Yastık altı altın meselesini doğru anlamak
Ekonomi, günlük hayatı doğrudan etkilediği için herkesin rahatlıkla konuşup tartıştığı bir alandır. Ancak ekonomik meseleleri tartışırken bilgi eksiliği nedeniyle birçok hatalar yapılıyor.
Yastık altı altın meselesi Türkiye’nin uzun yıllardır
tartıştığı bir konu olması nedeniyle bazı dönemler gündeme gelir. Bu konunun
neden gündeme geldiği konusunu biraz açmak istiyorum. Çünkü maalesef doğru bir
muhalefet yapılmadığı için her şeye itiraz ve karşı çıkma problemi var.
Bu meselenin doğru anlatılması konusunda da ciddi
eksiklikler olduğu da bir gerçek. Neyin neden yapıldığı konusu iyi anlatılmalı
ki böylesi önemli bir konuda bilgi eksikliğinden kaynaklı bir güvensizlik
oluşmasın.
Yastık altı altın
meselesi neden önemli?
İhtiyaçların giderilmesi için yani tüketim için bir üretim
gerekir. Üretim için ise yatırım gerekir. Yatırımlar için ise bir sermaye
birikimi yani tasarruflar gereklidir.
Günümüzde tasarruf sahipleriyle yatırımlar için finansman
ihtiyacı olanı bir araya getiren kurumlara banka adı veriliyor. Bankalar hem
kendisi hem de tasarruf sahiplerine belirli bir kâr sağlayabilmek için tasarruf
sahiplerinden topladıkları fonu ihtiyacı olanlara belirli bir kâr karşılığında
satarlar.
Piyasada oluşan fon ihtiyacı, ülke vatandaşlarının bankalara
yatırdıkları tasarruflardan fazla olursa bu defa bankalar yurt dışından yüksek
bir bedel karşılığında yabancıların tasarruflarını alıp bu piyasaya satarlar.
Türkiye’de uzun yıllardır tasarruf eksikliğinden bahsedilir.
Bu nedenle de bankalar yurt dışından yüksek bedellerle finansman sağlamak
zorunda kalıyor. Ancak Türkiye’deki tasarruf eksikliği gerçekten tasarrufların
az olmasından kaynaklanmıyor. Tasarrufların altın ve döviz gibi formlarla
yastık altında tutulmasından kaynaklanıyor. Tasarruflar veya kötü gün parası
altın ve döviz şeklinde evlerde, tencerelerin içinde, hanımların kollarında
veya boyunlarında ziynet olarak takıldığı ve gizli bölmelerde saklandığı için
borç verilebilir bir durumda değildir. Yani o paraların Türkiye ekonomisine
faydası olmadığı gibi zararı oluyor.
Kur korumalı TL vadeli mevduat ve katılım hesabı politikası
tasarrufların TL cinsinden toplanmasını sağlarken döviz kurunda da önemli bir
dengelenmeye vesile oldu. Bunun yanında borç verilebilir vadeyi uzattı.
İkinci aşamada ise yastık altı altınların sisteme
kazandırılmasına yönelik adımlar atıldı. Bu da yukarıda anlattığım gibi
tasarrufların borç verilebilir hale gelmesi için uygulanmaya çalışılan önemli
bir politikadır. Evlerde, yastık altında, tencere veya kavanozlarda duran
altınların kuyumcular veya bankalar aracılığıyla sisteme kazandırılması için
başlatılan bir politikadır.
Son dönemde ihracatta yaşanan hızlı artış sebebiyle içeride
ürün azalması olmuş, bu da enflasyonda bir yükselişe neden yol açmıştı. Bu
problemi aşabilmek için üretimin artırılarak piyasada dengenin sağlanması
gerekiyor. Kapasite kullanım oranının bu kadar yükseldiği bir dönemde üretimin
artırılması için de yatırımların artması gerekiyor. Yatırımların artması için
finansmana erişimin kolay ve ucuz olması gerekiyor. Bunun için de yurtiçi
yastık altı altınların sisteme kazandırılarak borç verilebilir hale gelmesi
gerekiyor.
Yani yastık altı altınlarla devlet borç ödemesi yapmayacak. Devlet
zaten borç ödemesini mevcut sistemde de yapıyor. Yapacak gücü de var.
Türkiye’nin kamu borcunun GSYH oranı %39,50 ile birçok ülkeye göre daha düşük.
Bu oran ABD’de %128,10 seviyesindeyken Çin’de %66,80, AB’de %98, Japonya’da
%266,20, Almanya’da %69,80, İngiltere’de %94,90, Fransa’da %115,70, İtalya’da
%155,80, Kanada’da %117,80 seviyesindedir. Kaldı ki AB’ye üye olmak için öne
sürülen şart %60 seviyesindedir. Yani birçok AB ülkesi bu kriteri de
karşılamıyor durumda.
Demem o ki, “kasada para yok, hükümet vatandaşın altınlarına
göz dikti” yaygarası koparanların bu sözlerinin bir karşılığı yok. Tasarruflar
borç verilebilir hale geldikçe yatırımlar üretim ve istihdam artar.