ve teşvik edenlerin başında fakiri de zikretme lütfunda bulunmuş, sağ olsun. Hakikaten birikimli kültür sanat adamlarının, akademisyenlerin, gazetecilerin ve yayıncıların mutlaka hatıralarını kaleme alması gerekiyor.
Bu, topluma ve gelecek nesillere bir borç. Zira bu metinler, şahsi bir hatırattan ziyade yaşanılan dönemin fikir ve kültür hayatına da kuvvetli ışık tutuyor, ayna oluyor. Kitapta o kadar çok isim geçiyor ki, doğrusu Türkiye’nin son yarım asrına mühür vuran neredeyse bütün münevverleri, yazarları, mütefekkirleri, ilim ve düşünce adamlarını, gazetecileri, sanatkârları burada görebilirsiniz. Adı geçenleri davranışlarıyla, meziyetleriyle, zaaflarıyla daha yakından tanıma fırsatı bulabiliyorsunuz. Hatalarından ders çıkarıyor, cesaretlerine imrenerek bakıyorsunuz. Yani tam anlamıyla bir ibret kitabı aslında. Gazeteler, dergiler, cemiyetler, dernekler, vakıflar ve bütünüyle hayatımız…
Babıali’de Sabah
Burada eseri tafsilatlı biçimde tanıtamayacağımıza göre Mehmet Cemal ağabeyimizin ilk çalıştığı gazetelerden Bâbıâli’de Sabah bölümünden kısa bir iktibas yapalım: “Gazetemize gelenler arasında Pertev Beyin Üç Kızı romanının yazarı bir Osmanlı Hanımefendisi Münevver Ayaşlı, başında Dersaadet türbanı ve şık tayyörüyle, Prof. Dr. Osman Turan davudi
sesiyle, Osman Yüksel Serdengeçti esprileriyle, Sezai Karakoç, ciddiyetiyle dikkat çekerdi.” Gazetede yazan ve çalışanlar arasında Necip Fazıl Kısakürek, Eşref Edip Fergan, Mehmed Şevket Eygi, Mustafa Nezihi Polat, Vehip Sinan, Cavit Ersen, Gürbüz Azak, Necdet Sevinç gibi şahsiyetler de var. Muazzam bir kadro. Tabii Çiftçigüzeli muhabir olunca, verilen her işi yapmaya hazırdır. Bilhassa kültür mahfillerinin faaliyetlerine isteyerek, koşarak gitmektedir.
Hatıraları okumaya devam edelim: “Sonra MTTB’deki konferansları takip etmekle görevlendirildim. İşte bu etkinlikler ufkumu açtı. Profesörler Faruk Kadri Timurtaş, İbrahim Kafesoğlu, Ali Nihad Tarlan, Nevzat Yalçıntaş, Sabahattin Zaim, Salih Tuğ, Nurettin Topçu,
yazarlar Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Kabaklı, Tarık Buğra ve Ergun Göze’nin görüşleri beni etkiledi. Çarşıkapı’daki Kubbealtı’nda ise daha çok kültür, edebiyat, musiki, Osmanlı Türkçesi, Türk süsleme sanatları, tarih, medeniyet hareketi içindeki isimler programa alınırdı.”
Öp Beni Asitane
Öp Beni Asitane, sadece basın tarihi değil Türk sağının da renkli bir hatıra defteri. Kitap tanıtım yazıları uzun olmaz, kısa keseceğim ama kültür, basın, medeniyet ile sağ düşüncenin temsilcilerini ve muhtelif renklerini merak edenler Akıl Fikir Yayınları’ndan çıkan bu
eseri bir an önce okuma ihtiyacı hissedeceklerdir.
----------------------
İnci Enginün’ün yeni eseri
Hocam Prof. Dr. İnci Enginün, Türk edebiyatı araştırmalarında çok seçkin bir isim. Merhum hocamız Mehmet Kaplan’ın ‘hayrü’l- halefi’ gözüyle bakılan İnci Hanım, birbirinden değerli eserleri kültür hayatımıza kazandırmaya devam ediyor. Bütün kitaplarını takip edip okuduğunuzda, Türk edebiyatını âdeta bir bütün olarak görebiliyorsunuz. Dergâh Yayınları’ndan yeni çıkan kitabı, Orhon Yazıtları’ndan Bugünkü Türk Dünyasına adını taşıyor. Hoca, Türk milletinin maceralarının anlatıldığı dil ürünleri hakkındaki yazılarını
bir araya getirdiği bu eserinde, Orhon Yazıtları’ndan Almanya’da yaşayan Türklerin sıkıntılarını aksettiren kitaplara kadar farklı vesilelerle kaleme aldığı yazıları bir araya getirmiş. Sözü kendisine verelim: “Benim alanım Yeni Türk Edebiyatı. Fakat ben Türk
Edebiyatını, Türk kültürünü bütünüyle kucaklamak istiyorum. Bir kişinin yapamayacağını bildiğim hâlde, büyük bir açlık duyuyorum bu alanları bilmeye. Türk varlığının sürekliliğine inanıyorum, sadece Türkiye’de yaşayanlar değil, Türk olan herkesin kaderi ilgilendiriyor
beni. Ben, sevdiğini yabancı illerde bulduğunda ona kavuşmak için elinden geleni yapan, onunla evlenen, benimseyen ve çoğalan atalarımın soyundanım. Kendimi sadece Türk sayıyorum. Bu büyük milletin bir ferdi olmak ve onu geride bıraktığı eserleriyle tanımaktan
ve tanıtmaya çalışmaktan mutluyum.”
-------------------------
Süleyman Nazif kitabı
Prof. Dr. Muhammet Gür’ün Kendi İçinde ve Kendine göre Süleyman Nazif kitabı da Dergâh’tan çıktı. Gür, edebiyatımızın cesur sesi olarak bilinen Süleyman Nazif’i derinlemesine ele alıyor. Öncelikle edebiyatçımızın ecdadını ve aile çevresini anlatıyor.
Gençliği, ilk memuriyetleri, İkinci Meşrutiyet, Mütareke ve Cumhuriyet dönemlerindeki yaşayışını tespit ediyor. Süleyman Nazif ‘nev-i şahsına münhasır’ bir şahsiyet. Kolaylıkla zapt edilemeyen zor bir mizacın sahibi. Yazarımız, onun sanat, edebiyat, Türk dili, Doğu ve Batı edebiyatları ile sosyal ve politik meseleler hakkındaki görüşlerini ayrı bölümler hâlinde topluyor. Süleyman Nazif’in yaşadığı devir içinde farklı fikirlere dair duruşu, Avrupa medeniyeti, Islahat, eğitim, basın ve rejime bakışı, Türkçülerle olan münasebetleri üzerinde teferruatlı duruyor. Uzun bir araştırmanın sonucunda vücut bulan eserde Süleyman Nazif, özellikle makale ve mektuplarına göre esaslı biçimde araştırılmış ve ortaya orijinal bir eser konulmuştur. Kritik bir zaman dilimi içinde yaşayan şair, bürokrat, gazeteci, vali,
hatip, muharrir, siyasi sürgün, cemiyetçi, münekkit, nüktedan,
polemikçi gibi çok cepheli ve kuvvetli bir şahsiyet olan Süleyman
Nazif’i en doğru şekilde tanımak isteyenler bu eseri okumalı.
-------------------
Murat Başaran’dan uyarış
Deneme ve romanlarıyla tanıdığımız Murat Başaran’ın uzun bir süredir üstünde çalıştığı romanı Uyanış, Fesleğen Yayınları’ndan okuyucuya ulaştı. Murat Başaran düşünen ve sorgulayan bir edebiyatçımız. Cemiyeti sarsan hadiselere sırtını dönmeyen, gayret
sahibi bir münevver. Geçmişte denemelerini gençlerin en çok okuduğu yazar, şimdi de yetişkinlere dönük romanlarıyla öne çıkıyor. Temel değerlerimizin etrafında ördüğü Uyanış romanında toplumun yaşadığı hâlleri, bazen içinde çırpındığı tezatları ve nihayetinde çözülme ile bundan kurtuluş yollarını anlatıyor. Hazreti Âdem ile başlayan kadim hikâyemizin günümüze izdüşümü bir bakıma roman. Eserin özünü dile getiren bu satırlar ise yazarımıza ait, okuyalım:
“Dünya yaratıldığından beri rahmani ve şeytani bir mücadelenin sahnesi. Bir tarafta Rabbimizin elçileri ve onların izinden giden müminler… Bir tarafta huzurdan kovulmuş ve fakat hesap gününe kadar insanı yoldan çıkarmak için izin almış İblis ve onun cin ve insan
şeytanlarından ordusu… Ahir zamanda kıyasıya şiddetlenen mücadelenin görünen ve görünmeyen boyutlarında, İstanbul merkezli olmak üzere sınırları aşan bir ‘uyanış’ hareketine şahit oluyoruz. Bu mücadelede isimler çok, hizmetkâr çok, kahraman yok… Çünkü onlar
nefisleri için değil, Allah rızası için savaşıyorlar. Uyanış’ın erleri Musannif, Yusuf ve Berat’ın etrafında şekillenen olaylarla, İblis ve İblis’e satılmışların tuzakları hakkında sağlam kaynaklar esas alınarak bilinmeyenlere ışık tutulmaya çalışılıyor. Hiçbir şey göründüğü gibi değil… Ve görenler gördüklerinin rüya olmadığını gayet iyi biliyorlar.”
------------------------------
İstanbul Yahudilerine dair
Mahmut Haldun Sönmezer’in Post Yayınları’ndan çıkan Modernleşme Sürecinde İstanbul Yahudileri adlı kitabı iyi yapılmış bir inceleme ve titiz bir alan araştırması. Büyük bir medeniyetin mensubu olan Türk milletini ne yazık ki peşin hükümlü olan Batı tanımıyor, daha doğrusu tanımak istemiyor. Garplılar, azınlıkların geçmişten beri vatanımızda en müreffeh şekilde yaşadığını bildiği hâlde bilmezden geliyor. İnsanoğlunu ‘eşref-i mahlukat’ olarak gören yüce bir dinin mensubu olan bizler, elbette aynı toprakları paylaştığımız Musevilere, Ermenilere, Rumlara ve diğer milletlere hiçbir zaman hor ve hakir bakmamışızdır. Aksine bu konuda dünyada örnek gösterilecek belki de ilk ülke Türkiye’dir. Kitap, akademik bir gayretin ürünü ama aslında bütün dünyaya hitap eden bir hüviyeti ile önümüze çıkıyor.
Karanlık noktaları aydınlatan ve bizi dışarıya doğru tanıtan bu eserin farklı dillere bir an önce tercüme edilmesi gerekiyor. Kitap hakkında kıymetli araştırmacımızın sözlerine kulak verelim: “Asırlardan beri bu topraklar üzerinde Yahudilerle birlikte yaşıyoruz. Anadolu, onların diaspora tecrübesinin tartışmasının en huzurlu durağı. Bu coğrafya üzerinde onlar, ABD, Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerindeki dindaşlarından çok farklı bir hayat tecrübesine sahip oldular. Yüzyıllar boyunca huzur, güven ve emniyet içinde yaşadılar. Gerçek anlamda
kültürel çoğulculuğun ne demek olduğunu bu topraklarda öğrendiler.”
Zamanı en iyi değerlendirme, kitap okumak ile mümkün. İnsanı eğiten, aydınlatan ve doğru yolları gösteren iyi kitaplarla ömür bereketlenir.