Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2421.90
BIST 100
9694.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

29 Kasım 2022

YATIRIM İRADESİNDE YÖNETİM PAYI

İktidarla muhalefet arasında her daim konuşulan konular genel itibarıyla yapılan ihaleler ve halkın yaşamını kolaylaştıracak ekonomik adımlar üzerinden vücut bulur.

Bazen sosyal meseleler ve devletin kurumsal yapısındaki tıkanıklar da muhalefet için eleştiri de bir araç olarak ortaya çıkar.

Adalet mekanizmasındaki aksamalar hem iş insanlarının hem de vatandaşların rahatsızlık duyacağı konular arasında da sayılabilir.

Altılı Masa’nın teşekkül etme sebebi olan Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş hedefi bu bağlamda yukarıda saydığım bazı sorunlara çözüm olarak ortaya koyulan bir durumdur.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin hızlı karar verme kabiliyeti gerek yurtiçindeki iş insanlarına gerek yurtdışındaki yatırımcılara önemli bir araç olarak sunulmaktadır.

Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin yatırımların önünde engel olan her türlü düzenlemenin kaldırılacağını defaten ifade etmesi ve iş insanlarının bu sorunlara takılmamaları gerektiği yönündeki açıklamaları da esasında sistemdeki en dinamik unsurun bu alanda atılan adımlardan oluştuğunu gösteriyor.

Tabii burada alınan kararların iş insanları arasında herhangi bir ayrıma neden olup olmadığı konusu çok önemli...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rahmetli Mustafa Koç ile sık sık görüşmesi ve karşılıklı muhabbetleri son yıllarda KOÇ Grubu ile iktidarın karşı karşıya kaldığı algısını bozan en somut karşıt örnekti.

Mustafa Koç’tan sonra bu havanın çok da yakalanmadığını söyleyenler olsa da bana gelen bilgilere göre birçok holding sahibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı direkt arayabiliyor.

Sorunları ileterek hızlı bir çözüm süreci başlatılabiliyor.

Burada mesele siyasetin, bürokrasinin iş dünyası ile ilişkisinde saklı bence...

Bazen olması gereken şeylerin olmadığı ve bazılarının kayırıldığı düşüncesi kaçınılmaz olarak ortaya çıksa da bu süreçte Cumhurbaşkanı ile iş insanları arasında görev yapanlardan bazılarının buradan elde ettikleri aracılık ayrıcalığını başkalarının menfaatine olacak şekilde yaptığı iddialarını duymayan yoktur.

Çok fazla kişinin bilmediği ama kararların verilmesi sürecinde etki unsurları arasında önemli bir yer alan bu ara elamanları etkilemek için kurulan ciddi organizasyonlar var.

Yabancı sermayedarların işlerinin takibi için siyasette konuşlandırılan danışmanların kurduğu ilişkiler bu kapsamda değerlendirilen çok önemli yapılar aslında...

Bu kişilerin temsil ettikleri şirketlerin çıkarlarını maksimize etmenin yanında rakiplerini de geriye düşürmek adına yatırımlarda olumsuzlayıcı tavır takındığını ve karar vericiler üzerinde bir nebze bile etki oluşturabildiği gözden kaçırmamak gerekiyor.

İçeride bu algıyı kırmak için devletin müdahale alanlarını azaltılarak ihale alanı dışındaki yatırım alanlarının çoğaltılıp buradaki düzenin özel sektör eliyle yapılmasına yönelmek çok ama çok önemli...

Belki yatırım teşvik mekanizmalarında fon, banka ya da finansal kuruluşların etkin yer alabildiği direkt yatırım alanları oluşturularak devletin aradan çıkarılacağı yapılar kurulması şirket tercihlerinde daha bağımsız ve etkiden uzak olunmasını sağlayabilir.

Mesele asla yönetim sistemi olmadı, mesele her zaman için ortadaki ranttan kendisine pay almak oldu.

Dünyada da farklı değil aslında...

O büyük yatırımcı kuruluşlar, Avrupalı kuruluşlar ya da küresel ölçekte itibarlı sayılan kuruluşların karar verme süreçlerinde dönen dolapları duyanlar çok azınlıkta olsa da başrolde yine rant mekanizması var.

Tamamında olmasa da bir yerinde muhakkak karşınıza çıkan bu ahbap çavuş ilişkisi bitmez oğlu bitmez.

Ama önemli olan şu: Kimse parasını çöpe atmak istemez.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir numaralı karar vericisi, yürütmenin ve devletin başındaki isim olan Cumhurbaşkanı Erdoğan...

Rusya’nın enerji ödemelerinin bir miktarını seçimden sonraya ötelemesi, Suudi Arabistan’ın 5 milyar dolarlık mevduat getirmesi ve Katar için de 15 milyar dolarlık bir sermaye aktarımının konuşulması seçimde kaybedecek bir iktidara yapılacak bir yatırıma benzemiyor.

Yatırım devlete yapıldığına göre şeffaflığın artırılması ve sürecin katma değerinin tüm ülkeye olduğunun vurgulanması ortaya koyulmaya çalışılan puslu havayı dağıtacağı gibi Türk ekonomisine olan güvenin daha iyi gösterilmesi anlamına da gelebilir.

Güven, yatırım için en büyük araçtır.

Türkiye’nin kamu borçluluk oranı Avrupalı devletlerin çok gerisinde olmasına rağmen ve Batılı devletlerin mevcut gayri safi millî hasılalarını çoktan geçen borçlarına karşı finans kuruluşları nazarında çok daha itibarlı olmasının arkasında yatan en büyük sebep, sistemdeki denge denetleme mekanizmalarının fazlalığı ile hukuk sistemine olan güvenin yüksek olmasıdır.

Altılı Masa’nın ortaya koyduğu düzenlemeye bu yönüyle bakılınca sorunu gördükleri ve hedeflerinin yabancı sermayeyi daha fazla çekmek için düzenleme yapmak olduğunu anlamak gerekiyor.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin revize edilerek bağımsız kurumların sayısı artırılmalı ve Meclis’in denetleme görevleri daha işler hâle getirilmeli...

Bunun yanında bir de seçim kanunu ile baraj düzenlemesinde yapılacak demokratikleşme adımları ile çok sesliliğin garanti altına alınması eklenirse Başkanlık Sistemi yaşar.

Devletler, dönüşebildiği ölçüde ekonomik yatırımlardan daha fazla pay alırlar.

Ülkenin dünyadaki trilyonlarca dolardan daha fazla pay alması ve vatandaşının refahını artırmasının yolu bu...

Mesele, o iradenin zorlayıcı mı yoksa gönüllülük şartlarıyla mı oluşacağı olacak galiba...