Ramazan'a Doğru!..
Başınıza üst üste sıkıntılar gelse…
Her attığınız adımda bir aksilik ile karşı karşıya kalsanız…
Şöyle bir dönüp kendinize bakmaz mısınız?
Çocukluk ve ilk gençlik yıllarım, maneviyattan epeyce uzak
bir çevrede geçti.
Etrafımda, Babası
çember sakallı olduğu ve namaz kıldığı
dışlanan bir çocuk vardı sadece, bana hakikatleri göstermeye çalışan.
Onun dışında, hep bildik, “batı hayranlığı” manzaraları…
Bilmiyorum, o çocuğun anlattıklarının etkisinden midir,
nedendir, gençlik yıllarımda karşılaştığım her aksilikten sonra, “Acaba neyi yanlış yaptım, yanlış yapıyorum?”
diye düşünür…
Bu düşünceleri kafamdan kovmaya çalışır…
Bir başka aksilikte yine o ruh haline bürünürdüm.
Sonra sonra…
Rabbim vesileler nasip etti, o çevreden iyice uzaklaştım.
*
İnsanoğlu “olandan bitenden” ders çıkartabilme, “mesajları” alabilme kabiliyetine sahip
olan tek canlı.
“Geçmişin
muhasebesini” yapıp, geleceğine “cüzi
irade”sini kullanarak yön verebilmek için adımlar atabilme ayrıcalığına
sahip.
Aynı zamanda öleceğini bilerek yaşayan…
Kendisine verilen kısa dünya hayatını ne şekilde geçirecek,
neleri yapacak, neleri yapmayacak…
“Tecrübe” denilen de, hataları azalta azalta mesafe kat
edilen bir yolculuk.
Böyle olursa, aynı hatalar sürekli olarak tekrar edilmez.
Ne var ki, gaflet yani “uyur
gezerlik” hali de bir gerçek.
Rabbim, “İnsanların
hesap verme vakti iyice yaklaştı, fakat onlar hâlâ koyu bir gaflet ve
umursamazlık içinde gerçeklerden inatla yüz çeviriyorlar” (*) buyuruyor.
Hesap verme vaktinin iyice yaklaştığına iman ettiği halde,
en azından iman ettiğini söylediği halde, “kopkoyu
gaflet” içinde olmak.
Umursamaz olmak.
Gerçeklerden “inatla”
yüz çevirmek!..
*
İnsanoğlu tefekkür edebilen canlı.
Kendisi için neyin kötü, neyin iyi olduğunu hesap edip bir “tercihte”
bulunabilen.
“İyi” ya da “Kötü”.
Ma’rûf ya da Münker.
*
Neyin iyi, neyin kötü olduğunu görmemiz için “İlâhi İkaz”lardan istifade edebilmek,
insanoğlunun sahip olduğu büyük imkân.
Mesela…
Allah’ın tarım
yapılsın diye yarattığı toprakların üzerine dev beton yığınlarını oturtmak…
Fıtratla çatışmak yanlıştır.
Tarım arazilerinin “betonla
kaplanmasının” maddi getirisi ne kadar büyük olursa olsun, “ölümlü dünyada” değmez!..
Ve elbette…
“Kem âlât ile kemâlât
olmaz.”
Yani..
Kötü vasıtalar ile güzel maksatlara ulaşılamaz!..
Karşımıza çıkan, “en
az yüzelli yıllık” hoyratlığımızın faturasından başka ne olabilir ki?
*
Mübarek Ramazan Ayı’na giriyoruz işte.
Erişebilenler, camilerde, mescidlerde, sofralarda “ Rabbim’e şükürler olsun” diyecekler.
“Büyük müjdelerle
dolu bu mübarek Ay’a, bu sene de eriştiren Allah’a şükürler olsun.”
Sonrası…
Tövbeler, Yüce Allah’a verilen sözler.
Geçmişteki hatalardan ders çıkartarak, başımıza gelen bunca “felâket”in verdiği mesajları alarak,
bundan sonrasına bakmak.
“İşimize gelene
doğru, işimize gelmeyene yanlış” dememek!..
“Yalnızca doğruya
doğru” demek.
Hiçbir yanlışa “doğru”
dememek!..
Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu da…
Kur’an ve Sünnet’in rehberliğinde görebilmek.
*
Malûm, bugünler seçim günleri…
Politik rekâbet had safhada.
Bu süreçlerde, gıybet, dedikodu, iftira gırla gider!..
Buna da “Politika
bu!” diyerek mazeret üretenler olur.
Bazıları, İslam’a uymak varken İslâm’ı nefislerine uydurmaya çalışır.
Bazıları da, tavırlarını, hal ve hareketlerini Yüce Allah’ın
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (**) emrine göre belirlemenin
gayretinde olur.
Ağır yük evet;
Efendimiz (sas), “Beni
ihtiyarlatan ayet!” buyuruyor.
Biz de ihtiyarladık, bakın.
Mesele, nasıl ihtiyarladığımızda…
Ramazan’da bile “tefekkür”
çilemiz olmayacaksa…
Saçları, sakalları değirmende ağartmışız demektir!
(*): Enbiyâ: 1
(**):Hûd:112