Yazarlar Günü
Yazarlara gün doğmamış…
Garip doğar, garip yaşar ve garipçe
ölürler.
Geride bir daktilo, birkaç dolma
kalem
Varsa yazarlar müzesine…
Ya da müzayede salonunda
Alıcı bekler…
Kelam hicap ediyor bu gariplikten
Kalem hayâ ediyor, yazarken.
Annelerin günü var…
Babaların günü var…
Gazeteciler günü…
Eczacılar günü…
Tıp bayramı…
Su bayramı…
Şeker bayramı…
Sahi Ramazan bayramı değil miydi?
Günler, bayramlar; herkes için, her
şey için….
Peki neden,
Bir tek yazarların günü yok?
Şairlerin de günü yok, biliyorum
Yazarlık uğraşılınca oluyor
Şairlik uğraşmakla değil.
Biraz da ilham,
Valery haklı mıydı yoksa
İlk mısra Tanrı vergisi, sonrası
çalışmadır, derken.
Yok yok, siz gelin Shakespeare
üstadı dinleyin.
Hatırlayın şiir yazan şemsiye
ustasına
Ne demişti, hatırlayın.
“Şemsiye yapmaya devam et.”
Sen Şemsiye ustası! Duydun ustayı.
Şemsiye yaptın yüzlerce mekanizma
ile.
Yüzlerce kelime ile de şiir yazdın.
Ama Shakespeare, görmemişti bu ruhu
Şiir ruhunu, şiirinde…
Makale yaz istersen
Ama unutma yazarların günü yok.
Benden dinlerken bunları
Bedriye adlı bir öğrenci:
“Hak edenlerin günü yok”
Demişti ve söze devam etmişti.
“Çünkü öğrencilerin de günü yok”
Ya Ecemsu Dinç, Büşra Fenerli
“Herhangi bir yazardan öğrendiğim
bilgiyi”
Öğrenemedim öğretmenlerden
Heyhat…
“Kitabın filmi çıkınca
Daha çok ilgi görüyor kitaptan”
Demişlerdi…
….
Ve sonra sormuştular bana.
“Ne yazıyorsunuz” diye
Evvelen güdümlü yazmıyorum
Ahiren kaligrafi de yazmıyorum.
Ben, sen, biz, siz, onlar var
Benim yazdıklarımda
…..
Şimdi işgal edilmemiş bir gün
arıyorum
Yazarlar için
Durun durun
Bekir Urfalı’nın teklifi uyar mı
acaba
“29 Şubat olsun Yazarlar Günü”
Kimseler daha kirletmeden bugünü,
Alın diyordu üstad, alın erkenden.
Bilmem 28 Şubat soğuğu yemişim ben
Kalır mıyım 29 Şubat’a?
Ya da dört yıl bekler miyim daha?
….
Şimdi izninizle gidiyorum.