Yayıncılar, Klasiklerimize Sahip Çıkıyor
Yayınevleri klasik kabul edilen müellif, yazar ve şairlerin eserlerini okuyucularla buluşturmaya devam ediyor.
Bazı kıymetli kitaplar vardır ki her dönemde okunur, her zaman revaç bulur. Bizim klasiklerimiz böyledir. Yûnus Emre, Mevlâna, Fuzulî, Şeyh Galip gibi büyük değerlerimiz her zaman eserleriyle toplumumuzu aydınlatmışlardır. Yayıncılarımız da yüzyıllar önce eser vermiş veya geçen asırda kitap kaleme almış büyüklerimizi unutmuyor. Meselâ Ziya Şakir’in Hazreti Mevlânâ ile İbrahim Özdemir’in Mevlânâ ve Konfüçyüs Hayatın Anlamı isimli eserler, bize büyük mutasavvıfımızın bilmediğimiz yönlerini gösteriyorlar. Bir gönül çağlayanı olan Mevlânâ Hazretlerinin yüreklerde bu kadar köklü yer alışının hikmetleri üzerinde duran yazarlar, gözümüzün önüne farklı âlemler açıyorlar. Her iki kitap Akıl Fikir Yayınları’ndan çıktı.
Tahirü’l Mevlevî’nin İstanbul Yazıları
Büyüyen Ay Yayınları, kıymetli eserleri kültür hayatımıza kazandırmaya devam ediyor. Yakın tarihimizin mümtaz şahsiyetlerinden Tâhirü’l-Mevlevî’nin bütün eserlerinin meraklılarına ulaştırılması büyük bir hizmet. Müellifin Bahar Kadar Taze, Hayat Kadar Nazik başlığıyla toplanan “İstanbul Yazıları”, Dersaadet’i daha iyi tanımamızı mümkün kılıyor. Ortalama 100 yıl öncesinin şehir yazılarından meydana gelen kitapta, Tâhirü’l Mevlevî’nin 1910-1951 yılları arasında muhtelif mecmualarda kaleme aldığı 40 yıllık yazı birikimini görüyoruz. Mustafa Kirenci’nin titizlikle hazırladığı eser, “Eski İstanbul’dan Parçalar”la başlıyor. “Bahar ve Ağaç” ilk elde okunması gereken metin. Hemen ardından “İstanbul’un Eski Bilgi Kurumları” bölümü geliyor. Burada Dârüşşafaka ve diğer maarif okulları anlatılıyor. “Camiler” bölümünde ise Murad Paşa, Ayasofya, Fatih başta olmak üzere İstanbul’un büyük camileri hakkında kaleme alınmış seçkin metinlerle baş başayız. Fotoğraflarla süslenen, dipnotlarla zenginleştirilen eserin bilhassa “İstanbul’un Eski Âdetlerinden Mektebe Başlama Merasimi” bölümü, büyük bir keyifle okunuyor. Zira yitip giden geleneklerimiz, okula başlama merasimleri olağanüstü bir anlatımla dile getirilmiş. Ve bu kısmın hemen ardından “Ramazanü’l Mübarek ve Eski Ramazanlara Dair” bölümü geliyor. Önümüz Ramazan, tam da bu mukaddes ayda okunacak yazılar: Oruç, iftar, camilerde teravih, sahur, ilahiler, huzur dersleri, Ramazan davulcuları, Ramazan fıkraları, mahyalar ve daha pek çok konu. Mübarek geceler, arefe günü, bayramlar, bayram namazları, kabir ziyaretleri, bayramlarda tebrikleşme ardın sıra okunuyor. Tabii ilginç mevzular da bu kitapta dikkati çekiyor. Mesela “Tramvaya Dair Yazı ve Şiirler” ayrı bir fasıl. Velhâsıl 384 sayfalık eseri elimizden bırakamıyoruz. Bu kitabın mütemmimi hüviyetinde olan ve bir çırpıda okunan eser yine Tâhirü’l Mevlevî’den: İbret-âmiz Bir Eser Kıssalar Hisseler. Mustafa Kirenci bu kitabın ardından bir de Tâhirü’l Mevlevî adıyla meşhur olan Tahir Olgun’un farklı bir eserini irfanımıza kazandırdı: Molla Câmî’nin Besmele Manzumesi ve Mir’atü’l-Akaid Tercümesi. Muhtevaları, mizanpajları ve kapakları özel, üç güzel çalışma.
Peyami Safa Külliyatı Tamamlanıyor
Rahmetli Mehmed Niyazi Beyin belirttiği gibi “Cumhuriyet devrinin en büyük romancısı” olan Peyami Safa’nın külliyatı tamamlanıyor. Daha önce yazarımızın edebî eserlerini, gazete ve dergilerde kalmış makalelerini yayımlayan Ötüken Neşriyat, şimdi de Peyami Safa’nın Server Bedi adıyla kaleme aldığı hikâye ve romanlarını da okurlarla buluşturuyor. Bu kitapların bir kısmı tefrika edildikten sonra kitaplaşırken bir bölümü de eser olarak ilk defa okuyucunun önüne çıkıyor. Bunlardan Korkuyorum’u Şaban Özdemir, Kızlar ve Yıldızlar’ı Tahsin Yıldırım, Son Şarkı’yı ise İsmail Alper Kumsar notlandırarak hazırlamış. Her yazarı bütün edebî verimleriyle tanımalıyız. Ekmeğini yazarak kazanan Peyami Safa’nın kaleme aldığı pek çok eser var. Bunların tamamını gördükten sonra yazar hakkında hüküm vermek en doğrusudur. Ben Peyami Safa’nın bütün eserlerini tavsiye ediyorum. Türkçeyi en kıvrak hâliyle, en güzel şekilde kullanan Peyami Safa, dünden yarına kalacak büyük yazarlarımızdandır.
TARIK BUĞRA YENİDEN KEŞFEDİLİYOR
Bazı yazarların talihi sonradan açılır. Mesela Ahmet Hamdi Tanpınar. Merhum Hocamız Mehmet Kaplan, Tanpınar’a sahip çıktıktan ve Dergâh Yayınları da kitaplarını neşrettikten sonra bir Tanpınar hadisesi ile karşılaştık. Peşin hükümle ona yaklaşan birçok kişi, Huzur yazarının kıymetini anlamaya başladı. Şu anda Türkiye’nin en çok okunan yazarlarından. Kanaatimce Peyami Safa ile birlikte Tarık Buğra da aynı alakayı ziyadesiyle hak ediyorlar. Ötüken Neşriyat, Peyami Safa ile birlikte Tarık Buğra’nın da külliyatını tamamlıyor. Yazarın edebiyat tarihine geçmiş olan Dünyanın En Pis Sokağı isimli romanını 31 yıl sonra yeniden okuyuculara hatırlatan yayınevi, Buğra’nın Patron ve Bir Ben Vardır Benden İçeri isimli iki piyesini de tiyatro dünyamıza sunuyor. Bir diğer kitap ise edibimizin senaryo olarak kaleme aldığı Zafer Gaye Değildir adlı eseri. Küçük Ağa’nın Büyük yazarı Tarık Buğra’nın roman ve hikâyelerinden pek çok film yapılmış, bazı eserleri sahneye taşınmıştır. Bu yeni senaryo ve piyeslerin de sinema ve tiyatro camiasının dikkatini çekeceğini düşünüyorum. Bazıları televizyon dizisi olarak da hazırlanabilir kanaatindeyim.
SONSUZA UZANAN SES ÖMER SEYFETTİN
Yayın dünyamıza ‘armağan kitap’ ve ‘anma kitabı’ geleneğini yerleştiren Dergâh Yayınları, bir vefa örneği ile daha edebiyatseverlerin önüne çıktı ve hacimli bir Ömer Seyfettin kitabıyla bizi sevindirdi. Geçen yıl vefatının 100. Yılı münasebetiyle rahmetle ve saygıyla andığımız Ömer Seyfettin hakkında, ne yazık ki salgın yüzünden çok az program yapıldı. 36 yıllık ömrüne çok güzel hikâyeleri sıkıştıran, Türkçe ve millî meselelerdeki fikirlerini bildiğimiz Ömer Seyfettin, şüphesiz bir yılla yetinilmeyecek kadar büyük bir değerimizdir. Onun bütün hikâyelerini titiz ve mükemmel bir tarzda neşre hazırlayan Hülya Argunşah’ın, Abdullah Şengül ve Murat Gür ile birlikte kaleme aldıkları Sonsuza Uzanan Ses: Ömer Seyfettin kitabı doğrusu beni heyecanlandırdı. Sunuşun başındaki şu hükme katılmamak mümkün mü: “Zaman, her şeyi öğüten ve yok eden insafsız bir değirmen… Bu acımasızlığıyla nice söz ustasını unutturdu. Fakat bazı isimler var ki onlar direniyorlar ve her geçen gün yeni boyutlar kazanarak yaşamaya, diri bir sesle çağlar ötesine seslenmeye devam ediyorlar. Ömer Seyfettin böyle bir isim.” Sonra muhterem Türkolog İnci Enginün’ün “Ömer Seyfettin’i Anarken” başlıklı yazısını okuyoruz. Kıymetli Hocamız, yazının sonunda, geçen zamanın acımasızlığına rağmen Ömer Seyfettin’in seçkin yerini koruyacağını belirtiyor ve şöyle diyor: “O kadar bizim olan ve asla ayrılamayacağımız dilimizin arınmasına katkısı, Ömer Seyfettin’i herhangi bir hikâyeci olmaktan çıkarıyor. Tezi ile uygulaması arasındaki beraberlik onu bizden koparamayacak bir yakınlıkta tutuyor. İnanıyorum ki yıllar geçtikte o bizim gerçek örnek yazarlarımızdan biri olarak daha da büyüyecek, taht kurduğu milletinin gönlünden hiç uzaklaşmayacaktır.”
Kitapta “Münekkit ve İdeolog”, “Şair ve Şiir”, “Kurmaca Dünyanın Panoraması”, “Millet ve Kimlik İnşası”, “Kadını ve Bedeni Anlatmak” başlıkları içinde yer almış önemli metinleri okuyoruz. Ömer Seyfettin’in acılarla örülü hayatına rağmen edebiyata verdiği değer, düşünce dünyamıza katkıları ve unutulmayacak bir düşünür olarak her zaman sağlam yerini koruyacağına dair inancımız kesinlik kazanıyor. Ömer Seyfettin elbette büyük bir hikâyeci ama yaşadığı devirde ülkesi ve milletinin yaşadığı acıları kendisine dert edinmiş, problemler karşısında çözümler üretmiş mustarip bir aydınımızdır.
MEHMED ÂKİF’İ SEVMENİN GÜZELLİĞİ
Mehmed Âkif samimi duygu ve düşünceleriyle, tavizsiz kişiliğiyle çok sevilmiş ve vicdanlı herkesin gönlünde taht kurmuş müstesna bir şairimizdir. Âkif elbette yalnızca bir şair olarak kabul edilemez. Onun sadece “İstiklal Marşı”, “Bülbül” ve “Çanakkale Şehitleri” şiirleri bile büyük şair olarak kabul etmemizi zaruri kılıyor. Ancak Safahat’ta dile getirdiği meseleler, toplumumuzun kanayan yaralarına bakışı ve çözüm arayışları ile aynı zamanda bir mütefekkir olarak da dikkatimizi çekiyor. Safahat, Türk milletinin ama genelde bütün mazlum milletlerin hazin feryadı, içli sızlayışı ve hisli terennümüdür. Âlim Kahraman’ın Mehmet Âkif kitabı “Tutuşmuş Bir Yürek, Adanmış Bir hayat” alt başlığıyla edebiyat dünyasına sunuluyor. Kahraman, büyük emeklerin sonucunda ortaya koyduğu bu eserle bir iman ve ideal adamı olan Âkif’in aynı zamanda bir hayat adamı olduğunun da altını çiziyor. Aile çevresini, yetişme tarzını, aldığı sağlam eğitimi, çevresindeki dostlarını, vefa duygusunu, merhamet dünyasını, fikir tartışmalarını, inanç kavgalarını, Sıratımüstakim ve Sebilürreşad’daki yazılarını anlatıyor. Şüphesiz “Millî Mücadele”deki Âkif’i de unutmuyor. Şairimizin İstanbul ve Mısır’daki “inziva yılları”nı ayrı bir başlık altında toplayan yazar, çok zengin bilgi ve belgeler eşliğinde Âkif’in bütün hususiyetlerini bu eserde bir araya getiriyor. Kitabın sonunda hüzünle sayfalar var. Zira Âkif’in Mısır’dan İstanbul’a dönüşü ve son ayları anlatılıyor. Bir de vefatı… Şüphesiz aziz sanatkârımızın son dönemi herkesi kedere sürükleyecek kadar üzüntülerle doludur. Zira vatanından ayrı kalmış bir aydınımızın gözyaşları ile okunan bu serencamı, düşünmemizi de sağlıyor. Eser, Büyüyen Ay Yayınları’ndan.
ÂKİF SALNÂMESİ
İlim dünyamıza ve edebiyat âlemine kazandırılan değerli eserlerden biri de geçen yıl ilkini sevgiyle kucakladığımız Âkif Sahnamesi’nin ikinci cildi oldu. “Mehmed Âkif ve Çevresine Dair Araştırmalar”dan meydana gelen müstesna bir cilt. Tahsin Yıldırım’ın editörlüğünde hazırlanan eserin Yayın Kurulu’nda Mehmet Ruyan Soydan, İbrahim Öztürkçü, Ömer Hakan Özalp, Tahsin Yıldırım ve Turgay Anar var. Editörümüz şöyle diyor: “Mehmed Âkif, içinde doğup büyüdüğü coğrafyanın ve Türk-İslâm âleminin uyanık bir beyni olarak, çağını çok iyi tahlil etmiş, onun eksik ve arızalarını, çürümüş yanlarını teşhis ederek inanç-vicdan-bilim eksenli önemli reçeteler sunmuş bir mütefekkir şairdir. Âkif’in fikirlerinin tutarlı olmasının temelinde; kendisinin hem pozitif bilimlerde hem de dinî ilimlerde çok iyi bir eğitim alması, milletinin bu topraklarda geçirdiği bin yılı ve onun maddi-manevî dinamiklerini iyi bilmesi ve döneminin iyi bir müşahidi olması yatmaktadır. Bu özellikler onun şiirlerini çok iyi beslediği gibi, fikirlerinin de tutarlı olmasını sağlamıştır.”
Mahya Yayıncılık’tan çıkan Âkif Salnâmesi’nde Âlim Kahraman, Mehmed Âkif’in Muhammed İkbal ile görüşmesini anlatıyor. Beşir Ayvazoğlu ve İbrahim Öztürkçü, şairin farklı cepheleri üzerinde duruyorlar. Mehmet Ruyan Soydan ise “Mithat Cemal’in Mehmed Âkif Kitabının İkinci Cildi”ne dikkat çekiyor. Tahsin Yıldırım, Âkif’in güreş merakını dile getiriyor. Mehmet Cemal Çitfçigüzeli, “Mehmed Âkif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı”nın kuruluş hikâyesini naklediyor. Ardından “Derviş, çelebi, bilge” yazar Mehmet Çetin’i yâd ediyor.